Beyaz Saray'da son tango
Beyaz Saray sahnesinde oynanan ve yalaka basın tarafından sürekli umut pompalanan bu tiyatroyu sizler yediniz mi? Bilmiyorum, kusura bakmayın ama ben yemedim. Bence Türkiye’nin sınır ötesi operasyon tehdidi de yattı. Operasyon olsa bile bence bu göstermelik bir şey olacak, amacı da halkı teskin etmek. Aklın yolu bir. Bakın eski genelkurmay başkanlarına; Karadayı ve Güreş’e her ikisinin de bu operasyonun yaratacağı yarar konusunda kuşkuları var.
Amerikalıların bir oyunu vardır. Bir olayı değerlendirir veya analiz ederlerken, içlerinden biri tüm terslikleri dile getiren Şeytanın avukatı rolünü üstlenir. Bu Şeytanın avukatı, aslında olabilecek her türlü kötü olasılıkları ve aksilikleri sorgular.
Şeytanın avukatı olarak, bu İstanbul basını tarafından pompalanan operasyon öncesi olayı değerlendirmeyi, operasyon fikrinin miladı durumuna gelen Dağlıca saldırısından bu yana dikkate almak istiyorum. PKK’nın son büyük çaplı saldırılarının altında, acaba büyük müttefiklerimizin ne ölçüde parmağı var? Bu saldırıların neden son anlarda arttığını sorgulamaz kimse?
Bence bu soruların yanıtları hep aynı noktaları gösteriyor. Son günlerde DTP’nin çıkışları ve topladıkları tepki nedeniyle bu parti kapatılma noktasına geldi. DTP’nin yaptığı açıklamaları, aslında birileri yapılmasını istediği için yaptıklarına inanıyorum. Onun için de Dağlıca’da nasıl olduysa sekiz asker tutsak düştü ve o çevreler DTP’lileri kullanarak bu askerlerin salıverilmesine yardımcı oldu.
Sekiz askerin tutsak alınması da bu senaryonun bir parçasıydı bence. Bu askerlerin, başından beri nasıl ve kimler tarafından tutsak alınacağı, ince ince hesaplandığı gibi, kimin ve nasıl, nereden bu askerleri kurtarıp geri getireceği de bu yazılı senaryoda önceden belirlenmişti. Nitekim çuval olayından bu yana gergin olan TSK ile ABD ordusu arasındaki duygusal ilişkiler de bu teslimat olayı ile yumuşatılmak istendi.
Ancak kusura bakmayın ama bence bu olay, en az çuval olayı kadar acı ve utanç verici bir gelişme. Nedeni, bir değil, iki değil sekiz askeri PKK teröristlerinin nasılsa bir anda tutsak alması ve ardından ABD’nin baskısı ile serbest bırakılması. Hani şu PKK’lıların, Kandil’deki yerini bilmeyen ve PKK’ya karşı herhangi bir operasyon için talimat almamış olan ABD ordusu, baskı uygulayarak serbest bıraktırdı hem de kimi kullanarak; DTP’yi.
Bu olayın hemen ardından Kandil dağındaki teröristlerin bir açıklaması da dikkat çekti. Katiller, Türkiye ile PKK arasında ABD’nin arabulucu olmasını istedi. ABD’nin kuklası olan Irak Kürt yönetimi ile Irak hükümetinin isteğinin yanı sıra, ABD’nin de doğrudan isteği üzerine askerleri serbest bıraktıklarını açıkladılar. Yani mihenk noktası ABD. Peki, şimdi sormazlar mı adama, bu ne biçim dost ve müttefik diye. Öylesine bir müttefik ki Türkiye’nin tüm düşmanları ile gölgeler ardından hep kol kola olduğu ortaya çıkıyor.
Olayları bu noktadan değerlendirince, Erdoğan Bush görüşmesine nasıl umut bağlarsınız? Belli ki Beyaz Saray’da bir umut verilse bile, bu umut kaynakları eskiden olduğu gibi bir uyutmacaya dönüşecektir. Oval Ofis çıkışı hem Erdoğan hem de ABD Başkanı Bush ne söylerse söylesin, ne açıklama yaparsa yapsın, bence önümüzdeki bahara kadar yapılacak her şey göz boyama veya göstermelik olacak.
Ne yazık ki Türkiye uluslararası alanda saygınlığını yitirmiş bir ülkedir. Bu konuda Erdoğan hükümeti kadar onu seçenler de suçludur. Arada suçsuzlar ölüyormuş, işte bu nokta, o seçen ve seçilenlerle onları kollayanların pek umurunda gözükmüyor bence.