Başkomutan sahada...
Türkiye sınırına 37 kilometre uzaklıktaki Süleyman Şah Türbesi ve Saygı Karakolu’na, yani Türkiye’nin kendi topraklarına yaptığı türbeyi kaçırma operasyonu imaj çalışması bir fotoğraf ile duyurulmuştu kamuoyuna.
Komutanlar ve Davutoğlu’nın karargâhta verdiği fotoğrafta, masa üzerinde planlar, çıkarılmış ceketlerle sınır ötesi bir operasyonu yöneten kurmaylar olarak ‘Şah Fırat Operasyonu’ hâtırası olarak geçti tarihe.
Davutoğlu, tek kişilik gösteri ile yönetilen ‘yeni Türkiye’ oyununda kendisini sahneye atarak rol kapmış ve o operasyon fotoğrafıyla bir süreliğine de olsa Başbakanlığını hissetmişti.
Oysa ‘yeni Türkiye’ tek kişilik bir gösteriydi ve ondan asla rol çalınamazdı.
18 milyar dolarlık savunma bütçesi, 410 bin 500 kişilik askerî gücü, 3 bin 600 elli yedi adet tankı ve 115 deniz aracıyla dünyanın en büyük 10. ordusu olan ve binlerce yıllık askerî geleneklere sâhip Türk ordusunun sınırlarına yalnızca 37 km uzaklıktaki kendi topraklarında bulunun ‘Süleyman Şah Türbesi’ ve ’Saygı Karakolu’na yaptığı operasyonda, türbeyi bombalayarak yerle bir etmesi, kabirlerde medfun bulunanların kemiklerinin alınması ve gönderdeki Türk bayrağının sınırımıza çok yakın bir yere geri getirilmesini büyük bir askerî zafer olarak takdîm eden medya küçük bir hata yapmış ve operasyonun hâmisi olarak manşetlere ve ekranlara Davutoğlu’nu başrol aktörü olarak taşımıştı.
O fotoğraf ve operasyonun kendisine rağmen Başbakan da olsa bir başkasına ciro edilmesi tek kişilik gösterinin sâhibini rahatsız etti.
‘Jöleli Danışman’ hemen bir yazı kaleme aldı ve “Süleyman Şah bizzat Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından tarafından sevk ve idare edildi” dedi.
Davutoğlu’nun kendisini sahneye atarak çaldığı rol geri alınıyordu.
‘Jöleli Danışman’ın hemen ardından ’havuz medyası’nın ana vanası açıldı ve manşetler değişti.
Eski operasyona yeni manşetler hazırdı.
Yandaş gazetelerden biri sürmanşetten ilan etti operasyonun yeni hâmisini:
“Başkomutan Sahada...”
Kimdi sahada olan o başkomutan?
Tabii ki rolün esas sâhibi Tayyip Erdoğan’dı.
Başkomutan önce operasyon planlarını yapmak için Malatya’ya gitmiş ardından sahaya inerek çizmelerini giyiyor, atına binip silahlarını kuşanıyor, elinde dürbünüyle bir yandan operasyonu izleyerek bir yandan da yanı başındaki subaylarına emirler yağdırıyordu.
Tanklar düşman cephesini dövüyor, uçaklar nokta atışları ve sortilerle düşmana korku veriyor, özel kuvvetler göğüs göğse savaşıyor ve bütün bunları Başkomutan sevk ve idâre ediyordu.
Millet olarak yek vücûd olmuş ve bir zafer sabahına uyanmıştık...
Büyük operasyon zaferle neticelenmişti.
Başkomutan siyâsî zaferlerinin yanında savaş cephesinde de ilk zaferini de kazanmıştı.
Bu zaferin adı, sınır ötesindeki tek vatan toprağımızı terk etmekti.
Bu zaferin adı, sınır ötesindeki bayrağı indirmekti.
Bu zaferin adı, sınır ötesindeki tek toprağımızdan tası tarağı toplayıp geri çekilmekti.
Bu zaferin adı, Şam’da kılınamayan Cuma namazının sâlâsıydı.
Bu zaferin adı, “Ankara neyse, Süleyman Şah odur, vatan toprağıdır, oraya bir tehdit yönelirse gereği yapılır” denilen yerin taşınmasıydı...
Ve tabii bu zafer yandaş manşetlere yansıdığı gibi Başkomutan Erdoğan’a aitti...