Bedavacı-zarfçı sözde gazeteciler...
"Bütün renkler kirlendi, birinciliği beyaza verdiler" diyen şarimizin tespiti bu günlerde yeniden gündemde. Üstelik kirliliğin en fazla sirayet ettiği alan bizim mahalle... Medya... Ve de ne yazık ki yargı... Bir dönemin "Dördüncü kuvveti medya"nın perişan haline rezaletler eklenince, yıllarca "Annem beni inşaat mühendisi sanıyor" ifadelerimdeki haklılıktan bile utanır hale geldim. Daha dün hükümete yakın bir anket şirketi "Yargıya güvenin yüzde 20''lere düştüğünü" açıklamak zorunda kaldı. Peki bu hale nasıl geldi bu memleket? Uzun yıllar her taşın altında "Darbe" ya da o dönemin moda deyimi ile "Askerî vesayet" arayan zihniyetin bakıyoruz da bugün hiç sesi çıkmıyor. Medyaya geçmeden yargıya güvenin neden erozyona uğradığına dair bariz örnekleri paylaşalım. "Parsel parsel sattılar" deyimi AKP''nin kurucu sacayaklarından Bülent Arınç''a ait. Arınç''ın bu sözlerdeki hedefi başkentin 20 yılına çöken İ.Melih Gökçek''di... Yargıyı şaibe altında bırakanların başında gelen Gökçek, kupon arazide pek mahirdir. Ankara''da yaşayanlar bilir. Gökçek, en değerli arazileri değerinin çok altında bazı yargı mensuplarının kurduğu yapı kooperatiflerine tahsis ederek başladı işe... Sonrasında "Plaza" statüsüne yükselen özel imarlı arsaları yine bazı yüksek yargı mensuplarına bir nevi hediye etti. Görünürde yasal. Ancak etik değil. Etik kelimesi yerine "Ahlaki"yi tercih ederim. Lakin 19 yıllık iktidarın "Siyasi ahlak yasası"nı ısrarla çıkarmadığını da hatırlatmakta fayda görüyorum. Gökçek ile beraber, AKP''li belediyelerin çoğunluğu beraber, yürüdükleri FETÖ''ye çok sayıda özel imarlı arsalar tahsis etti. Gökdelenler yükseltti. Kentlerin siluetini değiştirdiler. Bir numaranın deyimi ile "Şehre ihanet ettiler..." Bu ve benzeri rezaletleri, yolsuzlukları sevgili Murat Ağırel takip edip; birer birer meydana çıkarıyor. Yüreğine sağlık...
***
Biz gelelim medyadaki ahlaksızlık ve iş takiplerine... Bizim mesleğe kenardan, kıyıdan bulaşmışların tekmili birden "Her devrin gazetecileri"nin patronların iş takipçiliğindeki maharetini bilir. Bugün farklı pencere açıp bu ahlaksızlığı görev sayanların ve çanak tutanlardan bir demek sunmaya çalışacağım. İşini profesyonelce yapan "Halkla ilişkiler-reklam şirketleri"ni tenzih ediyorum. Şu günlerde "lokasyon" dedikleri tanıtım işinin cılkını çıkaranlar unutulmamalı. "Towers"larda konut sahibi olanlar henüz faşh edilmedi. Satır aralarında değil, resmen reklam nitelikli tanıtım kampanyalarında görev alanlar kağıt üzerinde sembolik ücretlerle milyon dolarlık gayrimenkul sahibi olmadılar mı? Bu hırsızlık ve arsızlığa bizim mahallenin sözde gazetecilerini bulaştıranların başında "Allah ile aldatanlar" gelir... Neredeyse 40 yıldır ucuz ev, özel site, özel okul, kolejlerin kampanyalarının başında bunlar gelir. En başarılıları da FETÖ''cülerdir... FETÖ''nün yurt içindeki kolejlerinin uluslararası başarılarını ballandırarak yazan, haber yapanların yakınları, çocukları buralarda beleş okudu. Üst düzey bürokrat ve siyasiler dahil... Bir de uluslararası seyahatler vardı ki evlere şenlik. Sağcı-solcu, akademisyenler dahil FETÖ''nün Amerikan ajanı yetiştirdiği okulları öve öve bitiremedi. Türkçe eğitim verdiklerine, İstiklal Marşı ve Türkçe şiir ve şarkılardan bahsettiler. Nitekim "Türkçe Olimpiyatları" piyeslerinin baş konuğu oldular.
***
Gelelim sütre gerisinde sessizliğe bürünenlere... "Demokrasi-askerî vesayete son vermek" gibi moda kelimelerle düzenlenen ünlü(!) "Abant Toplantıları"nı hatırlıyor muyuz! Türk basınında ilk defa "Abant Konsülü" dediğimde başıma gelmeyen kalmadı. Abant Konsülüne itina ile seçilen katılımcıların yanında haberi takip etmek için davet edilen gazetecilere, muhabirlere zarf içinde ciddi miktarda "Dolar" verildiğini kim inkâr edebilir. Yurt dışı okulların tanıtımında beleş uçak, beleş otel ve bol miktarda hediye kabul edenler sonunda zarf içinde "Dolar"ları hak ettikleri kanısına vardılar. Kirlenme işte o günlerde had safhaya çıktı. Derken siyasiler ve iş adamları aynı taktik ile avladı sözde gazetecileri. Daha tehlikelisi devlet eliyle geliştirildi bu ahlaksızlık. Memleketin din işlerinden sorumlu Diyanet İşleri Başkanlığı ki 13 bakanlıktan fazla bütçeye sahiptir. Umre ve hac ibadetleri için vatandaştan para tahsil ederken bazı sözde gazetecileri devletin kesesinden, vakfın gelirlerinden Mekke''ye götürdü. İhrama bürünen sözde gazeteciler boy boy fotoğraf paylaşıp, haber ve yazı dizileri yayınladı. Haccın farizası bellidir. Bedavadan ibadet yaptığını zanneden sözde gazetecilerin sayısı hiç de azımsanmayacak orandadır. Başta Abant Konsülü olmak üzere, beleş hacca giden gazetecileri yazmak boynumuzun borcu oldu. Biraz sabır. Önce itirafları dinleyelim.