Biden verdi mi, aldı mı?
Bu yazıya başlarken, ABD Başkan Yardımcısı Biden'ın ziyaretini haftaya, Amerikan tarafından daha fazla bilgi sızdıktan sonra, yazma niyetindeydim, ama dayanamadım. Şimdi, diyeceksiniz, ne vardı da dayanamadın? Konu, bu işi takip eden meslektaşlarımızın haberi veriş şekilleri. İçerik konularındaki bilgisizlikleri. Hiç zahmetsiz, herkesin yaptığı uyutma açıklamaları, üşenmeden yayına soktular. Belki de onlar da haklıydı, işlerinden, patronların kolay adam kovmalarından korkuyorlar.
***
Ben basın toplantılarını izledim, hem başbakanlık, hem de Beştepe'deki. Ama gördüm ki, Amerikan tarafının açıklamalarında, geleneksel uyutma politikası çizgisinde fazla bir şey yok. Ancak satır aralarında gizli bir tehdit izlerine de rastlamadım değil. Tersine bu açıklamalarda, ABD'nin her türlü eleştiri ve özür maskesi ardına gizlenerek, en az iki konuda, kendi çizgisine Türkiye'yi çektiği ortada.
Şimdi, ortada bulunan bazı gerçekleri gözden geçirelim. Suriye hava sahası, Rusya tarafından korunuyor. Rusya izin vermese, bu askeri operasyonda, Türk uçaklarının Suriye üzerinde uçması söz konusu değil. Rusya, Şam hükümetine rağmen, böylesine bir izin verebilir mi? Bence zor ve anlamsız. Özellikle de Esad güçleri ve İran birlikleri, Rus hava kuvvetlerinin eli kuvvetlenmişken. Demek ki bu girişte Rusya, Şam ve Tahran'ın müşterek izni var.
Doğal olarak, böyle bir operasyonu, Suriye, kendi toprak bütünlüğüne sahip olduğu imajını vermek amacıyla protesto edecek. Aynı şekilde, Moskova da bu işe gönüllü olmadığı mesajını verecek ki bir Rus Dışişleri Bakanlığı yetkilisi, bu mesajı verdi. Aynı şekilde Tahran da ılımlı bir uyarı yaptı.
Peki, Ankara'nın bu işteki amacı neydi? Şu anda Moskova, Kahire ve Orta Doğu'da, darbe sonrası bir ılımlı ortam ve politika yürüttüğü görüntüsü vermek isteyen iktidar, ABD'nin bir süredir ısrar ettiği ama kendisinin istemediği bir işi yaparak, Washington'la ortamı ısıtma çabasında. Biliyorsunuz, Amerika bir süredir, Suriye topraklarında Türk askerlerinin operasyon yapmasında ısrarcıydı. Bu ısrar, Türk silahlı kuvvetlerinin karizmasının çizildiği, FETÖ darbesi sonrası için de geçerliydi.
Böyle bir operasyon, Esad yönetiminin, Rusya'nın ve Suriye'ye destek veren İran'ın, yeni bir cephede ortak düşmana karşı mücadele etmesi işine gelir. Esad'ın Halep kuşatması sonrasında hükümetin müttefiki olan ÖSO'yu kolayca yutabileceği biliniyor. Bölgedeki en zor yenilebilecek düşman IŞİD. YPG'yi hatırlarsanız ABD'ye rağmen Esad uçakları bombalamıştı. Uyarıya rağmen YPG'ye Suriye uçakları ikinci saldırıyı da gerçekleştirmişti.
Bu harekâtın, ABD'nin kontrolünde gerçekleştiğinin ayak izleri ise operasyona önce tepki gösteren YPG'nin daha sonra bölgeden çekileceğini açıklaması oldu. Öte yandan bizzat Başbakanın, Mısır ile dostluk sözleri de, iki kontrol altındaki ülkenin, tepişme yerine uzlaşmaya yöneldiklerinin göstergesi. Aynı İsrail ile tazminat isteyen Ankara'nın barışması gibi.
***
Sonuçta, Biden'ın ziyaretinde söz olarak değinilen, ama çözüme gidileceği sinyali verilen bir başka konu da, Kıbrıs'ta uzlaşmaydı. Türkiye'ye, 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı sonrası, ambargo uygulatan tasarının mimarı ve Rum sempatizanın Türk düşmanı Senatör Biden ne zaman Türk dostu olmuştu. Bu ziyaret ve temaslarda da Kıbrıs konusunda ne taviz almıştı? Şu anda bilmiyoruz. Önümüzdeki günlerde Washington'dan bu konu da sızar.
Son olarak, Erdoğan ve ekibinin, Fetö ısrarı konusunda da sizlere aylarca yazdığım gibi, ABD Başkan Yardımcısı, bu konuda kararın yönetimce değil, Amerikan Federal Mahkemesi tarafından verilebileceğini açıkladı. Bizim basın, bunu ilk kez duymuş gibi haber yaptı. Bir de merak ediyorum, Biden'ın Amerikalı gazetecilere basın toplantısına, kaç Türk gazeteci katıldı? Anladınız mı şimdi isyanımın nedenini.