Bir bankacının feryadı (21 Mart 2015)

Türkiye Bankalar Birliği kayıtlarına göre Türkiye’de 201 bin bankacı bulunuyor. Bu 201 bin bankacının yaklaşık 200 bini her gün her saat büyük bir dram büyük bir sosyal facia yaşıyor.
Hedef baskısı altında psikolojileri bozulan sahipsiz onbinlerce anne onbinlerce baba ve onbinlerce genç.
Hepsi “daha fazla satış”baskısı altında eriyip yok olan ilaç desteği ile ayakta durmaya çalışan insanlar.
İşte o insanlardan biri olan İstanbul’u bankacı bayan E.A’nın yazdığı bir mektup aynı zamanda 200 bin bankacının da feryatını anlatıyor.
Her bankacının bir parça kendinden birşeyler bulacağı bu mektubu virgülüne bile dokunmadan aynen yayınlıyoruz:
Bankacının değeri nedir?
Bu çözümsüzlük ortamında hiç değilse bir kişinin bizim sorunlarımızı duyurmaya çalışması çok güzel. Ancak herkes o kadar sağır, o kadar kör ki...
Ben de özel bir bankanın satış kadrosunda çalışıyorum. Zaman zaman bahsettiklerinizin fazlası var eksiği yok bizde de mobbing konusunda.
Türkiye’nin en iyi üniversitelerinden birinden mezunum. Egitim seviyem ve deneyimim sektördeki bir çok kişinin üzerinde. Kapasitem de zekam da Allah’a çok şükür yerinde.
Ama geldiğimiz noktada hiç biri işe yaramıyor.
Kapana kısılmış, çaresiz, çıkış yolu bulamayan insanlara döndük.
Zaman zaman kendimi sorguluyorum: Acaba ruh sağlığım tamamen bozuldu, ben mi abartıyorum ya da yapabileceğim bir şey var da ben mi göremiyorum diye.
Ama bu bölgede 30 şube, 300 personel var. Hepimiz mı aciziz?
Öyle diktatör koşullarda yönetiliyoruz ki hepimizi baskı altında tutacak bir nokta buluyor bölge müdürü.
Müdürler işten atılma tehdidiyle, deneyimli personel terfi ettirilmeme, müdür yapılmama tehditiyle neredeyse kırbaçla çalıştırılıyoruz.
15 yıldır sektörün içindeyim. Zamanında severek ve gurur duyarak yaptığım işimde kendimden nefret eder hale geldim. Bir çoğumuz ilaç desteğiyle bu günlerin durulmasını ve kendine zarar gelmeden geçip gitmesini beklemeye çalışıyor.
Çünkü bırakıp gidecek noktada değiliz. Kaldı ki bunca yıllık emeğimden üç beş kişinin koltuk sevdası uğruna vazgeçmek zorunda kalmak da canımı yakıyor.
Fiziksel ruhsal sorunlar altında, müşterilere, ailelerimize gülümsemeye çalışıyor, gün içerisinde dakika dakika yaptığımızın hesabını vermeye devam ediyoruz.
Günde on iki saat; bünye buna dayanır mı?
Eve gittiğimizde ya da uykuya kaçtığımızda da rahat yok. Gece kabuslara uyanıp, hafta sonları ya da gidebilirsek tatillerde suçluluk ve yetersizlik duygusuyla boğulmaya devam ediyoruz. En acısı, ne uluslarası kurumsal bir organizasyon olan bankamızın İK yonetiminin, ne devletin yasal kurumlarının hiç bir şey yapmıyor olması.
Sektördeki binlerce kişi ve mutsuz aileleri bir kredi kartı ücretinden değersiz mi?
Bu mesajı tamamen sorunlarımızı anlayabilecek birine içimi dökmek amacıyla yazdım. Çünkü yakın çevremize bile anlatamıyoruz derdimizi. Neden kendinize bunu yapıyorsunuz diyorlar.
Komik değil mi?

Yazarın Diğer Yazıları