Başrolde oynamış!

Akman’ın “dokunulmaz bir milletvekili” haline getirileceği seçimlere kadar yerinde tutulması ve toplum vicdanının üç yıl uyuşturulması mümkün mü?

Gerekçeli kararda ‘hakkında soruşturma yapılan kişi’ diye belirtiliyor


Neden iyi bir dindar olduğunu anlatan mafya babasının hikâyesi beni hep güldürür.
Konukları can kulağı ile dinlerken baba bilge bir tavırla şöyle konuşmuş: “Tanrı devamlı bir şeyler isteyen kullarını sevmez, şükreden, tövbe eden kullarını sever. Sürekli isteyerek onu rahatsız ediyorsunuz. Ben istediğim neyse öyle veya böyle mutlaka alıyorum sonra ona karşı olan görevlerimi yapıyorum. Yani tövbe ediyorum, şükrediyorum..”
Frankfurt Mahkemesi’nin Deniz Feneri davası ile ilgili gerekçeli kararını okuduğumda aklıma bu hikâye geldi. Onlar da “kendilerine göre dindar” ..
“Hayırlı bir iş”e kalkışmışlar. Dinci ideolojiyi savunan medya kurmak için dindar insanlardan yardım istemişler ve almışlar. Hedefledikleri medya kuruluşlarını çalışır hale getirmişler ama ihtiraslarını yenemedikleri için tövbelerini tutamamışlar. İnanmış insanların merhamet duygularını sömürerek onları dolandırdıkları halde kendilerini dine hizmet eden iyi insanlar olarak görmeye ve göstermeye devam etmişler.


SOYGUN İÇİN KURULMUŞ
Kötü aletler kullanan insanlar, iyi amaçlara hizmet ettiklerini söyleyerek kendilerini kandırırlar.
Deniz Feneri takımının durumu onlardan bile daha kötü. Çünkü gerekçeli kararda Alman mahkemesi, bu suç örgütünde rol alan aktörlerin tek amacının “iyi niyetli hayırseverlerin yardımlarını toplayıp kendi amaçları için kullanmak” olduğunu belirlemiş.
Mahkemeye göre Deniz Feneri, en başında dolandırıcılık suçu işlemek için kurulmuş bir örgüt!
Almanya’da işin başına konulan maşa Mehmet Gürhan, dolandırıcılık amaçlı bir örgüt için çalıştığını bilerek beş yılda 41 milyon euro para toplamış, kendisini Türkiye’den yöneten kişilerin talimatları doğrultusunda yağmaya aracılık etmiş. Kararda, gerçek başrol oyuncularının Türkiye’de bulunduğu, bunlardan birinin RTÜK Başkanı Zahid Akman olduğu “hakkında soruşturma yapılan kişi” kaydıyla belirtiliyor.
Akman yine yalanlayacaktır bu yazılanları. Ama Kılıçdaroğlu’nu mahcup etmek için Almanya’ya bir ziyarette bulunsun bakalım yakasını kaptırmadan dönmesi kısmet olacak mı?


ÜÇ YIL DAYANMASI ZOR
Bu olay, Zahid Akman’ın boyunu aşıp AKP iktidarının kamburu olmuştur. Parti bu kamburu taşımaya neden katlanıyor?
Deniz Feneri, görünenden daha derin bir organizasyon mudur?
Bu dolandırıcılık günahına bulaşanlar partinin verdiği görevleri mi yerine getirmişlerdir?
Harcandığını düşündüğü anda Zahid Akman’ın yapacağından korkulan ifşaat ve ortaya dökeceğinden çekinilen sırlar mı indirilmesine mani oluyor?
Öyle bile olsa çok önemli bir kamu otoritesi makamını işgal eden Akman’ın “dokunulmaz bir milletvekili” haline getirileceği seçimlere kadar yerinde tutulması ve toplum vicdanının üç yıl uyuşturulması mümkün değildir.
Akman, mecliste dokunulmazlık zırhı sayesinde hesap vermekten kurtulan birçok iktidar milletvekiline oranla korunmayı daha fazla hak ettiğini iddia edebilir ama bu işlerin adaleti yok.
Kamu görevinde tövbe olmuyor. Buna rağmen şükretmekten vazgeçmemeli.
Çünkü beterin beteri var ve Allah beterinden korusun. Amin!
* Güngör Mengi / Vatan


