Bazı büyüklerin masalı
Türkiye 1963 yılında, Avrupa Birliği ile Ankara Anlaşmasını imzaladı. Geçen zaman içinde Avrupa Ekonomik Topluluğu, (AET) tek devlet olmayı hedef haline getiren, AB’ne döndü. Türkiye AB ile gelişen, değişen, tıkanan bir çizgi içerisinde birlikte oldu. Bu birlikteliğin en önemli aşaması hiç şüphesiz Gümrük Birliği Anlaşması’dır.
Türkiye Gümrük Birliği Anlaşması ile AB ile başka örneği bulunmayan bir düzene girmiştir. Bunun açtığı yolda AB üyeliği olmayan; karar alma aşamalarına katılamayan ancak mallarının serbest dolaşabildiği bir düzen kurulmuştur. Serbest dolaşabilen malların sahiplerinin ne yazık ki serbest dolaşım hakkı yoktur. AB’nin imzaladığı “Serbest Ticaret Anlaşmaları”na (STA) doğrudan taraf olamayan ve trafik sapması sebebiyle pazarını sadece AB ülkelerine değil, dolaylı olarak AB’nin STA imzaladığı ülkelere de açan Türkiye, çok sıkıntılı bir dönem yaşamaktadır. Zira Türkiye’nin büyümesi bu yapı içerisinde dolaylı olarak ithalata bağımlı hale gelmiştir. İhracatını sanayileşme yoluyla değil, ithalatla arttırabilen bir ekonomik yapıyı işletmek zorunda kalınmıştır. Sanayileşme durunca işsizlik artmaya başlamıştır. AB ile imzalanan Gümrük Birliği Anlaşması Türkiye’yi ciddi bir pazar bağımlılığına mahkûm etmiştir. Pazarın gelişmesini, çeşitlenmesini engelleyici bir unsur olmuştur.
Bu şartlarda Türkiye, tam üyelik bahsekonu edilmeksizin “aday ülke” ilan edilmiş, bunu takiben de “müzakere eden aday ülke” statüsüne çekilmiştir. AB, masaya toplam 35 müzakere başlığı koymuş, açılması mümkün olan başlık sayısı yalnızca 3te kalmıştır. Bunun manası hukuki olarak olmasa bile fiilen üyelik sürecinin AB tarafından dondurulduğudur. Böyle bir ortamda Gümrük Birliği’nin Türkiye’nin AB’ye girmesinde siyaseten itici unsur olarak ele alınmasının hayal olduğu görülmektedir.
Gümrük Birliği’ni takiben Türkiye, hukuk mevzuatı açısından AB’yi temel model olarak almıştır. Ekonomide işlenmiş tarım ve sanayi ürünlerinde “sıfır vergi” rejimine geçilmiş, her türlü gümrük engeli ortadan kaldırılmıştır. Bu anlaşmanın Türk Sanayii’ne rekabet gücü kazandırdığı doğrudur. Ya kaybettirdikleri?
Gümrük Birliği imzalanınca yoğun bir propaganda ile hemen her iktidarın vazgeçemediği “tarihi zafer kazandık” sloganlarıyla Türkiye, AB’nin STA imzaladığı her ülkeye sıfır gümrükle ülkemizde mal satma imkânı tanımıştır. AB üyesi olmadığımız için bu ülkelere aynı haklarla mal satma imkânı bulamamıştır. Hiç şüphesiz ki bu konu bir makalenin sınırlarını aşacak güçte ve
ağırlıktadır.
Bu ağırlığın önemli çizgilerinden birisi, AB’nin mevcut yapısında patlayan sosyal ve ekonomik güçlüklerdir. Bunlar: yıkılan aile, yaşlanmış bir nüfus yapısı; artan işsizlik, manevi ve ahlaki değerlerde büyük ölçüde yaşanan yozlaşma, gençliğin aşırı alkol, sigara tüketimi ve uyuşturucu kullanmasıdır.
Bu yapı geçtiğimiz yıl yaşanan ekonomik krize dayanamamış, çok ağır tahribata uğramıştır. AB’nde 2008 yılının ilk çeyreği ile 2009 yılının son çeyreği arasındaki dönemde toplam 2,5 milyon kişi işsiz kalmıştır. IMF’nin en son Ekim 2009’da güncelleştirdiği tahminlerine göre AB % 4,2 küçülmüştür. 2010 yılında ise ancak % 0,5 oranında büyüyebilecektir. Özellikle dünyada ve Avro bölgesinde ihracatı ve ihracata yönelik yatırımları destekleyecek kayda değer düzeyde bir talep artışının kısa dönemde ortaya çıkması mümkün değildir. İşsizlik de ağırlaşan bir problem olmaya devam edecektir.
AB çok sıkıntılı günler geçirmektedir. Sosyal güvenlik fonlarının zayıflaması ve bu konuda hükümetlerin aldıkları kemer sıkma tedbirleri uygulamaya konulamamıştır. Kriz Türkiye’nin AB pazarına olan ihracatını 68 milyar dolardan gerileterek 42,5 milyar dolara indirmiştir.
Türkiye, AB’nin STA imzaladığı ancak kendisinin anlaşma imzalayamadığı ülkelerden gelen malların yarattığı haksız rekabete artık dayanamaz.AB mevzuatına uyacağız diye silahlı kuvvetlerin ve emniyet teşkilatının teröre karşı dinamik, vurucu hareket etmesi büyük ölçüde tahrip edilmiştir. Milli devlettin temel değerleri her geçen gün yara almaktadır. Türkiye AB’nin kapısında onurundan daha fazla fedakârlık yapamaz. Milli Devletimizi yıkmak, ekonomimizi, sanayimizi bitirmek isteyen projelerin hepsinde AB patenti vardır. Yunanistan’ın Megalo İdea taleplerine, Ermenistan’ın saçmalıklarına, büyük Kürdistan projesine hayır diyerek ayağa kalkmanın zamanı çoktan gelmiştir. Bu saçmalığa son diyelim! AB çocuk kalmış bazı büyüklerin masalı olarak yaşamasına devam etsin!..