Bayram benim neyime
Televizyonlarda, bayram mesajlarını dinliyorum. Büyüklü, küçüklü, sürekli atıyoruz. Anlatılanlarla, halkın yaşadıkları çok farklı. Ekonomik sıkıntı içindeki memur ve emekli, yarınından korkan devlet memurları, düzen tutturamayan bir silahlı kuvvetler. Kusura bakmayın sormak zorundayım. Bir devletin yönetimine benziyor mu bizimki? Devlette, süreklilik vardır. Yasalar, nelerin suç olup olmadığı bilinir. Hangi suça ne ceza verileceği, yasaların, herkese eşit uygulanacağından emindir vatandaşlar devlet içinde. Devlet herkesten belirli oranlarda vergisini alır, vatan borcunu yani askerlik yapmasını bekler ve yaptırır. Devletin hizmetkârları, devletin kendilerini koruyup kollayacağından emindir.
Devlet görevlilerinin de belirli sorumlulukları ve yükümlülükleri bulunur. Devlet yetkilileri, görevini kötüye kullanırsa cezasını çeker. Yetkili, devletin kasasından çalamaz, vatandaşa yalan söyleyemez, vatandaşına hakaret edemez, vatandaşın verdiği yetkileri aşamaz ve kendi yetkisini başkasına devredemez.
Bunlar, devlet diye tanımlanan kurumların, çok ana hatları. Çok daha fazla ayrıntı ve ince noktaları var tabii. Ama bir de dönün bize bakın hele.
Bizde, mahkeme kararları siyasi iktidarın isteğine göre alınmıyor mu? Bağımsız diye tanımladıkları adalet, gerçekten bağımsız mı? Cezalar belli mi? Ülkede yetkililer, anayasanın belirlediği yetkilerinin dışında mı? Bazı yetkililer, kendi yetkilerini başkalarına devretmiş mi? Devletin parası, kontrolsüz ve kuralsız harcanıyor mu? Bu harcamayı yapanlar, denetlenebiliyor mu? Herkesin çocukları askere gidip, vatani görevini yapıyor mu? Devletin kasasından çalanlar, yakalanıp cezalandırılabiliyor mu?
Sanmıyorum bu sorularıma, evet yanıtı verebilesiniz. Öyle ise haddimizi bilelim, bize devlet falan denmez, biz biraz kafası karışmış bir aşiretiz ve başımızdakiler de, dediği, dedik aşiret reisleri.
Şimdi diyeceksiniz, nereden çıkardın bu söylemi? Şu günahım kadar sevmediğim FETÖ davalarından. O kadar çok olayı abarttılar ki, dünya bu düzenbaz tarikat lideri ve yandaşlarına, bu gidişle yakında acımaya başlar. Kardeşim, bu belanın devlet içine kök salmasına izin verenler, hala makamlarını koruyorsa, bunu suçlayanların, dün övgü videoları yayınlanıyorsa, siz nasıl savunabilirsiniz kendinizi? Savunamazsınız, adama sormazlar mı, dün böyle söylüyordun bugün böyle diye. Onların da savunması, çıkar çeşmesi kesildi tepki ondan olur. Herkes bu gangster çetesinin, devleti devirmek için darbe yapmaya kalktığını falan da unutur. Çünkü siz güvenilirliğinizi kaybedersiniz.
Hele, hele, bu iş için gazetecilerin tutuklanıp yargılanmasının, hiçbir demokrasi de özrü yoktur. Hele siz, kendinizi demokrasi diye yutturuyorsanız, ülkücü gazetecilere siyasi oyun olarak FETÖ suçlaması yüklemenin hiçbir mazeretini bulamazsınız. Eğer FETÖ'den, gazeteciler arasında ayıklama yapacaksan, önce yandaş taifesinden başla. Tarikattan nemalananlar, bugün de senden nemalanıyor. Bırak gazetecileri, Belediye başkanlarından, milletvekillerinden, parti içindeki gömülü köstebeklerden git. Ben size üç yazıdır birisini, ihbar ediyorum, kılınız kıpırdadı mı? Demek ki, seçmece oluyor bu FETÖ'cülük.
Yani, bizim içimizdeki FETÖ'cüler iyi, sizin FETÖ'cüler kötü. Aslında konuşuyorduk, son yıllarda yeni bir siyasetçi türü türedi. Önce girmek istediğin partiye küfredeceksin, eleştireceksin, sonra da, o parti de hizmet vereceksin. Ya da tersi. Bakın çevrenize kaç kişi sayacaksınız? Şimdi bu açıdan yaklaşınca, bence gazeteci diye ortalıkta dolaşan bir takım kişilerin de, bu eğilimde çalıştığını görüyoruz. Neyse, memleket kimsenin umurunda değilse, biz niye çenemizi yoruyoruz.
Dış konumuza gelince, Rusya ile ABD arasında oynanan Suriye'ye barış tiyatrosuna atladı bizim sazanlar. Hiç tutulmayacak bir ateş kes. Ancak önemli nokta, bizimkilerin kankası El Nusra'da düşman kategorisine katıldı. Bakalım Esat ile el sıkışabilecek mi bizimkiler. Göreceğiz. Bu arada, bu kadar yavrumuz, bayrağı ve toprağını koruma uğruna şehit olurken, benim bayramım da buruk oluyor. Ama sizlerin bayramınızı kutlar sağlıklar dilerim.