+++++++

Erdoğan değerlendirmesi
Economist’in mi, Amberin’in mi?
“The Economist” Dergisi’nde yayınlanan son analiz, Tayyip Erdoğan’a karşı Batı’dan gelen en ağır ve en sert eleştiri oldu... Neler denmiyor ki analizde Tayyip Erdoğan için...
“Dogmacı” deniyor... “Kışkırtıcı” deniyor... “Giderek daha otokrat” deniyor... “Gerçeklerden kopuk görünüyor” deniyor... “Sert milliyetçi çizgiyi benimsedi” deniyor... “Genelkurmay Başkanı ile anlaştı, reformları durdurdu” deniyor... “Gazetecilerin akreditasyonunu iptal etmekle meşgul” deniyor... “Yolsuzluğa bulaştı” deniyor... “Sandığa gömdüğü partilere benzemeye başladı” deniyor...
Peki Tayyip Erdoğan’ın eski ve hakikatli dostu “The Economist”, neden zehir zemberek analizlere yer vermeye başladı? Bundan birkaç yıl öncesine kadar yerini “Laik elitlere karşı / Tayyip Erdoğan’ın safında” şeklinde belirleyen dergi, neden şimdi “Tayyip karşıtı” takılıyor...
Diyebilirsiniz ki: Fehmi Koru neden başkaldırdı ise ondan... Hasan Cemal neden mırın kırın ediyorsa ondan... Taraf neden AKP tarafından “tu kaka” ediliyorsa ondan... Türkiye’nin liberalleri neden isyan ediyorsa ondan...
Amberin Zaman, “The Economist” in Türkiye Temsilcisi’dir... Dergide çıkan fişek gibi/kurşun gibi Tayyip Erdoğan yanlısı haberlerin arkasındaki isimdir... Bir yıldır eş durumundan Ermenistan’ın başkenti Erivan’da yaşıyor... Eşi Erivan’da görev yapan ABD’li bir diplomattır... Ayrıca Taraf Gazetesi’nde de yazılar yazıyor...
Amberin Zaman’ın bir özelliği daha var: Başından beri Tayyip Erdoğan’a değil, Abdullah Gül’e yakındır...
“The Economist”te çıkan analizde...
“Abdullah Gül çizgisi” ile “Tayyip Erdoğan çizgisi” arasındaki kırılmanın bir rolü olmuş mudur? Yanlış anlaşılmasın: “Bu analizi Abdullah Gül yazdırmıştır” falan demiyorum...
Sadece Gül ile Erdoğan arasındaki gizli çekişmenin neden olduğu atmosferin, “Gül dostu” olan Amberin Zaman’ı ne derecede etkilediğini merak ediyorum.. l Ahmet Hakan / Hürriyet


Bu da, Ermenistan’a gitmesi için Gül’e yazdığı açık mektuba kısa sürede olumlu yanıt alan Amberin’in kendince teşekkürü demek ki...

+++++++

Böyle olur yabancının yandaşı!
Yabancı basının yerli “yandaş basın”dan farkı kalmadı. Buradaki temsilcileri bizim enteller ve cemaatçilerle içli dışlı oldu. Örneğin New York Times’ın Türkiye Temsilcisi Sabrina Tavernise, her fırsatta türban övgüsü yapar, laikliğe hücum eder. The Economist dergisinin Türkiye Temsilcisi Amberin Zaman klasik bir Taraf gazetesi yazarıdır...
Tayyip Erdoğan son zamanlarda neden kötü oldu? Çünkü Taraf gazetesi ve aynı saftakiler TSK’ya saldırırken Tayyip Erdoğan tutup TSK’nın yanında yer aldı da ondan... Üstelik “tek devlet, tek bayrak, tek millet” sloganıyla Kürtçü politika yanlılarını da üzdü. Bunlar Erdoğan değiştiği için mi oldu? Hayır, şartlar değiştiği için... Güneydoğu’da DTP ile seçim çekişmesine giren ve PKK tarafından sıkıştırılan Erdoğan, böyle bir politikaya yönelmeye mecburdu... Bu arada Gül ve taraftarları tarafından sıkıştırıldığını da unutmayalım...
Bizim entel takımı ve dış basın Erdoğan’a ABD-AB yörüngesinden hafifçe dışarı çıktığı için bozuk... Yeniden yola getirmeye
çalışıyorlar.
* Melih Aşık / Milliyet


+++++++

GÜNÜN SÖZÜ
MİT, “Ergenekon’un mimarı” Tuncay Güney’in kendi adamı olduğunu doğrulamış. Ancak, “Kayıtlı haber kaynağımız değildir” diye ek düşmüş.
Demek, MİT de “kayıt dışı eleman” çalıştırıyormuş!
* Attila Aşut

