Berberoğlu’nun kalibresi...
Hürriyet’in yeni Yayın Yönetmeni, “Kürt Açılımı”nın senaristi Barkey’in, hükümete tehdit, Ecevit’e hakaret yağdırdığı röportajı, bırakın manşet yapmayı, birinci sayfadan anonslayamadı bile
Enis Berberoğlu’nun Genel Yayın Yönetmenliğindeki ilk gününün sonunda ortaya çıkan ’ürün’, sektördeki konumlandırmasını “Türkiye’nin en etkili gazetesi” olarak yapan Hürriyet’ten, bundan sonraki dönemde ne bekleyip, ne beklememek gerektiği konusunda önemli ipuçları verdi.
Bir kere gazetenin vitrini, yani birinci sayfasında, Özkök’ün giderayak yaptığı “kelebek açılımı”nın devam ettirileceği aşikar. Çünkü dünkü Hürriyet de, özellikle son bir buçuk iki yılda, gündemden kaçmak için sıkça başvurulan “suya sabuna dokunmayan, pembe gazete” imajıyla sunuldu okuyucuya. Aslında Berberoğlu hakkında, sanki bir “dik duruş” göstergesiymiş gibi yapılan, “sansürlenecekse yazmamayı tercih eder” yorumları da, mücadeleden ziyade kaçmaya meyilli olduğu şüphesini kuvvetlendiriyordu.
Hesapta muhabir kökenli
Yeni görevi duyrulduğundan beri Berberoğlu’yla ilgili sıkça yapılan bir başka hatırlatma da “muhabirlik”ten geldiği. Bazı gazeteciler, sırf bu “vasfı” dolayısıyla kendisini “umut vaad eden Genel Yayın Yönetmeni” ilan ediyor.
Ancak ilk gün performansına bakınca, Berberoğlu’nun bırakın “özel haber”i, “haber”e dahi beklenen değeri verip veremeyeceği konusu koca bir muamma. (Aslında çok net de, hadi birkaç günlük kredi verelim de alem peşin hükümlü demesin...)
Özel haberi harcadı
Öyle ya, muhabiriniz (Ezgi Başaran) Türkiye’de son aylarda en çok tartışılan birkaç isimden biriyle; hazırladığı raporun aslında “Kürt Açılımı”nın, dolayısıyla AKP’nin “yol haritası”olduğu iddialarıyla gündeme gelen Henry Barkey ile röportaj yapıyor...
Hem de öyle eften püften; hani Ertuğrul Özkök’ün Erdoğan’la, kravat, futbol vs. konuştuğu özel ofis mutabakatı gibi değil; Barkey “buyrun” dediğinde, Özkök’ün Erdoğan’ın karşısında düştüğü durum gibi gözüne far tutulmuş tavşan pozisyonunda kalakalmadan, bayağı bayağı soru sorarak... Ve bayağı bayağı, tozu dumana katacak cevaplar alarak, gazetecilik yapıyor muhabiri.
Sonra bu “bomba”larla dolu röportaj, muhabirlikten gelme Genel Yayın Yönetmeni’nin elinde ‘haberin buhar hali’ne dönüşüp gözden kayboluyor.
Barkey’in Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’na hakaretten, mevcut iktidara tehdite kadar manşetlik kırk çeşit lafı, bırakın manşet yapılmayı, birinci sayfadan anonslanmıyor bile.
CIA raportörünün bombaları
Barkey; AKP’nin açılımın, Kuzey Irak’taki Kürtlere “güvence” verme imkanı sağlayarak, ABD’nin Irak’taki işini kolaylaştırmaya yaradığını söylüyor.
KCK’lıların kelepçelenmesiyle uğradıkları hayalkırıklığını (demek ki bir hayalleri var) dile getirip, AKP’ye gözdağı veriyor:
“Açılım tehlikeye girerse ağır bir fatura ödersiniz!..”
Daha da ileri gidip, açılımdan rahatsız olan AKP’li vekilleri hedef gösteriyor; ayaküstü bir tasfiye listesi çıkarıyor!
Mahmur’un “öbür konular”a geçmek için boşaltılacağını, Öcalan’ın salıverilme ümidini anlatıyor.
Hatta ikinci “bizim çocuklar yaptı” mesajını bile veriyor:
“Uzun süre ilgi alanım Latin Amerika’ydı (ABD’nin darbe staj merkezi) ama 12 Eylül darbesi aradaki benzerlikleri çağrıştırdı. Ve Türkiye üzerine yoğunlaştım.”
Ve bütün bunlar Berberoğlu yönetiminde “kısa kısa” geçiliyor koca sayfada.
Ne çakma müstemleke valisi halleri sorgulanıyor Barkey’in, ne “güvence”, ne “öbür konular”...
En fenası, bu CIA raportörü bir Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’na, Bülent Ecevit’e hakaret ediyor ve Hürriyet bunu bile satır aralarına gizliyor.
