'Bidon kafalı'nın fenercesi

Deniz Feneri Derneği soruşturması kapsamında, Kanal 7’ye yönelik olarak, Ankara Cumhuriyet Savcılığı’nın talimatıyla yapılan baskının kamuoyu üzerinde “şok” etkisi yarattığına hiç şüphe yok. Nerde o pijamalarıyla yaka paça polis otosuna bindirilen “basılan” modeli, nerde “basan”ları “çay saati” davetlileriymiş gibi pasta börekle karşılayan “basılan” tipi.
İktidarın ampul olduğu ülkede, “dolandırıcılık” zanlısı “fener” olursa, “basılması” bile başka havalı oluyormuş meğer. Önceden tüyo alabilseydiler keşke; belki Ümraniye sanıkları da, hani şu yol kenarında satılan ucuz yollu “Çin fenerleri”nden istiflerlerdi “baskın şiddet dozu ayarlayıcısı” olarak.
Memleketimin bütün soruşturmalarının kendilerinden sorulduğu bir kısım medya “yüzyılın dolandırıcılık davası”nın Türkiye ayağında aylardır beklenen “gelişme”nin nihayet vuku bulmasını görmezden geldiğine göre, bu iş yaş iş... Üç beş gün sonra “baskınını yok saydıkları operasyon”dan “hiçbir delil elde edilemediğini” manşetten duyurduklarında hep birlikte okuruz.
‘Onlar’, “şok baskın” yutturmacısıyla kamuoyunu bir kere daha aptal yerine koyduklarını gösterdiler... Bakalım sandık gelip çattığında kamuoyu “onlar”a ne gösterecek?

+++

Kamu vicdanı yaralı
Ne bulmayı ümit ettiklerini gerçekten merak ediyorum.
Deniz Feneri e.v. ile ilgili olarak Almanya’da görülen mahkemede, Türkiye’den adli yardım talep edilmesi 3 Kasım 2008 tarihinde gerçekleşti.
Mahkeme 2008 yılının kasım ayının sonunda kararını verdi, derneğin bazı yöneticilerini suçlu buldu ve mahkûm etti.
O günden beri Türkiye’deki soruşturma bir kaplumbağa hızıyla sürüyor. Dosya geldi, tercüme edildi derken koca bir yıl aradan geçti ve en sonunda bazı adreslere belge aramak için baskın yapıldı.
Bunca zamanda oralarda işe yarar bir şey bırakıldıysa işe yarayacak bir baskın elbette!
Deniz Feneri soruşturması aslına bakarsanız tam da yasaların yazdığı şekilde yürütülüyor. Ne tanık ifadelerini öğrenebildik ne de iddianame ile ilgili ipuçlarını okuyabildik. Çoğu zaman ifade vermeye kimlerin çağrıldığı bile gizli tutulabildi.
Ancak soruşturmanın bu kadar ağır ilerliyor olması, kamu vicdanında tereddütlere yol açıyor, bunu belirtmeden geçemeyeceğim.
Mehmet Y. Yılmaz / Hürriyet

+++

Ortada delil mi kaldı?
Ne baskınmış ama...

Ankara’dan gönderilen Kaçakçılık Daire Başkanlığı elemanları İstanbul Mali Şube Müdürlüğü ekipleri ile beraber aradıkları kuruluşlarda birçok belgeye el koydular.
Olay “baskın” diye tanımlanıyordu ama basılan yerler “konuk ağırlamak” için hazır bekliyorlardı anlaşılan. Çünkü polislere kuru pasta, çay servisi yapıldı.
Aranan delillerin bulunup bulunmadığını daha sonra öğreneceğiz.
Ama olay Almanya’da 29 ay önce patlak vermiştir.
Deliller 29 aydır bekliyor olamaz. Bu operasyona “müsamere baskın” diyenler kimseye haksızlık etmiş olmayacaktır.
Temize çıkarma oyunu pis pis sırıtmaktadır. Haberi veren internet sitesine bir saat içinde yüzlerce vatandaştan mesaj geldi. “Oh nihayet adalet yerini buluyor” diyen bir kişi bile yok. Millet her şeyin farkında ve adını koymuş olayın: Ortada delil mi kaldı? Deniz Feneri’ni arap sabunu ile yıkıyorlar!
Güngör Mengi / Vatan

+++

“Flaş... Flaş... Flaş...
Kanal-7’ye şok baskın”