+++++++


Bebek katiline televizyon verelim
Apo’ya televizyon verilecekmiş...
Bana sorarsanız, terörle mücadele konusunda atılan en önemli adımdır bu.
Sabahın körü... Kadınlar gerdan kırıyor. Öğle, göbeğe devam. Akşamüstü, çalkala. Gece yarısı, halay. Bu satırları yazdığım sırada, Ciguli “çalgıcı karısı Binnaz” ı söylüyor mesela... Gene döktürüyorlar.
Sen memleketi “bölüp bölemeyeceği” ni merak ediyorsun... Ahali, emekli kaymakam Ali Rıza Bey’in yaprak gibi dökülen ailesini “bir arada” tutup tutamayacağını merak ediyor.
Sen içerdesin.. Muro film bile çevirdi.
Şimdi diyeceksin ki, Muro kim?
Dünyadan haberin yok be Apo!

* * *

Söyle avukatlarına, işsizlere sorsunlar; oy verdikleri milletvekillerinin adını bilmezler, Acun’un kutu açtırdığı yarışmacıları tek tek sayarlar...
Bak, geçen gün bi milletvekilini aradım, “N’apıyosun” diye, “Yemekteyiz” dedi... “Hayrola, yerel seçim kulisi falan mı?” dedim, “Yok canım” dedi, bi yarışma var, yemek filan yapıyorlar, onu seyrediyormuş... (Heyecandan kıymalı ıspanağı tuzsuz yapmış yarışmacı.)

* * *


Televizyonun yanında, telefon da versinler Apo’ya... Seda Sayan’a veya Esra Ceyhan’a bağlamaları en fazla 22 saniye alır... Bi de altyazı, “Apo’nun kaynanası canlı yayında, azzz sonra...” Ya da ne bileyim, Esra Erol’la izdivaç var (ki, ben çok beğeniyorum), katılsın Apo, bakarsın kısmeti de açılır.
Ev var, ada var, koruma var, doktor var, ekmek elden su gölden, daha ne?
Yakında maaş da bağlarlar zaten...

* * *


Doğalgazlı evlere kömür dağıttıran Başbakan, Tac Mahal’de poz veriyor, emekli genelkurmay başkanı Fenerbahçe maçında rakibi protesto ediyor, Spor Bakanı’nın oğlu hakeme saldırdı, hava kuvvetleri komutanı golf oynuyor, Hakan Şükür yorumcu oldu, biyoloji öğretmeni madenci oldu, iskele battı, yerine tırışkadan duba koydular, vatandaş pek memnun, belediyeye teşekkür ediyor... Sen hálá “İçerde psikolojim bozuldu” diyorsun.

* * *


Özetle...
Ben iddia ediyorum, Apo üç gün seyretsin bizim televizyonları, nafile olduğunu anlar, bırakır bu işleri.
* Yılmaz Özdil / Hürriyet


+++++++


Güzel ama zararlı
Engin Ardıç’ın Seyir defteri; 27. gün hala anırmadı. Güzel ama zararlı faaliyetlerine düşkünlüğünü anlatmış dün. Sözünde durmamak güzel olmayan ama zararlı bir tavırdır. Güzel ama zararlı değişik bir şey yapmak istiyorsan anır Engin! Sözünü tuttuğun için güzel, kulak tırmaladığın için zararlı olacaktır! Tam sana göre.. Kolay gelsin!


+++++++

MİNİ YORUM
Yuhalayan tribüne bakmak yeter

Erdoğan ile Gül arasında seçim yapan gazetecilerin tercihlerini belirleyen üç kriter var. Bunu meşhur “Yazıklar olsun”un ardından yazmıştık; AB ile, Ermenistan ile, ve Kuzey Irak ile ilişkiler... Üç konuda da Türkiye’nin iki yolu var, ya ‘diyalog’ adıyla tavizkar bir siyaset izleyecek, ya da “tek devlet, tek bayrak” diyerek ‘dogmacı’ ilan edilen, ama bağımsızlığından vazgeçmeyen bir ülke olacak. Bekir Coşkun ve Hıncal Uluç’un Mustafa filmine aldığı tavırda olduğu gibi, neyin ne olduğunu anlamak için bazen sadece alkış ve yuhlamanın nereden geldiğine bakmak yeter...
* Selcan TAŞÇI

Yazarın Diğer Yazıları