Bir ilacın hikâyesi...
Blemisin 15 MG. İlacın adı bu...Kemoterapi seanslarında kullanılıyor... Olmazsa olma bir ilaç olduğunu söylüyor doktor...
Blemisin 15 MG olmazsa kemoterapinin ikinci seansının yapılamayacağını söylüyor 6 yaşında bir kız çocuğunun annesine ve babasına...
Baba üniversitenin hastânesinin eczânesine soruyor ve ilacın bulunmadığını öğreniyor... Ardından şehrin diğer eczânelerine soruluyor Blemisin 15 MG... “Yok” cevâbı alınıyor hepsinden... Birkaç aramanın sonunda ilacın Türkiye’de bulunamayacağı bilgisini alıyor baba ve bulabilirim ümidiyle haber-dar ediyor bizi...
“İstanbul ve Hatay’da bulmuş bir hastanın yakını...” diyor.. “sen de bulabilir misin?”
Eczâ depolarına soruyoruz hemen...Ardından Hatay’da ve İstanbul’daki arkadaşlarımıza haber veriyoruz... Bir ilaç firmasından gelen cevap çok net:
Bu ilacın Türkiye’ye ithâli bir yıldır yapılmıyor, ancak kıyıda köşede bir eczânede tesâdüfen bulabilirsiniz...
O tesâdüf ihtimâliyle kaç eczâne dolaşılabilir bir günde?
“Bugüne yetiştirin ilacı” diyor doktor...
İlaçla ilgili gerçeği bilmesine rağmen...
Babanın o ilacı bulamayacağını bilmesine rağmen reçeteyi yazıyor ve eline tutuşturuyor babanın, “Bugüne yetiştirin...” diyor...
İlaçla ilgili gerçeği öğrendikten sonra bütün bunların nasıl olabileceğini düşünüyorum, bir doktorun ilacın bulunamayacağını bile bile, nasıl olup da o reçeteyi babanın eline tutuşturup, “Bugüne yetiştirin ilacı” diyebileceğini düşünüyorum...
Akıl hafsala almıyor...İzân ve insaf ile yan yana gelmiyor bu durum...
Doktoru arıyorum, “Ben yakınlarıyım, bu ilacın bulunma ihtimâli yok” diyorum...Gâyet sâkin bir ses tonuyla, “Biliyorum..” diyor.. “Biliyorum...” .
Altı yaşında bir kız çocuğu ...İkinci kemoterapi seansı için lâzım olan ve ülkede bulunmayan bir ilâcı bekliyor... Bulunamayan ilacın acısı anne ve babayı yakıyor...
“Türkiye’den umudu kesiyoruz...”
Almanya’yı arıyorum...Suat Başaran yetişiyor imdâda...
İlacı buluyor ve gelen bir arkadaşımızla yollayacağını söylüyor...
İlacın bulunduğunu haber veriyorum hastânede umutla bekleyen anne ve babaya...
Hastâneye gidiyorum...Türkiye’de bulunmayan bir ilacı bekleyen altı yaşındaki kız çocuğunu görmek için, ‘kelebekli bebek’ istiyor...
O kemoterapi tedâvisi için Türkiye’de bulunmayan bir ilacı bekleyen çocuğun yalnızca altı yaşındaki kız olmadığını görüyorum hastânede...
Koridorda bir anne yaklaşıyor yanıma, yanında 4-5 yaşlarında bir erkek çocuğu.. yüzünde çocuğun gözlerinin güzelliğini gizleyemeyen maskesi...Kadın, “Siz bulmuşsunuz o ilacı, oğluma da bulun, oğluma da lâzım” diyor, oğlundan saklamaya çalıştığı gözyaşlarıyla ve ellerimi tutuyor, “oğluma da bulun...” diyor tekrar... Çocuğun saçlarını okşuyorum.. “Sen çok yakışıklı bir çocuk olacaksın büyüyünce..” diyorum güçlükle.. Anneye dönüp, “Bulacağım, endişe etmeyin 2-3 gün içinde getireceğim o ilacı size...”.
Hastâne bahçesinde bir köşeye çöküyorum, gözlerimin önünde altı yaşında bir kız çocuğu, 4-5 yaşlarındaki erkek çocuğunun o güzel gözleri ve annesinin yüzüne çöreklenmiş ‘evlât acısı’...
Blemisin 15 MG...
Türkiye’de bulunmuyor ve Türkiye’de çocuklar o bulunmayan ilacı bekliyor, anne ve babalar ilacın acısıyla yanıyor...
“Evlât acısı...”
Ve Türkiye bir bayramı daha idrâk ediyor...