Bu operasyon, akla, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’ne ve Türkan Saylan’ın evine yapılan baskınları getirdi... O baskınların yapılacağı... Sabahın köründe evinin didik didik aranacağı... Herkesten sakladığı aşk mektuplarına, müzik CD’lerine el konulacağı...
Derneğin tüm bilgisayarlarının ve burs verilen öğrencilere ait listelerin alınıp götürüleceği...
Bu listelerdeki gençlerin polis tarafından “fişleneceği...”
Atıldıkları nezarethanelerde “terörist muamelesi” ne uğrayacakları... Baskınlardan bir dakika öncesine kadar bu ülkede yaşayan kimsenin aklına gelir miydi?
Oysa... Almanya’daki Deniz Feneri e. V davasıyla ilgili haberlerin gündemimizin ilk sırasına oturmasının üçüncü yılına giriyoruz.
Alman makamlarının Türkiye’deki Deniz Feneri Derneği’nin de araştırılmasıyla ilgili resmi talepte bulunmalarının üzerinden ise dolu dolu 9 ay 10 gün (!) geçti...
Kâğıtların küle, günahların sevaba, haramların helale dönüştürülmesi için fazlasıyla yeterliydi bu süre...
“Baskın” , Deniz Feneri’ne ve Kanal-7’ye adeta davul zurnayla “Geliyorum” diyor ama bir türlü gelmiyordu!
Bilgisayarlar kim bilir kaç kez değişti bu sürede, hesaplar kaç kez “gözden ve elden” geçirildi?
Ve güneşin her sabah doğması kadar doğal hale gelen bu “baskın” nihayet dün gerçekleştirildiğinde acaba ne bulundu?
Kanal-7’nin elemanları, aylardır sakin sakin hazırlandıkları bu baskını, gazetecilere kuru pasta ve limonata dağıtarak kutlamasınlar da ne yapsınlardı?
Bu baskın, onların özlemle bekledikleri “aklanma” baskını değil miydi?
İşin en komik tarafı bazı yandaş internet siteleri ve televizyon kanalları, yıllardır “Geliyorum” diyen bu operasyonu okuyucularına, “Flaş... Flaş... Flaş... Kanal-7’ye şok baskın” başlığıyla duyurdu...
Kimseyi suçlamıyorum... Sadece sıradan ve saf bir vatandaş olarak soruyorum: Tüm Ergenekon baskınlarında titizlikle uyulan “gizlilik” ve “serilik” kurallarına, Kanal-7 baskınında da uyulduğunu iddia edecek bir Allah’ın kulu çıkabilir mi?
Mustafa Mutlu / Vatan

+++

‘Asrın Davası’nda
AB’nin ayak izleri

Ergenekon Davası içinde AB’nin rolünü doğru analiz etmek gerekiyor. Her ne kadar operasyonun merkezi ve kaynağı ABD’yse de, AB de davada önemli roller almıştır. Hatırlatalım:
1. Emniyet Genel Müdürlüğü’nün 2007 yılı raporunda “Ulusalcılık” terör kapsamında değerlendirildi. Raporda, AB sürecine “devlet egemenliğini ve bağımsızlığı zedelediği için karşı koymak , terörizmin işareti olarak görülüyordu!
2. Avrupa Parlamentosu’nun 21 Mayıs 2008’de talimaı verdi: “Türk makamlarını Ergenekon suç örgütü soruşturmasını kararlılıkla sürdürerek, örgütün devlet yapısı içine sızmış şebekesini bütünüyle ortaya çıkarmaya ve adalete teslim etmeye teşvik ediyoruz”.
3. Avrupa Parlamentosu’nun 12 Mart 2009’da kabul ettiği Türkiye Raporu’nda, “Ergenekon suç örgütü sanıklarının” yargılanmasından duyulan memnuniyet ifade edildi ve “örgütün devlet kurumlarına sızan uzantılarının bütünüyle ortaya çıkarılmasını” istedi.
4. Avrupa Parlamentosu, 27 Eylül 2006 tarihinde iktidardan Talat Paşa Komitesi’nin faaliyetlerini durdurmasını ve Komiteyi dağıtmasını talep eden bir karar aldı. “Ermeni soykırımı uluslararası bir yalandır” diyerek ABD ve AB’ye karşı mücadele eden Talat Paşa Komitesi’nin mücadelesi Ergenekon İddianamesi’nde suç sayılmaktadır!
5. Davaya “Ergenekon” ismin konulması kasıtlıdır ve “Türk tarihinin hakkından gelmek” içindir. AB’nin Türkiye Temsilcisi Karen Fogg, 3 Aralık 2001 günü AB görevlisi Adriaan van der Meer’e gönderdiği e-postada şöyle diyordu: “Ne AB, ne de ABD, Türkiye’nin kendi tarihinin hakkından gelmekte nasıl yardım edebilecekleri konusunda ipucuna sahip”. O ipucu “Ergenekon” a bulundu!
6. AB’nin 2001’den beri bastırdığı üç temel konu olan Kürt, Ermeni ve Kıbrıs meseleleri Ergenekon sanıklarının siyasi mücadelelerinin hep merkezindeydi. En AB’ci kalemlerin bu üç meseledeki tutumları ve soruşturma konusunda yazdıkları tesadüf müdür? Türkiye-Ermenistan maçı sonrası yazdığı makalesinin başlığını bile şöyle koyanlar olmuştur: “Açılım:1 Darbe:0”.
7. AB sürecin en başından beri, Türk hükümetlerinin önüne TSK’yı izole etmeyi ve sınırlandırmayı hedef koydu. AB TSK’yı Kıbrıs’ta işgalci ilan etti; “Kürtlere katliam yapıyor” diye açık yalanlarla suçladı; MGK’den askeri mahkemelere kadar askerin olduğu her kurumun kapatılmasını istedi; fotoğraflarına bile tahammül edemedi! AB’nin Kemalist Devrim karşıtlığını görmeden süreç doğru analiz edilemez.
Mehmet Ali Güller / odatv.com

+++

Sular durulmuyor
Önce TRT, şimdi Yenişafak. Şamil Tayyar’ın selam verdiği yer kuruyor.
Gündem de son röportajını onunla yapmıştı...

