Batırmak için batıyorlar
Devletimiz demokrasiye uzanan yolda atlatması gereken belaları bizzat yaşamakta ısrar ediyor. Avrupa’nın tecrübelerinden ibret almıyor. Ergenlik dönemindeki çocuk misali acılarını kendisi tatmak, yaşayarak öğrenmek istiyor. Kararlılar, istihbarat devletine dayanan bir Hitler, bir Mussolini deneyimini Türkiye’ye yaşatacaklar!
Malumunuz demokrasi, aslında bedeli pahalı bir rejimdir. Halkın yönetime katıldığı ve kitlelerin karşılıklı saygıyı özümsediği bu sistem büyük toplumsal yıkımlar ardından kurulabilmektedir. Toplum önce mevcut yönetimi devirecek, sonra birbirleriyle çatışacak, birbirlerini tamamen yok edemeyeceklerini anladıkları zaman bir sosyal sözleşme (anayasa) imzalamak zorunda kalacaktır. Batılı ülkeler bugünkü demokrasilerini iki dünya savaşı ve yıllarca süren iç savaşlar akabinde kurabilmiştir.
Türkiye açısından demokrasinin bedelinin daha pahalı olması normaldir. Çünkü refaha ulaşmak için sermaye ve iş gücünü Batı dünyası gibi sömürgecilikten sağlamıyor. Aksine öz sermaye ve yerel insan kaynağını kullanıyor. Bu durum, daha dikkatli süreç yönetimi gerektiriyor. Üstelik birlikte yaşama kültürü de Avrupa’dan ithal olduğu için Türk insanının geleneklerine tam uymuyor. İngiliz terzinin diktiği konfeksiyon, Türk bedenine pek oturmuyor.
Yönetici seçkinler yine Batı’dan tercüme sosyal mühendislik yöntemleriyle toplumu bastırmaya, toplum kesimleri arasında sıkışan enerjiyi düşük yoğunluklu savaş yöntemleriyle boşaltmaya çalışıyor. Oysa Anadolu’nun birlikte yaşama alanındaki tarihi tecrübesi, tüm sorunları kendi yöntemleriyle çözecek birikime sahip. Hazine değerindeki tarihi mirası zihninde taşıyan kadrolar, maalesef eskiden askeri darbeler eliyle kırılırdı. Bugün maziyle irtibat önemli ölçüde koptuğu ve yeni nesiller tek yanlı Batı kültürüyle yetiştiği için artık devlet aklı içeriden zehirleniyor.
Yürütme organını yönlendiren istihbarat odaklı ekip sözde bir Yeni Türkiye kurdu. Devlet kurumlarını ve sosyal kesimleri çatıştırarak “askeri vesayet” rejimini yıktı ama yıkarken hükümetle birlikte giriştikleri kirli işlere kendileri de fazlasıyla battı. Çıkmak için “başkanlık sistemi” maskeli “tek adam” yönetimine ihtiyaç duyuyorlar. Ya birlikte kurtulacaklar ya da birlikte boğulacaklar. Şimdi ve ileride hesap sorabilecek tüm devlet kurumlarını ve sosyal kitleleri sindirmek zorundalar!
Dışarıda yalnızlık içeride yolsuzluk ve bölücü ihanetten hesap sorabilecek tüm kurum ve kesimlere operasyon çekiliyor. Muhalefet partilerinin hemen hepsi içeriden karıştırılarak dışarısıyla ilgilenemeyecek hale düşürülüyor. “Karargahta 40 paralel paşa” manşetleriyle askerin içine nifak sokuluyor, Anayasa Mahkemesi paralel ilan ediliyor ve kontrole alınamayan medya ve sermaye grupları batırılmak isteniyor.
Evet, dış güçlerden fazla korkmuyorlar. Bölgedeki en büyük NATO tesisleri ve muharip birlikleri ülkemizde üslenmiş iken ABD ve İngiltere’nin Türkiye’den vazgeçemeyeceğini biliyorlar. Rusya, Almanya ve Fransa sıkıştırırsa ihale dağıtarak onların da ağızlarını bağlıyorlar. AB kaynaklı tepkiler ise seçimlerde milliyetçi tabanı AKP’ye kanalize etmekte işlerine yarıyor. Bölgede nüfuzları giderek parlayan İran ve İsrail ile ekonomik ilişkilerimiz zirveye çıkmışken, bu ülkeler de Türkiye’deki hükümetin değişmesini istemezler! Hükümet için geriye tek ciddi sorun kalıyor: Ahlaki ve milli hassasiyetleri yıpranmamış iç dinamikler.
Eninde sonunda bir Molla Kasım gelecek ve sigaya çekilecekleri için banka batıran genel müdürlerin, yolsuzluk ve terörün peşine düşen polisler aleyhine rapor yazan müfettişlerin, savcı ve hakimlere baskı yapan adli ve siyasi makamların yasal dokunulmazlık kazanması için her türlü tedbiri alıyorlar, yahut aldıklarını sanıyorlar.
Maalesef ülkenin tüm zihni birikimini, çökmesi mukadder bir zorbalık rejimi için heba ediyorlar. Öte yandan hiç ummadıkları şekilde millet uyanıyor. Anadolu insanı yaşananlardan ders çıkarıyor ve artık farklılıkları hazmederek birlikte yaşama erdemine yeniden ihtiyaç duyuyor! Sadece hazin sonlarını geciktiriyorlar. Ertelenen hesabın her geçen gün hükümet aleyhine katlandığını, faiziyle yahut kâr payıyla ödeyeceklerini de görmüyorlar. Demokrasinin ilkelerini, milletin değerlerini, devletin ve ekonominin tüm kurumlarını tek tek batırmaya çabalarken aslında hepsinin altında kendi ayakları kalıyor ve kaçmaları imkânsız hale geliyor.