Bir üniforma var ama...
Telekulak olmak mektup yazmaya benzemez. ‘Yüzsüz ihbarcı’nın iddialarını doğruladığı söylenen
ses kaydını yapan kişinin “üniformalı” olduğu tartışılmaz ama üniformasının rengi çok tartışılacak gibi.
Yüzsüz bir ihbarcıya dayandırılarak, Cumhuriyet Bayramımızı zehir eden, tam da Polis Akademisi’nde yapılan Kürt Çalıştayı’nın ilk meyvelerinden olan “dağdan PKK’lı indirme operası”nı çadır tiyatrosuna çevirenlere “höööst bre” diyecek olmuşken, bu milletin evlatlarını hesap sormaktan hesap verme pozisyonuna kaydırma tezgahına temel olan, devletin kişi ve kurumlarını “köşe kapmaca” oynatarak asabımızı bozan, “kuyu” gibi ortada duran ve herkesi etrafından dolaştıran iddialarının doğruluğuna, ortalığa saçıldığı günden itibaren kayıtsız şartsız inanan gazetelerden biri, dün internete düşen bir ses kaydını gündeme getirdi.
Habere göre, Cumhuriyet savcısının eline geçmeden “bazı” gazetelere ulaşan imzasız ihbar mektubundaki iddialar ile “bazı” internet sitelerine düşen “ses kaydı” ndaki konuşmalar da, birbiriyle “uyum” içindeymişler...
Hem Adli Tıp raporunun “kesinlik” içermediği yönündeki bilgiler, hem de “imzasız mektubun” kelime kelime sorgulanması ve çelişkili, şüpheli yönlerinin tartışılmasıyla, “kağıt parçası” imajı yarattığı kritik eşikte, bir anda, “mektubun sağlaması” niyetine bir “ses kaydı” nın servis edilmiş olması ilginç...
Mektup dediğin her yerde yazılır...
Hani bilgisayar no’ları gibi “somut” bilgiler de vermiş ya; gün olur “sosyopat bir hacker” ın halt yemesi bile çıkabilir(di) bu “kimliksiz ihbar” olayı... Memlekette manyak mı yok!
Üsküdar’da Kız Kulesi’ne karşı çayını yudumlarken, vapurda martılara simit kırığı atarken, metrobüste üzerine üzerine aksırıp tıksıran potansiyel domuz griplilere aldırmamaya çalışarak, evde, işyerinde, çekirdek çıtlar, sakız patlatırken şeytan dürter, “hadi rejime karşı bir eşek şakası yapayım” deyiverirsin... 10 parmak yazabiliyorsan, on dakikanı almaz.
“Albay Dursun Çiçek’in evinde arama yapan Deniz Hakim Yüzbaşı” yı dinlemek öyle kolay mı?
Hem ekip, hem teçhizat işi...
Eğer Albay Çiçek’in duvara bardak dayamak suretiyle yan evde olan biteni dinlemeye meraklı bir komşusu yoksa... Ve bu komşu, o bardak dibine toplanan sesi kayıt edecek bir sistem kuracak dehaya da sahip değilse...
Ülkemizde telefon ve ortam dinlemesi yapma imkanına sahip olan kurumlar belli...
Sağdan sola üç... Soldan sağa üç...
Ve işe bakın ki hepsi “üniformalı” ...
Aralarındaki yegane fark renkleri...
Belki peşine düşülmesi gereken şey ne bir isim, ne bir sima, ne bir rütbedir... Belki sadece “üniformanın rengine” ulaşmak yeter yap-bozu tamamlamaya..
Melih Aşık “Fos çıkan ikinci ihbar mektubunun kaynağını bulmak bir iki günlük işti. E - posta ile gönderilmişti. Bu gerçeğin ortaya çıkması TSK’yı batırmaya değil, onu kuşkulardan kurtarmaya yarayacak. Eğer batırmaya yarasaydı kuşkunuz olmasın, herkes birden peşine çoktan düşmüştü...” diye yazdı dünkü köşesinde...
Bu dinlemeyi yapan “telekulak” da, hesabını mektupla gören “köstebek” gibi, “kim olduğu değil, neyi ortaya çıkardığı önemli” kıvırtmasıyla himaye edilirse korkun...
O üniforma haki değil, göz alıcı parlaklığa sahip bir renkte de olabilir... Ve öyleyse, asıl o zaman rejimin vay haline, hem de vay ki ne vay!..
TSK, NATO’nun mu
egemen devletin mi
ordusu olacak?
