Biri bizi mankurtlaştırıyor
AB ve ABD’nin tezgahladığı sinsi plan tıkır tıkır işliyor. Kitle iletişim araçlarıyla aşılanan kültürsüzlük, Türk gençlerini ulusal ve ailevi kimliğine yabancılaştırarak, kendi ülkesinde “öteki” haline getiriyor...
Cengiz Aytmatov’un 1980 yılında yazdığı “Gün olur Asra Bedel” adlı romanında karşımıza çıkan Mankurt ve Mankurtlaştırma kavramları, insanların nasıl ötekileştirildiğini açıkça göstermektedir. Mankurtlaştırılacak kişiler belirlendikten sonra esir alınanların kafa derileri diri diri yüzülür, saçları tamamen koparılır. Bir deve kesilir ve devenin boyun kısmındaki deri alınarak; henüz sıcakken, kafası yüzülerek temizlenen esirin başına geçirilir. Gencin bağırma sesleri, feryadı duyulmasın diye, uzak çöllere götürülür. Bir ağaca bağlanır. Yani esir, kafasını yere süremeyecek, hareket edemeyecek durumdadır. Cehennem sıcağının olduğu çölde günlerce bekletilir, kafa derisi kurutulur. Esir; artık geri dönüşünün mümkün olmadığı bir yoldadır. Kazınan saç kökleri yeniden çıkınca, kurumaya başlayan deriye değip üste çıkamaz. Alta doğru inen saçlar, beyne saplanmaya başlar. Tarif olunmaz bir kaşıntı ve acı ile birlikte bir de çöl sıcağının etkisiyle bilincini yitirmeye başlar kişi.
Artık, sahibinin emirlerine itaat edecek bir köpek veya canlı bir robot yaratılmıştır. Ulusal kimliği, ailevi kimliği yok edilmiş, kültürüne yabancılaştırılmış, ötekileştirilmiştir.
Genç mankurtun, sahibine yaranmaktan ve sahibinin emirlerini yerine getirmekten başka bir gayesi bulunmamaktadır. Bundan sonra geçmişini hatırlamayacaktır.
Ülkemizde gelinen nokta, üzücü ve ürkütücüdür. Gençlerimiz bilinçsizleştirilmiş Çanakkale, Kocatepe, Çiğiltepe, Sakarya ruhu köreltilmeye başlanmış, Mustafa Kemal’in öğretileri ve Cumhuriyet’e maalesef gençler tarafından yeterince ilgi gösterilmemiştir.
Her çeşit uyuşturucu bağımlılığı arttırılmış, televole kültürü pompalanmış, gençlere vurdumduymazlık aşılanmıştır. Bilhassa doğu ve Güneydoğu illerimizde sistemli bir şekilde mankurtlaştırma devam etmektedir. 6-7 yıl önce bir bayram günü Diyarbakır’da bulundum. Tüm erkek ve kız çocuklarının ellerinde oyuncak Kaleşkinof tüfek, tabanca ve bıçak bulunuyordu.
Aylar önce; Acun Ilıcalı’nın programına Amerikalı,50 Cent isimli deve gibi biri geldi. Sahnede tepiniyor, salona baktım 900 adet gencimiz var. Kamera; salonun dışını gösterdi. Yerlere yatan, garip garip zıplayan, salona giremediğinden dolayı ağlayan 15 bin genç.
Diğer bir kanala geçtim. Magazin programı. Bakın; magazin programını sunan sunucu hanım allanmış, pullanmış, vücudunun tüm açılımlarını yapmış ve halkımıza sunmuş. Bakın ne diyor; Seren Serengil’in köpeği, Ajda Pekkan’a havladı az sonra, Lerzan Mutlu’nun kalçaları silikonlu mu değil mi az sonra, Bihterle Behlül’ün yatak sahneleri az sonra, Mübeccel Çanakkale; Avokado yiyin cinsel gücünüz artsın dedi az sonra...