Oysa bu “faşist” suçlaması öylesine önemli ki; gazetecilik yapmak isteyene açılımın bütün taşlarını yerine oturtma, Arslan Bulut’un konuyla ilgili kitabını adlandırdığı gibi “Açılımın Şifrelerini” çözme fırsatını öyle güzel sunuyor ki...
Gelin görün ki Berberoğlu, Yeniçağ’ın 15 Ağustos 2009’da “CIA planında şok tespit” diye manşetten duyurduğu, Arslan Bulut’un “Açılımın Şifreleri”nde bir kere daha gündeme getirdiği ve “Kürt sorunu”nda ABD ile ortak adım atacak cesur siyasetçi ihtiyacının AKP ile karşılandığı bilgisini, hem de mimarı itiraf ediyorken “göremiyor”.
“Faşist Ecevit” suçlaması
Barkey’in Öcalan yakalandıktan sonra “ağızlarına düşen armutu yalnız yiyen” Ecevit hükümetini, ABD ile ortak adımlar atmamakla, Kuzey Irak’taki Kürt oluşumuna destek vermemekle ve sorunu feodaliteye bağlamakla suçladığı ve Ecevit’e “faşist” dediği cümleleri gizliyor.
Hey gidi “Türkiye Türklerindir” diyen Hürriyet hey!
Hey gidi muhabirlikten gelen Genel Yayın Yönetmeni hey!
Tarafını belli eden resim
Aslında hiç uzun uzun konuşmaya gerek yok. Fotoğraf ortada. Ve o fotoğrafta Berberoğlu, uçakta kafa kafaya poz verdiği Erdoğan’ın değil, köşkte “İyi şeyler olacak” diyen Gül’ün yanında.
Dün Hasan Cemal soruyordu:
“Genel Yayın Yönetmeni Nasıl olunur?”
Resimdeki gibi; el el üstünde, baş 30 derece sola yatık “nasıl arzu ederseniz efendim” açısında eğilerek!
Başlamak bitirmenin yarısıdır derler ama, Berberoğlu öyle bir başladı ki, ilk günden kendisinden gazetecilik bekleyenlerin eğer varsa umutlarını bitirdi!
Onun da kalibresi bu kadarmış...
+++
Berberoğlu
gidiyor(!)
Gazetenin gerçek patronu olan Recep Tayyip Erdoğan, grup içinde olmasına rağmen başka bir gazetede yazarlık benzeri bir iş yapan Akif Beki’yi yeni yayın yönetmeni yapmak istiyor. Eyüp Can bu işi çoktan istiyor ve onun hakında dedikodu zaten çoktan çıkmıştı. Ama onun yolu başka gazetelerin işine nedense durmadan burnunu sokan Fehmi Koru tarafından kesiliyor. Fehmi Koru da son koşucu olarak şanslı isimlerden görülüyor ama onun tek dezavantajı grup dışından olması. Koru’nun bu görev için Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün de desteğini alacağı söyleniyor.
Başından beri en önemli görevinin gazetenin sonunu getirecek isme bayrağı düzgün devretmek olduğunu bilen Enis Berberoğlu’nun ise hayli yorgun ve sinirli olduğu söyleniyor.
Aslında gitme süreleri konusunda yıllar içinde bir nevi uzmanlık geliştirmiş bulunan Berberoğlu 1992 yılından bu yana istikrarlı biçimde her yıl ‘Artık bu defa Ertuğrul kesin gidiyor’ diye çevresine konuşmuş ve gerekçelerini de saymıştır. Kendi gidiş süresi konusunda hiçbir mülakatta tahmin yapmaması ve bu konuda tek bir yazı bile yazmaması enteresan bir psikolojk tepki olarak yorumlanmaktadır. Serdar Turgut / Akşam
+++
Mahallenin muhtarları
Kendine yarı tanrısal bir güç vehmetmiş, bir yanında Ertuğrul Özkök, diğer yanında kızlarıyla toplumdaki herkesi ama özellikle de rakiplerini “yaftalıyordu”. Herkes kirliydi, bir tek kendileri temiz. İşadamlarına, rakip gazetelerin sahiplerine en çok yakıştırdıkları unvan “kriminal”di. Gücün doruğunda oldukları için kendi suçlarının hesabını asla vermeyeceklerini düşünüyorlardı. Medya mahallesi diye bir şey yaratmışlardı ve kendilerini o mahallenin muhtarı ilan etmişlerdi. Mahallede kimin oturacağına kendilerinin karar vereceğini de ilan ediyorlardı. Medya mahallesinin muhtarı olduğunu ilan eden kişi, bugün itibarıyla medya mahallesinden taşınıyor. Aydın Doğan, adını gazetelerinden bugün sildiriyor. Aydın Doğan’ı mahallenin muhtarı adı altında aslında kabadayısı ilan eden kişi de onunla beraber mahalledeki unvanını bugün kaybediyor. Yılların kabadayısı, şimdi ayakları bir tarafına vurarak araziye uyuyor. Açıkça görülüyor ki, haysiyettense, bir kez daha üç beş kuruşluk çıkarı tercih ediyor. Herkesi “kriminal” diye yaftalayan, yaftalatan adam şimdi dolandırıcılıktan, halkın parasını bir şekilde iç etmekten hakkında yapılan suç duyurusu nedeniyle 8 yıl hapis istemiyle mahkemelerde. Ama çok iyi biliyorum ki, yarın eski güçlerine kavuşsalar, tüm bu olan bitenden tek bir satır ders almadan “kötülüklerine” kaldıkları yerden devam ederler.