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin iki önemli birimi NATO’ya bağlı değildir. Biri Ege Ordu Komutanlığı diğeri Jandarma Genel Komutanlığı. Aslında planlanan bir büyük ve özel kuvvet daha vardı. Özel Kuvvetler Komutanlığı... ÖKK’yı kolordu düzeyine çıkarmak isteyen kurmay kadrosu tamamen tasfiye edildi. Son dönemde şüpheli şekilde hayatını kaybeden ya da tutuklanan kaç general var? Tamamının NATO dışı kuvvet komutanları olması tesadüf müdür? Mesaj açık: TSK NATO ölçülerine indirgenecek. “Sızma belgeler” den çok daha vahimi bu “bilgi”lerin sızıyor olmasıdır. Veya bu inancın muhteşem bir tasarımla inşa ediliyor olmasıdır. Çelik çekirdek gibi olması gereken Genelkurmay kevgire dönmüş vaziyettedir. TSK bir rejim ordusu mu olacaktır? Yoksa egemen bir devletin milli ordusu mu? Bu haliyle TSK rejim ordusudur ve bu kurgulu tartışmalarla sopa yemeye devam edecektir.
Serdar Akinan / Akşam
+++
El Beşir için değil, milletin
onuru için efelenecektiniz
Avrupa Birliği’nin “müfettişleri” yıllardır her işimize burunlarını sokarken, ne çok istemiştim bir devlet büyüğünün çıkıp da “Bu konu Avrupa Birliği’ni ilgilendirmez. Onlara ne oluyor” demesini...
Ama demediler...
Tam tersine; Avrupa Birliği’nin o çok bilmiş bürokratlarının Türk yargısının saygınlığını azaltacak yorumlarına sığındılar...
“Madem tam üye olacağız, o zaman onların dediğini yapmamız lazım” dediler...
İktidar partisinin kapatılmasıyla ilgili dava sürecinde, iki günde bir AB’nin adamlarını getirtip, ahkâm kestirttiler...
Anayasamızı yerden yere vurdurttular...
Anayasa Mahkemesi’ne olmayacak hakaretler yağdırttılar...
Hatta, “Eğer bu partiyi kapatırsanız, biz de sizi üyeliğe almayız” diye tehdit bile ettirdiler...
Kendi gizli gündemlerindeki her adımı, AB mazeretine dayandırdılar...
Kimsenin aklında bile yokken, bu ülkede “etnik köken ayırımı” nı bile AB marifetiyle gündemimize soktular...
AB komiserleri, “Sınıflardaki Atatürk fotoğrafları AB standartlarına aykırı” diye saçmaladıklarında bile, hiçbir devlet büyüğümüz, “Onlara ne oluyor, işimize karışmasınlar” demedi...
Oysa... Ne büyük bir umutla beklemiştim, böyle “cesur” bir çıkışı...
Ulusal egemenliğimiz ve değerlerimiz söz konusu olduğunda, “AB ne söylüyorsa doğru söylüyordur” diyenler, dün kişisel ve kurumsal tarihlerinde ilk kez, “AB bu işe karışmasın, bu konu AB’yi ilgilendirmez” diye rest çektiler...
Peki; konu neydi?
Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin hakkında tutuklama kararı çıkarttığı Ömer El Beşir’in Ankara ziyareti...
AB, bu soykırım sanığının Türkiye’ye gelmesine “nota” vererek karşı çıktı...
Bizimkiler de ilk kez, “AB’ye ne” diyerek efelendiler...
Yıllarca beklemiştim devlet büyüklerinin AB müfettişlerine ağızlarının payını vermesini...
Ama;
Ulusal onurumuz için!
Mustafa Mutlu / Vatan
+++
‘Ahlak’tan bahsediyor (!)
Cengiz Çandar “Türkiye, “insanlığa karşı suç işlemiş” kişilere kucak açan ülke görüntüsü vermeli midir?” diye sormakta gecikmedi mi?
Bunu, sadece Irak’ta 1.5 milyondan fazla sivilin katili olan, Afganistan’da “mısır patlatır gibi” bomba patlatan, sicili dünyanın dört bir yanında işlediği insanlık suçlarıyla kabarmış ABD’nin yeni politika sürücüsü Obama geldiği gün sormalıydı.
Kaderini bir “katil devlet” inkiyle birleştirmiş biri, El Beşir’i konuk edenlere “ahlak”çağrısı yaptığında hiç inandırıcı olamıyor.