Ötekileştirme; ABD ve AB’nin büyük planıdır.
* Namık Kemal Dimlioğlu / ADD Antalya
++++++
Hiç şaşırtıcı değilsin Ece!
Ece Temelkuran’ı üniversite önlerinde yanına anarşizmi ideoloji sanan naylon düşünceli insanlarla açıklama yapmaya iten sebep neydi tahmini zor değil. Çünkü Temelkuran zihniyetindekiler hala öğrencileri sağcı solcu, ortacı aşağıcı yukarıcı diye niteleme çabasında. Düşüncelerinin tamamı çürütülmüş teorilere dayanan öğrenci gruplarıyla açıklama yapması olağan bir durumdu şaşırmadık.
Özellikle hafta sonları yolunuz büyükşehirlerde meydanlara düşecek olursa ellerinde bir gazeteyle “alır mısınız” diyen 15-16 yaşındaki çocuklara rastlarsınız. Satılan gazetelerin söyledikleri “taraf olmuşların” mahalli ağzındadır daha çok.
Temelkuran’ın cevaplaması gereken ilk soru 15 yaşındaki bir çocuk orduya, onların tabiriyle Mustafa Kemal’e neden kin tutuyor olabilir?
Polise taş atan ellere taşı tutuşturanlarla, gazeteleri tutuşturanlar aynı ağabeyler.
Güneydoğu’da yine ortalığın karıştırıldığı günlerden birinde mahallenin bakkal amcası çocuklara elleriyle “ikiyi göstermelerini” isteyerek avuçlarına koyduğu bozuklukları ne Temelkuran görebilir, ne de yanına topladığı konvers çocukları!
* Alper Göktürk Şafak
++++++
Temelkuran’ın devrim pıtırcıkları
Onları bilmezsiniz. Hafif meşrep “solcu” olarak girdikleri “devrim yolunda” adım adım profesyonel örgütçü olur çıkarlar. Her şey önce, Nazım’la başlar... Sonra sol elinizi yumruk yapıp devrim marşları söylemeyi öğrenirsiniz. Daha sonra Mahir’in “devrimci şiddet” diye doktrine ettiği şiddet yanlısı fikirlerini Taksim sokaklarında etüt edersiniz.
Fikirlerin en iyi özümsendiği saha, Taksim’de kaldırım taşlarını söküp, polise fırlattığın “eylemciklerdir” . Evet, tam olarak bu eylemcikler, stajyer devrimbazların korsan eğitim alanları olması dolayısıyla hakiki eylem statüsü taşımaz. Gerçek eylemlere ancak “devrimci karargâh evlerinden” diplomanızı aldıktan sonra katılabilirsiniz. Tabi bunu yapabilmek için ya Yunanistan’da ya da Kandil’de militan eğitimi almak gerekiyor. Aynı şeyi 1970’li yıllarda da yapıyorlardı. Sol yayınlar kanalı ile devrimci akımlar öğreniliyor, Fransa’daki gençlik hareketleri, Latin Amerika’daki gerilla mücadeleleri, idealize edilmiş şekilleriyle kitlelere empoze ediliyordu. Zaman değişti belki ama “terör” yine aynı yöntemi kullanıyor.
Geçenlerde Milliyet Gazetesi’nden Ece Temelkuran, köşesinde “Kurtlar Kampüsü” başlıklı ilginç bir yazı kaleme almış. Öğrenci Kolektiflerinin üniversitelerde “çektiği sıkıntıları” yazmış, işi gazetecilikten biraz da senaristliğe dökerek, ajitasyon yapmış. Belli ki eski devrimci anıları kıpraşmış... Öve öve bitirememiş stajyer devrimbazları.