O yüzden hiç karışmadan, oturup izlemek en iyisi. Fatih Altaylı / HaberTurk
+++
Beyni uyuşturmuyorsa sakıncalıdır
Değerli tiyatro sanatçısı Enis Fosforoğlu TRT’de yıllardır bir radyo programı yapıyordu...
İçeriğinde özlü sözler, yorumlar, dinleyici şiirleri, felsefe konuşmaları olan ve dinleyiciden elektronik posta ile anında yanıtlar alan bir aydınlanma programıydı bu...
Pazar geceleri 22.00’de TRT FM’de yayımlanıyordu. Dinleyiciden olağan dışı bir katılım vardı.
Bir televizyon programı izleyicisi kadar dinleyiciye ulaşan programı TRT hiçbir gerekçe göstermeden kaldırdı. Halkı fazla mı aydınlattığı düşünüldü acaba?
Yoksa beyni uyuşturmadığı için sakıncalı mı bulundu?
Nedir sebep, Sayın TRT Genel Müdürü?
Melih Aşık / Milliyet
+++
GÜNÜN SORUSU
Demokrasi için askere karşı AKP’yi desteklediğini söyleyen “yandaş aydınlar” aynı demokrasi için niye AKP’ye karşı TEKEL işçilerini, eczacıları, demiryolcuları, itfaiyecileri desteklemiyor?
Gülhan Elmas
+++
Çaktırmadan çaktı
Nazlı Ilıcak Sabah’taki köşesinde Aydın Doğan’ı 2009’un “en mağduru” ilan etti.
Doğan ailesinin yönetimden ayrılıp, görevi, profesyonel CEO’lara teslim etmesinin “köprüyü geçene kadar mecburen alınan bir tedbir” olduğunu iddia eden Ilıcak, “muktedirlerin mağdurlar yaratması”nı eleştirdi ve iktidara çaktırmadan “son gülen iyi güler” mesajı verdi.
Nazlı Ilıcak / Sabah
+++
Alışın artık bu tür açıklamalara
Pursaklar kavşağında saat 16.00 sıralarında karşıdan karşıya geçen 40 yaşlarındaki çift ve yanlarındaki 14 aylık bebekleri Emniyet güçleri tarafından durdurulmuştur. Erkek olan anılan semtte bakkallık yapmakta olduğu, bayanın ev hanımı olduğu, pusette taşıdıkları bebeğin ise çocukları olduğu tespit edilmiştir.
Karşıdan karşıya geçen bu ailenin, kendilerine yöneltilen, ’Başbakan ve bakanların kullandıkları bu hassas güzergahta ne aradıkları’ sorusuna, ’Altındağ’da oturan kaynımızı ziyarete gidiyorduk’ şeklinde yanıt vermelerini tatminkar bulmayan Emniyet güçleri bu aileyi gözaltına almıştır.
Medyada yer alan şekliyle, Emniyet güçlerinin bir ihbar üzerine bu şahısları suikast hazırlığı içinde suçüstü yakaladıkları, amaçlarının Başbakan ve bazı bakanlara suikast yaparak ülkede kaos çıkartmayı planladıkları, Ergenekon terör örgütü yapılanmasının kurucu unsurları içinde yer aldıkları, beyaz kadın ticareti yaptıkları ve Pursaklar bölgesinde uyuşturucu ticaretini yönettikleri öne sürülmüştür.
Anılan şahıslar dün akşam saatlerinde çıkartıldıkları mahkemece serbest bırakılmışlardır.
Hal böyle iken, bu meselenin ’Kozmik odadan suikast planları çıktı... Hücreler teker teker çökertiliyor... Başbakan kıl payı kurtuldu... Ordunun milleti bölme planları’ şeklinde sunulması düşündürücüdür.
Yukarıdaki açıklama ne mi? 2010’da bol bol okuyacağınız açıklamalardan sadece biri...
Serdar Akinan / Akşam
+++
MİNİ YORUM
İnternet medyası
“Eyüp Can Yayın Yönetmenliğini istemedi...”, “Tufan Türenç Yazı İşleri Toplantısında şunu dedi..”, “Enis Berberoğlu ilk toplantısında şu mesajı verdi...” Doğan Grubu’nda ne olup bittiğini dakika dakika duyuran internet medyasına bakınca dehşete düşüyorum. Birçoğu kurum içi kalması gereken görüşmeler ışık hızıyla nasıl yayılabiliyor. Onlar da telekulak mekanizmasını mı kullanıyor, yoksa artık her gazeteci bir köstebek mi?