Çünkü “ahlak”lı olmak, Irak’ta işgalci ABD’nin kocalarını öldürdüğü kadınların fahişelik yapmasından dolayı utanç duymayı da gerektirir...
Eski gerilla
Cengiz Candar
+++
Türk gazeteciliğinin
yüz akı: M.Ali Birand
Uğur Dündar’ın kendisini “haber hırsızlığı” ile suçlayan M.Ali Birand’a “Bizim içimizde hırsızlıktan ve dolandırıcılıktan yargılanan hiç kimse yoktur, olmamıştır” cümlesiyle yanıt verdiğini duyunca “eskilere” dönen Emin Çölaşan Birand’ın “Düzmece belge ve sahte imzalarla TRT’den büyük paralar tırtıkladığını, 17. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından 11 ay 20 gün hapis cezasına çarptırıldığını, ikinci dolandırıcılık dosyasıyla ilgili de” Devleti dolandırdığı ve sahtecilik yaptığı sabit olmuş, ancak zaman aşımı nedeniyle davası düşürülmüştür “ kararının çıktığını” yazdı. Bugün de Birand’ın oğlunun şirketine işler verip köşeyi döndürdüğünü ileri süren Çölaşan’a göre “Birand Türk gazeteciliğinin yüzaklarından sadece biridir. İçimizde daha nice Birandlar var.”
+++
Türk Lirası’nın
ay-yıldız farkı
Herkes her şeyden fena halde kuşkulanıyor artık. İşte CHP Mersin Milletvekili İsa Gök’ün Maliye Bakanı Şimşek’e soruları:
- Türk parasının üzerindeki ay yıldız, neden Türk Bayrağı’ndaki ay yıldızın konumlandığı şekilde değil de Bugün TV ve gazetesi ile Kanaltürk TV’nin logosunda konumlandığı şekliyle yer almıştır? Bu konuda Başbakan’ın herhangi bir telkini olmuş mudur? Türk parası üzerindeki ay yıldız logosunun telif hakkı kime aittir? Herhangi bir telif ücreti ödenmiş midir?
Melih Aşık / Milliyet
+++
AKP’li Ayşe hanıma bol kepçe
2010 Ajansı’nın İstanbul’daki Yürütme Kurulu, projeleri onaylayıp, “şu müzik festivaline şu kadar, şu kokteyle bu kadar, şu müze ışıklandırmasına bu kadar, şu kaldırım yenilenmesine bu kadar; şu makas macun, kes yapıştır kitap projesine bu kadar, şu Boğaz’ın üzerinden akıp giden göçmen kuşları seyrettirme projesine şu kadar...” diyerek “para desteği” kararı çıkarttıkça Ankara’dan para geliyor, ödeniyor. Projesini kapan akın etmiş, tam 2 bin 90 başvuru yapılmış, fakat Yürütme Kurulu ancak 421 projeye parasal destek vermiş. Bugüne kadar Ankara’dan gelen para: 151 milyon TL. Harcanan: 93 milyon TL.
Başkan Şekib Avdagiç ile konuştum; çok titiz, hakkaniyetli, tarafsız davrandıklarını söyledi. Tamam da! Etik olmayan, vicdan filtresinden geçmeyen çok sayıda örnek var. Bunlardan biri de AKP kurucusu Ayşe Böhürler hanımın şirketinin yaptığı “İstanbul’un Sırları” projesi... Bu projeye 2010 Çanağı’ndan 210 bin TL hibe para verilmiş. Ayşe Böhürler hanım daha sonra da 2010 Avrupa Başkenti Ajansı’nın Danışma Kurulu Üyesi olmuş. “Ben Danışma Kurulu’na seçilince bu projeyi devrettim” diyor. Ne değişir! Ne fark eder! Kör Aylin’e damla yok! AKP’li Ayşe’ye bol kepçe!
Necati Doğru / Vatan
+++
MİNİ YORUM
Uçak kesmedi, saray ağırlamasıyla yazdı
Doğan Grubu’nda zaman zaman dikkatini çektiğimiz “yumoş”a bulanmış, batmayan tam tersine okşayan ipeksi yayın anlayışının sürdürülebilir olması için Hürriyet çıtayı yükseltmeye karar verdi anlaşılan. Öyle ya uçakta ağırlanan ağırlanana; yandaşlaşma bu hızla devam ederse halk otobüsüne dönecek. Özkök’ün “Esad ailesi” hakkında yazdıklarını okuyunca şuna kanaat getirdim; artık sarayda ağırlanmaktan aşağısı kurtarmaz amiral gemisi mürettabatını...