Bir sarı sendika örneği: TÜRK-İŞ
Malum yılsonu geldi, önümüzdeki yıl geçerli olacak asgari ücreti tespit etmek için işçi, işveren ve devletin temsilcileri toplanacak bol bol çay kahve içip yemek yiyecekler ve mutat olduğu üzere gene işçileri açlığa mahkûm eden bir asgari ücret belirleyecekler.
Peki, ben işçilerin açlığa mahkûm edileceği konusunda önyargılı mı davranıyorum?
Yok, yahu neden ben önyargılı davranayım Türk-İş başkanı Ergun Atalay çıkıp asgari ücrette pazarlığı dört kişilik bir ailenin açlık sınırı olarak belirledikleri 14 bin 25 liradan açacaklarını söylemedi mi?
Söyledi kulaklarımızla duyduk değil mi?
Ayrıca Ziya Paşa’nın dediği gibi:
Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz.
Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde.
Bu güne kadar yaptıklarınız ortada, ne zaman asgari ücret açlık sınırının üstünde olmuş?
Bak güzel kardeşim sen İşçilerinin hakkını hukukunu savunmak için oradasın ve bu açlık yoksulluk sınırı hesaplamalarını da sen yapıyorsun değil mi?
Eğer bu açlık yoksulluk sınırı hesaplamaların doğru ise ne demeye pazarlık masasına açlık sınırını koyarak oturuyorsun?
Koysana masaya yoksulluk sınırını?
Efendim işverenler zarar edermiş, patronlar batarmış ebelek gübelek…
Sana ne?
Patronlar batarsa batar!
İşini iyi yapan patron, doğru çalışan firma ayakta kalır, sadece açlık seviyesinde düşük ücret vererek ayakta kalabilen, rekabetçi olmayan, işini doğru düzgün yapamayan firmalar da batar ayıklanır gider ve sonuçta piyasa kalanlarla sağlıklı çalışır.
Madem kapitalizm diyorsunuz bakın firmaların batması zaten kapitalizmin doğası gereğidir ve rekabetçi olamayan firmalar batar, işini iyi yapan, rekabet etmeyi beceren firmalar ayakta kalır büyür işine gelince kapitalizm gelmeyince müdahalecilik niye?
Ayrıyeten patronların kârını zararını, batıp batmayacağını düşünmek hiçbir şekilde işçi sendikalarının vazifesi değildir!
İşçiden önce patronların menfaatini düşünen firmaların çıkarını hesaplayan işçilerin menfaatini ikinci plana atan işbirlikçi sendikalara bilindiği üzere sarı sendika denir.
Zaten komisyon toplantısına işçi sendikalarının katılması dekor niyetinedir, masada nihai kararı devlet verir ve devletin temsilcisi de genellikle patronların çıkarını gözetir. Buda son derecede normal çünkü devletin kendisi de aslında bir işverendir ve tarafsız olması beklenemez.
Birde masaya doğru düzgün işçinin, emekçinin hakkını hukukunu çıkarını koruyan adam gibi bir sendika değil de sarı sendika olarak bilinen bir sendikayı oturtursan işçilerin hakkı hukuku hiç korunmaz, en nihayetinde açlık sınırında bir ücrete talim etmeye mahkûm olurlar.
Bugün de olan tam budur.
Bunun için bir Sarı Sendikanın Başkanı Ergun Atalay çıkıyor çıtayı açlık sınırına koyuyor, pazarlığı buradan başlatarak patronlara gollük pas vermiş oluyor.
Bak güzel kardeşim senin kurumsal olarak yaptığın hesaplamalara göre açlık sınırı 14 bin 25 ve yoksulluk sınırı ise 45 bin 686 TL değil mi?
O zaman çıtayı koyman gereken yer yoksulluk sınırı ve lakin öyle çıplak yoksulluk sınırı da değil.
Malum iktidar enflasyon yaratıyor ve bu yüzden de açlık, yoksulluk sınırı önümüzdeki 12 ay boyunca artacak yani bu gün sen çıtayı yoksulluk sınırına koysan bile asgari ücret hızla bu sınırın altına düşecek!
Birde iktidarın başı Recep Bey çıkmış asgari ücret yılda bir kere belirlenecek falan diyor değil mi?
Peki, bu durumda ne yapmak gerek?
Arkadaş derhal bir eşel mobil sistemi talep edeceksin!
Asgari ücret yoksulluk sınırında belirlendikten sonra her ay enflasyon oranında otomatik olarak artacak.
Ha kabul etmiyorlar mı paşa gönülleri bilir…
Derhal ülke genelinde bir genel grev ilan edeceksin, iktidar işçilerin talebini kabul edene kadar da iş başı yapmayacaksın işte sendikacılık budur…
Peki, yoksulluk sınırı çok yüksek, ödenemez bir ücret mi?
Bu seviyede bir ücret ihracatı baltalar mı?
Yok, kardeşim yok karnımız bu palavralara tok…
45 bin 686 TL hepi topu 1450 Euro yapar.
Bugün İngiltere, Almanya, Fransa, Japonya, İtalya ve ABD gibi ihracat devlerinde asgari ücret bu seviyenin üstünde, asgari ücretin bu seviyesinin ihracata olumsuz bir etkisi olsa bu ülkeler ihracat devi olamazdı değil mi?
İç pazara gelirsek bu ülkelerde üretilen ithal mallar iç pazarda fiyat tutturup satılabiliyor değil mi?
Onları verdiği ücreti veremeyen firmalar neden batmasın?
Patronların beceriksizlik ve yetersizliğinin bedelini neden emekçiler ödesin?