Bazı ülkeler neden daha fakirdir

Dünyada bazı ülkeler zengindir, bazı ülkeler ise fakirdir. Küreselleşme süreci zengin-fakir ülkeler arasındaki farkı daha da açtı. Üstelik aynı ülke için de gelir dağılımının bozulmasına da yol açtı.

Zengin-fakir ülkeler arasındaki farkın açılması, spekülatif sermaye hareketlerinin artması ve kur politikaları etkili oldu. Bazı ülkeler sıcak para ve spekülatif sermayenin suni ve geçici, genişletici cazibesine kapıldılar. Sermaye hareketlerini tamamıyla serbest bıraktılar. Spekülatif kârlar, finansal sektörü ön plana çıkardı, finans sektörü ile reel sektör arasında denge bozuldu. Sermaye piyasalarında balonlar oluştu. Yani piyasa başarısızlığı ortaya çıktı.

Kur dengesinin bozulması nedeniyle de bazı ülkeler dış işlemlerde cari açık verdi, bazı ülkeler de cari fazla verdi.

Söz gelimi Türkiye 2003 yılı ile bu yıl arasında, 520 milyar dolar cari açık verdi. Yani biz kaybettik, dış ekonomik ilişki içinde olduğumuz ülkeler kazandı.

Bu kaybı bugün için hissetmeyebiliriz... Zira bu açığı da dış borçla kapattık. Bir yerde cari açığı, çocuklarımızın ve gelecek nesillerin sırtına yükledik.

Eğer cari açığı yatırım malı ithal etmek için vermiş olsaydık, yapılacak yatırımlar ilave katma değer, ilave gelir yaratacaktı ve bu dış borçlar ödenecekti. Oysa ki biz cari açığı, ara malı, ham madde ve tüketim malı ithalatı için verdik.

Dış borç ister özel sektörün olsun, ister devletin olsun, geri ödeyince yani aldığımız yeni dış borçtan daha fazla dış borç ödersek, yurt dışına net kaynak çıkışı olacaktır. Bu nedenle büyüme oranı düşecek ve fakirleşme artacaktır.

Avrupa bizi sömürdü, ABD bizi sömürdü demek yanlıştır. Zira kimse kimseyi silah zoruyla sömürmez... Çağımızda sömürü yolu siyasi ve ekonomik politikalardır. Yanlış politika uygularsanız, sömürülürsünüz... Çin'in ABD'ye karşı kur savaşları vermesi bu nedenle idi.

Türkiye sıcak para ve spekülatif sermayenin en fazla etkisi altında kalan ülkelerden birisi oldu. Sıcak paranın serap etkisi nedeniyle de iktisat politikalarını rafa kaldırdı.

Oysa ki iktisat politikaları kıt kaynakların toplumsal refahı en yüksek düzeye çıkaracak şekilde kullanılmasıdır.

Öte yandan siyasi iktidar kaynak yaratmak yerine devletin mevcut kaynaklarını, yatırımlarını paraya çevirdi. Bunları kullandı.

Gerçekte ise, ekonomide kaynak yaratamazsanız, zenginlik sağlayamazsınız... İktidarın işi:

1) Ekonomide kaynak yaratmak,

2) Mevcut kaynakları en verimli olacak şekilde dağıtmaktır. (Rasyonel kaynak tahsisi.)

AKP'nin kamu mallarını satması, blok satış yoluyla altyapı yatırımlarının satılması... Veya arsa satışı kaynak yaratmak demek değildir. Mevcut kaynakların devlete gelir sağlamak için el değiştirmesidir. Servetin veya kaynakların el değiştirmesidir. Bir transferdir.

Kaynak yaratma ise, mevcut kaynaklara ilave, yeni bir kaynak yaratmaktır.

Örneğin, atıl duran bir arsa düşünün.. Bu arsaya bir vergi koyarsanız arsanın veya arazinin atıl halde durmasının maliyeti artar. Arsa ve arazi sahibi bu maliyetten kurtulmak için, arsaya bina yapılması, arazinin de ekilmesini düşünür.. Ortaya yeni bir kaynak çıkmış olur. Millî gelirin artmasını sağlayan ilave bir kaynak oluşmuş olur.

Yine devletin elindeki kaynakların nasıl dağıtılacağı da bir tercih meselesidir. Siyasi iktidar mevcut kaynakların dağılımını teşvikler, vergi uygulamaları ve kamu harcamaları yoluyla yapar.

Örneğin, döviz ihtiyacı olan bir ekonomide, turizm sektörüne daha çok teşvik verilerek, potansiyel döviz gelirlerinin artması sağlanır. İşsizliğin daha yaygın olduğu bir ekonomide, emek yoğun yatırımlar teşvik edilerek istihdam yaratılır..

Eğer amaç yüksek büyüme sağlamaksa daha kârlı ve verimli yatırımlar teşvik edilerek, hızlı büyüme sağlanabilir.

Gelir dağılımını düzeltmek amacı varsa, kamu hizmetleri artırılır. Eğitim ve sağlık hizmetleri bedava sunulur.

Ancak, eğer bu teşvikler bir plan dahilinde koordineli olmazsa, siyasi amaçlar taşırsa, kaynak kaybı olur ve sonuç alamazsınız.

Kaynak yaratmak dışında, ayrıca, kamuda da kaynakların en verimli şekilde kullanılması gerekir.

Hepimizin şikayet ettiği bir konu var.. Su geçiyor yol kazılıyor.. Doğal gaz geçiyor.. Yol kazılıyor. Elektrik geçiyor yol bir daha kazılıyor.

Kaldırımlar her yıl yıkılıyor.. Yeniden yapılıyor.

Halk tepki olarak ''gene hangi müteahhit zengin edilecek'' diyor.

Eğer bu işler planlı programlı yapılsa, bir defa yapılır.. Üç veya beş yerine bir harcama olur. Kamu hizmetlerinde tasarruf budur.

Kamu harcamalarında tasarruf etmenin bir başka yolu da, bu harcamalar arasında optimal bir denge kurmaktır.

Örneğin siyasi amaçla bir Üniversite kuruluyor.. Bina yatırımı yapılıyor.. Ancak binada eğitim yapacak hoca bulunamıyor.. Bu şartlarda bina yatırımı atıl kalmış oluyor. Bu kaynak israfı demektir.

Özetle; devlet isterse kaynak yaratır.. Ancak devletin şeffaf idare edilmesi gerekir.. İdare eden siyasilerin de iyi niyetli olması ve yönetme yeteneğine sahip olması gerekir.

Yazarın Diğer Yazıları