Batan geminin malları!

Murat Ağırel''in afet/yardım/dayanışma/yas günü "çadır ticareti" yapıldığı haberiyle Pandora''nın Kutusu açıldı.

Malumunuz, mitolojiye göre kutunun kapağı bir kere açılmaya görsün; içinden yayılma ihtimali bulunan tek şey var:

Kötülük.

*

Nitekim…

Günlerdir, "Yazmaktan korkmayacağı" yahut "Gerçeği karartmayacağı"na dair güven oluşturabilmiş bütün meslektaşlarımıza sağanak gibi ihbar yağıyor.

Bugüne kadar, ''kadıyı kime şikayet edelim'' haleti ruhiyesi içinde, görüldüğü, duyulduğu, bilindiği, maruz kalındığı halde ifşaya gerek duyulmayan ne kadar garabet uygulama varsa bir bir ortaya dökülüyor.

Vatandaşın bağışladığı neyi var, neyi yoksa "sermaye" yapıldığı anlaşılıyor.

Gıda…

Giysi…

Kan…

*

Malum "olağanüstü" bir hal içindeyiz; ismini verip de başının ağrımasına yol açmak istemem.

Bu da bir okurumuzun kaleminden, kendi başına gelen:

- Selcan Hanım merhaba;

Kızılay hakkındaki 28.02.2023 tarihli yazınızı okudum. Kızılay sadece çadır, kan, fasulye -barbunya konservesi değil, giysi de satıyor.

Geçen yıl vefat eden eşimin tüm temiz giysilerini, yıkanmış, ütülenmiş şekilde 8-10 torba halinde Kızılay''ın şehrin muhtelif yerlerinde bulunan giysi kumbaralarından birisine attım. Ancak daha sonra, yurt dışında olan kızım beni arayarak, annesinin tüm giysilerini geri almamı yoksa ömrünün sonuna kadar beni affetmeyeceğini söyledi.

Bunun üzerine, vakit geçirmeden, günlük-düzenli olarak kentteki tüm giysi kumbaralarından alınan giysilerin toplandığı Kızılay''ın Ankara- Elvankent''deki merkez depolarına gittim.

Gördüğüm manzara şudur:

Şehrin muhtelif yerlerindeki giysi kumbaraları, görevli ekip tarafından her gün açılıp, içerisindeki giysiler büyük bir çuvala konulup, üzerine giysi kumbarasının numarası yazılıp, ağzı bağlı şekilde merkez depoya getirilip, kantarda tartılıp, tarih, kumbara numarası ve ağırlık kayda geçirilerek, hiç açılmadan istifleniyor. Yeterli miktara ulaştığında, TIR''lara yüklenerek, Mersin''deki anlaşmalı oldukları tekstil geri dönüşüm firmalarına, para karşılığı gönderiliyor.

Benim, ihtiyacı olanlara gönderiliyor düşüncesi ile verdiğim giysilerin bu serüvenini gördükten sonra nasıl hayal kırıklığına uğradığımı anlatamam.

O nedenle , çadır-kan-konserve satışlarını görünce hiç şaşırmadım.

Ben eşyalarımı buldum ve geri aldım.

İstanbul''da TÜRGEV''e de giysi toplama yetkisi verildiğinde "Ne güzel hayırlı iş yapıyorlar" demiştim…

Meğer orada da başka bir rant varmış.

Selamlar, saygılar…

*

Diyebilirsiniz ki, "Kan satan, deprem günü çadır satan giysi mi satmayacak"; demeyin.

Çünkü, tam da bu e-postayı aldığım gün, BirGün gazetesinde Bahadır Özgür imzasıyla yayınlanan araştırmayla ortaya çıktı ki, mesele, "malumun ilanı"yla geçiştirilemeyecek kadar derin.

Okurumuzun mektubunda da işaret ettiği Mersin, küresel bir "geri dönüşüm" organizasyonunun istasyonlarından biri.

İşin içine "geri dönüşüm" girince ilk çağrışımı masum, makbul ve dahi takdire şayan işler oluyor haliyle.

Çevre bilinci…

Kaynakların doğru kullanımı…

Bir tür "dünyayı kurtarma" girişimi.

Halbuki, "tamamen duygusal" hepsi!

Toprağı, suyu değil çoğu örnekte birilerinin cebini korumak, doldurmak üzere bu atık sevdası.

*

Özgür''ün araştırmasına göre, Türkiye''de "Suudi sermayesinin de ortak olduğu Yemenli bir şirket" bu sıfır atık/geri dönüşüm işinin tekeli.

Kimi belediyelere, kimi de hak tanınan yardım kuruluşlarına, vakıf ve derneklere ait bu giysi kumbaralarına bırakılan tonlarca yardım -durumuna göre- ya üçüncü dünya ülkelerine "pazarlanıyor" ya da geri dönüştürülüp iplik, kumaş olarak satılıyor.

Kazanan kim?

Bu küresel şirket.

Ucundan accık da ona neredeyse bedavaya hammadde sağlayan bu dernek, vakıf, belediyeler.

*

Özellikle tozun, kirin, mikrobun en ufak izine, işaretine tahammül gösteremediğimiz pandemi günlerinde gündeme gelmişti aslında bu konu. Kronik huyumuz; unuttuk.

Özgür, bu araştırma vesilesiyle bir kere daha altını çizmiş:

Bir dönem atık toplayıcıları hedef alan ve "temiz şehirlere hasret"imiz dolayısıyla geniş çaplı bir tepkiye de yol açmayan sert mukavemetin perde arkasında da, ne temiz şehir, misler gibi sokak, ne sağlıklı toplum, ne potansiyel asayiş tehlikesi kaygısı var.

Mevzu aynı; atıklarımızın "pahada" garibanların karın tokluğuna terk edilemeyecek kadar "değerli" olması!

O kadar ki, baksanıza depremden sonra afet bölgesinden bile ilk onlar, "fazla" olduğunun kararını kim verdiyse artık, giysi fazlaları "kurtarılıp" da "sıcak denizlere" ulaştırılmış!

SORU-YORUM

Son maçtaki tarihi "hükümet istifa" performanslarından sonra Fenerbahçe taraftarlarına tribün yasağı geldi. Fenerbahçe yönetiminin yürütmeyi durdurma başvurusu olumlu sonuç vermezse, Fenerbahçe taraftarı Kayserispor deplasmanına alınmayacak.

Sanırsın Kayserispor taraftarından "hükümete hep destek, tam destek" garantisi aldılar.

Yoksa aldılar mı?

Ama nasıl?

(Öyle ya, tribüne alınacak Kayserispor taraftarları da kendi içlerinde bir "eleme"ye tabii tutulmayacaksa; kulüp yönetimi dahil kim taraftar adına "sessizlik" garantisinde bulunabilir?)

Yazarın Diğer Yazıları