Başbakan'ın gazetesi
Haberi okuyunca “Aman ne güzel Başbakan Erdoğan güne bizim gazeteyi okuyarak başlıyormuş” diye sevinemedik!
Başbakan Erdoğan’ın güne başlarken okuduğu ilk gazete ne Vakit gazetesi imiş, ne Yeni Şafak gazetesi imiş, ne Star gazetesi imiş ne de Sabah gazetesi imiş! Peki, Başbakan Erdoğan güne hangi gazete ile başlıyormuş?
Millî Gazete ile başlıyormuş!
Hemen söyleyelim ki, bu haber bizi gerektirdiği kadar sevindiremedi! Haberi okuyunca “Aman ne güzel Başbakan Erdoğan güne bizim gazeteyi okuyarak başlıyormuş” diye sevinemedik!
Bu habere sevinemeyişimizin nedeni iddia edildiği gibi Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın gazetemize sitem dolu nazarlar ile bakması değil! Hele gazeteyi baştan sona okuduktan sonra “Bunlar akıllanmayacaklar” demesi hiç değil!
Bizim bu habere sevinemeyiş nedenimiz bizatihi haberin kaynağı!
Haber, uzun süre camiamızda kaldıktan sonra Hürriyet gazetesine kapağı atan bir yazarın köşesinde yer aldığı için
sevinemedik!
Şayet sağlam bir kaynaktan bu haberi almış olsaydık, içindeki bütün olumsuzluklara rağmen sevinir ve “Gün gelir ne demek istediğimizi, ne yapmak istediğimizi Erdoğan’da anlar” diye teselli
bulurduk!
Ama haber kaynağımız zayıf!
Haber kaynağımız güvenilir değil!
Haber kaynağımız itimat telkin
etmiyor!
Yani biz verilen haberin doğruluğu hakkında kuşkuya düşmüş durumdayız!
Bu kuşku içindeyken aklımıza bozuk saatin bile günde iki kez vakti doğru gösterdiği geliyor!
Bu sefer de öyle olamaz mı?
Bizim güven duymadığımız haber kaynağımız bozuk saat misali bu defa doğruyu ifade etmiş olamaz mı?
Niye olmasın! Olabilir elbette!
Bozuk saatin bile günde iki kez doğru saati göstermiş olacağı kuralından yola çıkarak haberin gerçekleri yansıttığını kabul edecek olursak Başbakan Erdoğan’a edecek bir-iki sözümüz elbette olur!
Gazetemizi uzun süre elinden düşürmemesi elbette memnuniyet vericidir.
Eski dostlarının kendisi hakkındaki eleştirilerine sitem dolu bakışlar atmasını da anlayışla karşılarız.
Biliriz ki kimse yanlışının yüzüne vurulmasından hoşlanmaz!
Ama Başbakan Erdoğan’ın da bilmesini isteriz ki:
Dost acı söyler! Dost yalakalık yapmaz!
Erdoğan’ın “Bunlar akıllanmayacaklar” yorumuna gelince, doğrudur deriz.
Biz öylesine mübarek bir davanın delileriyiz ki hiçbir makam ve mevkii ile bizi kandıramazlar ve akıllandıramazlar!
Başta da ifade ettik haber kaynağımız itimat telkin etseydi, güven verseydi, sağlam olsaydı böyle düşünürdük!
Ne var ki haber kaynağımız konusunda derin endişeler taşıyoruz!
* Zeki Ceyhan/ Milli Gazete
*****
“Defolu ürün” ile “tornacı” kapıştı
Hürriyet yazarı Ahmet Hakan ile Bugün yazarı Ahmet Taşgetiren arasındaki savaş kızıştı. Ahmetlerin kapışması Ahmet Hakan’ın Ahmet Taşgetiren’i hedef alan son yazısıyla yeni bir boyut kazandı. İşte Ahmet Hakan’ın, “Tornacı Ahmet Efendi...” başlıklı yazısı:
ÖNCE Hürriyet Pazar’da “Ezber Bozan İmam Hatipliler” başlığıyla takdim edildik.
Sonra 32. Gün’de “Aykırı İmam Hatipliler” sunuşuyla arzı endam ettik.
Ve bütün bunların ardından...
“Müslüman duyarlılığının incelikli bilge yazarı” olarak takdim edilen Ahmet Taşgetiren, Bugün Gazetesi’ndeki köşesinde...
Bize hiç de “ince” olmayan bir şekilde saldırdı.
Hoşuna gitmeyen fikirleri seslendirenlere daha önce “...... ” diye hakaret ederek seviyesini ortaya koyan Taşgetiren, bir kez daha “yufka yürekli adam” postunun altına gizlemeye çalıştığı “kaba adam” gerçeğini gözümüze soktu.
Yani...
Yine efendiliğini bozdu.
Neyse...
Alıştık bu tür kabalıklara.
İşin bu kısmına kafayı takmamayı öğrendik artık.
Ama şu “defolu ürün” meselesi mühimdir.
Mühimdir çünkü...
“Defolu ürün” yaklaşımı, imam hatip mekteplerine bir tür “torna tesviye atölyesi” muamelesi çekmek anlamına gelir.
Sanki Ahmet Taşgetiren bir torna ustasıdır.
Sanki imam hatip, ürün yetiştiren bir tezgáhtır.
Ve sanki bizler de imam hatip tornasının imalat hatalarıyız.
Taşgetiren’in bizi “defolu ürün” diye bir tarafa fırlatma gayretini başka nasıl izah edebiliriz ki?
Son sözüm şudur:
Bundan böyle Taşgetiren, Türk eğitim sistemini “Tek tip adam yetiştiriyorlar” falan diye eleştirmeye kalkarsa...
Şu “defolu ürün” nitelemesi yüzüne çarpılacaktır.
****
Din, iman, para!
Gidenler, işi “Atatürk-vatan-para” döngüsüne sokmuşlardı. Atatürk diyorlar, vatan söylemini yükseltiyorlar fakat sonunda yandaşlarını, yakınlarını, eş ve dostlarını kayırıp “para, mal-mülk, servet sahibi” kılıyorlardı.
Rezalet bini bulmuştu.
Halk, seçimde hesap gördü.
Meclis dışında kaldılar.
Yeniler geldi.
Ve halk “ilk 5 yıl sonunda” memnuniyetini ifade ederek, bildiğiniz gibi, yüzde 47 ile onları “ikinci 5 yıl için de” güvenilir bulduğunu ilan etti.
Ancak ne değişti.
Gidenlerin “Atatürk-vatan-para” döngüsünün yerine gelenler, “din-iman-para” sarmalını koydu. Din, türban diye başlıyorlar, iman, inanç, garip - gureba diye söylem çeşitlenmesi yapıyorlar fakat sonunda yandaşlarını, yakınlarını, oğullarını, eş ve dostlarını, “mal-mülk-para-servet sahibi” yapıyorlar.
Düzen değişmedi.
Sadece söylem değişti.
Rezaletler yine aynı!
Çürüme devam ediyor.
* Necati Doğru / Vatan
****
Acemi hoca
Yeni YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan, medya acemisi çıktı. Kanal D mikrofonunun azizliğine uğrayan Hoca, “Başbakan ve Cumhurbaşkanı beni uyardı. Aman Hocam dikkatli konuş, yoksa ipimizi çekerler diye uyarıda bulundular” derken yakalandı. Demek ki Hoca’nın “açık kalan mikrofonun azizliği” konusunda biraz ders alması gerekiyor.
* Ahmet Hakan/ Hürriyet