Yeni Şafak Gazetesi‘nde İstihbarat Şefi Mevlüt Yüksel‘in istifası ile başlayan huzursuzluk devam ediyor.
Mehmet Gündem’den sonra Yazı İşleri Müdürü Sedat Bakıcı da istifa etti.
Bakıcı, Mustafa Karaalioğlu’nun daveti üzerine 2005’te Yeni Şafak kadrosuna katılmıştı.
Postmedya

+++

Bu nasıl bir kin...
Prof. Mümtazer Türköne, “Genel affın zaman zorunlu olduğunu ve kişiye özel ayrım olamayacağını, Öcalan’ı da kapsaması gerektiğini” söyledi. Taraf yazarı Lale Kemal genel af görüşüne katıldığını ama “Ergenekoncuları kapsamayacak şekilde”çıkarılması gerektiğini beyan etti. Kamuoyu oluşturma çalışmaları işte bu yönde.
Melih Aşık / Milliyet

+++

İşte Amerika budur!
ABD Hazine Bakanlığı, terör örgütü PKK’nın lider kadrosunda ilk üç sırayı tutan Murat Karayılan, Ali Rıza Altun, Zübeyir Aydar’ı “özel olarak belirlenmiş uyuşturucu kaçakçısı” olarak listeye aldığını açıkladı. Bu kararıyla ABD, bütün dünyaya “PKK’nın son kullanma tarihinin bittiğini” ilan etmiş oldu.
Amerika işte bu! Böyle numara çeker!
Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin yeni başkanı Behram Salih’in gazetecilere söylediği; kulaklara ABD üfürmeli plan uygulamaya konulacak.
PKK bitirilecek. Üst düzey küçük kadrosu Kuzey Avrupa’da İsveç, Norveç, Finlandiya gibi ülkelere “sığınmacı” olarak yollanacak. Büyük bölümü Türkiye’ye paketlenecek ve Başbakan Tayyip Erdoğan’ın da utangaç ifadeyle söylemeye çalıştığı gibi “teröristlik yapmış değil teröre teşvik edilmiş insanlardan sayılıp” hapse konmayacak, annelerinin yanına gönderilecek. Bir kısmı Irak Kürdistanı’na entegre edilecek. Geri kalanı da İran’a, Suriye’ye postalanacak.
Ortadoğu’da petrol bitmez. ABD’de de numara bitmez. Bir numara daha çekebilir. Karayılan’ı yakalar. Tayyip Erdoğan’a teslim eder. Öcalan’ı Ecevit’e teslim etmişti. Tarih yazılmıştı! Karayılan’ı da Erdoğan’a paketler. Yine tarih yazılır! ABD, “bu tarih yazmaların” karşılığında Türkiye’den ne ister! Seçkin dikkat beklerim!
Necati Doğru / Vatan

+++

Özerkmiş
Çaycısına kadar yeniden yapılandırdıkları TRT’nin uluslararası kriz(!) yaratan dizisi söz konusu olunca, kurumdan sorumlu Bülent Arınç “Özerktir, karışmayız”, Dışişleri Bakanı Davutoğlu “Özerktir, danışmanı değiliz” dedi.
Sezer’in iki kere veto ettiği İbrahim Şahin’in, Abdullah Gül’ün Çankaya’daki ilk icraatı olarak TRT’nin başına getirilmesi de bu “özerk” yapının korunabilmesi için miydi? Muhalif yayınlarının sansürlendiği medya programlarını da bu özerkliğe mi borçluyuz? “Özerk”lik böyleyse, “özerk” olmayın lütfen!

+++

MİNİ YORUM
Yeni manda girişimleri

Mehmet Perinçek Aydınlık Dergisi’nin son sayısında ABD’nin “denizden denize Ermenistan mandası” planını belgelemiş. Tarihe geçen ‘protokol ailesi’ fotoğrafında Hulki Cevizoğlu’nun ifadesiyle “ileri hanım”a, o pozu verdirenin ne olduğuna kafa yoranlar, söz konusu araştırmada, Ankara’da “manda ve himaye kabul edilemez” diyen hükümetle yıkılan umutların, renkli devrimler ve açılımlarla nasıl yeniden yeşerdiğini okuyabilirler.

Yazarın Diğer Yazıları