Ece Temelkuran’ın, “Hiç düşünmeden arkamı döneceğim iki çocuk. İleride Meclis’te olsun isteyeceğim bir genç kadın” dediği öğrenci kolektiflerinin PKK’lı öğrenciler ile yan yana attıkları “Kürdistan, Faşizme mezar olacak” sloganını hatırlayınca yazıverdim. Ece hanım, bu çocukları mecliste görmek istiyormuş! Devrim bağnazlığından kafasını kaldırırsa bu karanlık zihniyetin temsilcilerinin mecliste olduğunu görecektir.
* Hakan Boz / nettavir.com
++++++
‘Yürütme’ye tam not
CHP Konya Milletvekili Atilla Kart’ın dokunulmazlıkların kaldırılmasına yönelik yaptığı başvuru AİHM tarafından reddedilmiş!
AB Türkiye’deki yasama, yargı ve YÜRÜTME sisteminden memnun olmasa böyle bir karar verir miydi?...
* Engin Balım
++++++
Cık dedik ya...
Ermenistan maçına Azerbaycan Bayrağı sayın Cumhurbaşkanımızın özel kalem müdürünün çantasında girmiş...
Bir ailenin ineği kaybolmuş. Evin iki oğlu sabah ineği aramaya çıkmışlar. Biri bir tepede öbürü bir tepede arayıp durmuşlar. Hava kararmış. Büyük olanı öbür tepeye doğru seslenmiş: “Hey kardeşim buldun mu ineği?” Cevap yok.
Bir daha, bir daha, bir daha derken hiç birinde cevap yok. Nihayet evde karşılaşmışlar. Büyük küçüğe: “Oğlum sana elli defa seslendim ineği buldun mu diye,niye cevap vermedin.”
Küçük: “Ne sağır adamsın cık dedik ya” demiş.
Ne dersiniz birileri de bize cık mı diyor acaba?
Av. Selahattin Sekban / Trabzon
++++++
Atam, çılgın Türkler Samsun’da seni bekliyor
10 Kasım 1938’den bu güne hep seni arıyoruz. Senden sonra bu ülkeye bir lider, bir önder gelmedi. Nedense bu zor ve onursuz günleri yaşıyoruz.
Sayın Atamız,
Sen varken emperyalist isteklerini kabul ettiremeyen devletler, bugünkülere her dediklerini yaptırıyorlar.
Ülkemiz dış para gücüyle parçalanıyor, topraklarımız satılıyor... Adını, yapıtlarını ortadan kaldırmak için çok uğraşıyorlar...
Onurumuz ayaklar altında...
Tek güçlü güvence kaynağımız TSK yıpratılmaya çalışılıyor. Her gün onbinler Anıtkabir’e sana koşuyorlar...
Yeniden Samsun’a çık Atam, Çılgın Türkler seni bekliyor...
Bugün sana yurtseverler olarak söz veriyoruz; 10.000 yıllık tarihi olan bu yüce millet gerekirse ikinci Kurtuluş Savaşını vatanı ve bayrağı adına yeniden yapacaktır.
Ne Mutlu Türküm Diyene!
* Prof. Dr. Atıf Ural
++++++
Bulun şu ihbarcıyı
Islak imzalı belgenin menşe-i olduğu iddia eden/edilen subayın acilen ortaya çıkarılması/çıkması gerekmektedir...
Bu kişi ortaya çıkarılmadığı/çıkmadığı takdirde, Türk Silahlı Kuvvetlerine ağız dolusu hakaret edenler onursuz ve müfteri olarak tarihdeki yerlerini alacaklardır....
* Yusuf Türkeş
++++++
Birinci vazifen insan olmaktır
“İnsan olmanın yegane temeli insana sevgidir” diyor Nişanyan abi.
Bir kere insani, sevmek emek ister.
Örneğin, birini sevdiğini belli etmek için bir davranışta bulunursun.
Gider ona “seni seviyorum” dersin. Ya da bir çiçek verirsin. Gözlerinin içine bakarak gülümsersin. Bazen suskunluk işe yarar, yazarsın. Şiirini kibrit kutusuna koyar, okusun diye penceresinin önüne atarsın.
