Başkanlık, demokrasi ve kalkınmaya engeldir
Dünyada 42 ülke tam başkanlık sistemi ile yönetiliyor... ABD'nin Başkanlık sistemi, bu ülkenin halk tarafından kuruluşu ile birlikte gelişmiş bir sistemdir. Kuvvetler ayrılığı ve güçlü bir denetim sistemi var.
Başkanlar kanunları veto ediyor ve fakat kongre de başkanın vetosunu geçersiz kılacak yasaları çıkarabiliyor. Senato Başkanı, Başkanın atadığı yargı atamalarını onaylıyor ve yargıçları görevden alabiliyor. Mahkemeler yasaları ve Başkanın uygulamalarını Anayasaya aykırı ilan edebiliyor.
Mamafih halen Trump'ın yabancılarla ilgili kararlarını mahkemelerin iptal ettiğine şahit oluyoruz .
Güney Kıbrıs, hem Kuzey Kıbrıs Cumhuriyeti nedeni ile henüz oturmamış bir sisteme sahiptir... Hem de Avrupa Birliği imkanlarından yararlanıyor. Bu nedenlerle ABD ve Güney Kıbrıs'ı çıkarırsak, Türkiye Başkanlık sistemi tasarısı için 40 ülkeyi örnek verebiliriz.
Bu 40 ülkenin ortalaması olarak, 'Fert Başına Milli Gelir' 4.840 dolardır. Bu demektir ki bu 40 ülke ortalama olarak fakir ülkelerdir. 40 ülke içinde yalnızca 8 ülkede fert başına gelir 10.000 dolar veya biraz üstündedir.
15 ülkede fert başına gelir 2000 doların altındadır.
Yani bu 40 ülke içinde gelişmiş ülke yoktur. Tamamı orta ve düşük gelir grubu içindedir.
Özetle, dünyada Başkanlık sistemi fakirlik getirmiştir.
Demokrasi açısından ise durum daha da kötüdür. Freedom House 2016 raporuna göre, bu 40 ülkeden 26'sı yani yüzde 65'i, yani üçte ikisi, insan hakları ve demokratik özgürlükler endeksine göre yarı özgür veya özgür olmayan ülkelerdir. 14'ü yani yüzde 35'i ise insan hakları ve demokratik özgürlükler endeksine göre özgür ülkelerdir.
Özetle, dünyada Başkanlık sistemi demokrasiden götürmüştür.
Birçok ülkede Başkanlık sistemi, diktatörlüğün bir kılıfı olarak kullanılıyor. Söz gelimi, Şeyşeller tek partili yönetim sistemine dayalı sosyalist bir devlettir. 1979 anayasasına göre ülke, tek parti diktatörlüğünde olan sosyalist bir devlettir. 1977'de iş başına gelen France Albert René 2004 yılına kadar Devlet Başkanı olarak ülkeyi yönetmiştir. Yani 37 senedir başkanlık yapmıştır.
Yine Venezuela'da popülizmle başlayan başkanlık sisteminin katı bir otokrasiye dönüştüğünü biliyoruz. Bu ülkede Hugo Chavez 1998'de başkan seçildi. Halka gıda kolileri dağıttı. Popülizm uğruna kamu kaynaklarını hesapsızca harcadı. Halkın zafiyetini kullandı ve Anayasayı değiştirdi. Muhalefeti ve basını susturdu. Dikta yönetimi nedeniyle 1.5 milyon aydın ülkeden kaçtı.
Yerine gelen yardımcısı Maduro, şaibeli bir seçim sonrası başkan olunca, yargıyı tamamıyla kontrolüne aldı. Toplum ikiye bölündü. Resmi olmayan rakamlara göre tepki için sokaklara dökülen halktan 3000 kişi hükümet güçleri tarafından öldürüldü.
Maduro ayrıca kendisinin başkanlığına tepki gösterenlere konuşma yasağı kanununu meclisten geçirdi. Yandaş medya oluşturdu. 20 milyon kişiye 120 ton gıda kolisi dağıttı. 2015'te parlamento seçimlerinde Maduro kaybetti. Erken seçim için Anayasal süreç başlatıldı ve fakat Maduro gerek Meclis kararını ve gerekse halkın topladığı 4 milyon imzayı reddetti.
Meclis Maduro için azil kararı çıkardı. Ancak üyeleri Maduro tarafından seçilen Anayasa Mahkemesi üyeleri bu talebi anayasaya aykırı bularak reddetti.
Şimdi Venezuela'da halk otokrasi çıkmazına girdi.
Venezuela'nın nüfusu 31 milyondur. Son yıllarda yapılan keşifler sonucunda 296 milyar varil petrol rezervi ile dünyanın en büyük petrol rezervine sahip olduğu anlaşıldı.
Bu imkanlara rağmen, dünyada hiper enflasyon yaşayan tek ülkedir. IMF'ye göre 2016 yılında yüzde 481 oranında olan enflasyon, 2017 yılında yüzde 1642 olacaktır.
Ülkede GSYH yüzde 18.6 oranında daraldı. 2017 yılında işsizliğin yüzde 21 olacağı tahmin ediliyor. Ülkede açlık ve kıtlık var.
Özetle, uygulamalar gösterdi ki, gelişmekte olan ülkelerde başkanlık sistemi diktatörlük doğurmaya en uygun sistemdir.