Ama kusura bakmayın, Nişanyan abi gibi insanlık dersi verirken tutup bilmem kaç yıllık karının yüzüne b.k atmazsın.
Affinıza sığınıyorum.
Gençliğime bağışlayın ve sizler olgun kişiler olarak lütfen dışkı filan deyin...
Havayı yumuşatın. Ortam gerilmesin...
İnsan olmak bunu gerektirir...
Ne diyorduk?
“Birinci vazifen insan olmaktır.”
* Oğuzhan Abacı
++++++
Sanırsınız, doğma büyüme Brükselli
Mehmet Ali Bey,
32. Gün’ü, konukların kimlikleri belli olduktan sonra ve güven duyduğum kişiler konuk iseler izlerim.
Size bazı eleştirilerim olacak: Söze başlarken, “bu gece çoook uzun sürecek, sizi uyutmayacağız” dediniz.
Biz de hazırlandık, fakat dediğiniz gibi olmadı, izlenceyi bir saatte bitiriverdiniz.
Sizi izlerken çok önemli bazı durumlar dikkatimi çekti: Siz sanki doğma büyüme Brükselli de dün gece bu programı oluşturmak için Türkiye’ye şöyle bir uğramış gibiydiniz...Anlatılanları dinlerken, konuları ilk kez(!) duymanın dehşetini yüz ifadelerinizde ve vücut dilinizde taşımaya özen gösteriyordunuz. Neden? Siz de bizler de bu anlatılanları ilk kez duymuyoruz ki..Siz neden yapmacık bir dehşet ifadesi taşıyordunuz? Yoksa duyduklarınız, sizi bizlerden daha derinden etkiliyordu da ondan mı?!
Böyle olamayacğına göre, ekran başındakilere hangi mesajı vereceğinizi düşünüyordunuz?
Ayrıca, son derece şaşırmış görünerek, “Ama nasıl olur? Neden eşinden, sevgilisinden bahsetmez bir er?” diye sormalarınıza da hiç gerek yoktu ki...Bizler, bu kültürde yaşamakta olan insanlar, kültürümüzün bu ögesini de çok iyi biliriz ve saygı gösteririz. Hasnun Galip’in torunlarına nasıl öğretilememiş bu kültürün öğeleri? Öğretilemediği düşünülemeyeceğine göre, siz unutmak istediniz ve unuttunuz! Oysa, doğduğunuz, doyduğunuz bu topraklara karşı daha sevecen, daha saygılı olmak zorundasınız.
Mehmet Ali bey, sizin gibi yıllarını gazetecilikte geçirmiş bir kişi nasıl olur da sorunun çözümünü, “ya bayrağa sarılı tabutlar gelmeye devam edecek ya da bu açılımla sorun bitecek!” diye özetlemeğe kalkar? İnanılır gibi değil! Fakat iyi ki sayın Pamukoğlu orada idi (siz, sanırım, onun varlığını unutarak söylediniz bu sözü). Size yapılması gerekeni söylediğinde sizin hesabınıza üzüldüm, çok kötü bir durumda kaldınız!
Dün gece programa katılan gaziler saf, temiz Anadolu çocukları idiler. Sizin tuzak sorularınıza düşmeyecek kadar da zeki.
* Lâle Gürman
++++++
MİNİ YORUM
Atatürk’e yürüyüş
Eğer yine bazı televizyon kanalları “katılanlar terörist sayılacaktır, TCK.’nın ..., ..., ..., maddelerine göre cezalandırılacaklardır” diye tehdite başvurmazsa, yine el altından kulaktan kulağa eline Türk Bayrağı almak suç delili sayılacak fısıltısı yayılmazsa, yine aralarına sızan medya ajanlarının fişleme yapacağıyla korkutulmazlarsa yarın milyonlarca insanın Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün yanında tavır alması bekleniyor.