Başbakan neye göre konuşuyor?

Başbakan, önce “Merkez Bankası 70 milyar dolar dolayında olan döviz rezervlerini 100 milyar dolara çıkarması gerekir” dedi. Merkez Bankası döviz rezervlerini 30 milyar dolar artırırsa bunun iki önemli yararı olacaktı... Bunlardan birisi halen 100 milyar dolar dolayında olan sıcak paranın ani bir çıkışında, kurlarda yüksek dalgalanmanın önlenmesi... Diğeri de, Merkez Bankası 2003 bazlı reel kur endeksine göre, halen yüzde 26 değerli olan TL’nin kısmen dengeye gelmesi.
Liranın yüzde 26 değerli olması, tersine kurun düşük olması, bugün için suni bir refah artışı yaratıyor... Bu nedenle sıcak para ve ithalata dayalı büyüme sağlanıyor... Ancak aynı zamanda ülkenin geleceğini ipotek altına
sokuyor.
AKP iktidarında 2003 yılı başından 2010 yılı sonuna kadar geçen 8 yılda 212 milyar dolar cari açık verdik. Bu cari açığı yatırım yapmak için vermedik. İthalat içinde yatırım mallarının payı yüzde 15’i geçmiyor. O da mevcut yatırımları yenileme amacıyla getirilen yatırım mallarıdır. Yoksa yeni yatırım yapmak için ithal edilen yatırım mallarının payı daha da azdır.
Öte yandan 2010 Haziran ayı itibariyle Türkiye’nin uluslararası yatırım pozisyonu açığı 295 milyar dolardır. Bu açık Türkiye’nin riskini
artırıyor.
Cari açığı dış borçla ve kamu yatırımlarını satarak, bankaları yabancılara devrederek kapattık. Yabancıya satılan kârlı işletmelerin yurt dışına götürdükleri kâr ile borsadaki kazançların transferi yılda 10 milyar doları buluyor.
AKP hükümetinin yabancıya satacak kamu alt yapı yatırımı azaldı. Yakın gelecekte net dış borç ödeyen ülke olacağız. O zaman da Türkiye’den net kaynak çıkışı olacak. Net kaynak çıkışı milli gelirin düşmesine ve fakirleşmeye neden olacaktır.
Biz Başbakanın bu gerçeği gördüğünü bu nedenle kur dengesi için ve sıcak para riskine karşı Merkez Bankası’nın döviz rezervlerini artırması gerekir dediğini düşünmüştük. Başbakan hemen çark ederek bu defa “TL’nin değer kaybetmesine taraftar değilim. Güçlü TL onurumuz” dedi. Neden çark etti?
* Yaklaşan genel seçimlerde, sıcak para ve düşük kurun getirdiği saadet zincirinin devam etmesini istiyor. Türkiye’nin geleceği sıcak paranın ipoteğinde imiş, bunu düşünmüyor. Nasıl olsa gelecekteki bu maliyetler topluma yayılacağı için, anlaşılması da zor olacaktır.
* Bankaların 40 milyar dolar özel sektörün de 130 milyar dolar dış borcu var. Kur artışı bunları zora sokar.
* Sıcak para kur artışı istemez. Aksi halde çıkarken kârını düşürmüş olur.
* İhracat taahhüdü ile ithalat yapanların yüzde 30 fire hakkı var. Bunlar kurdan dolayı ucuza ithal ettiklerinin yüzde 30’unu kapalı devre ve kayıt dışı yollarla içeride satıyorlar.
Başbakan’ı hangi lobinin etkilediği çok açık... Ortada.
Avrupa Birliği euronun değerli para olmasından mutlu değil. Çünkü ABD ile olan dış ticaretinden kaybediyor. Çin, tüm dünyanın ve ABD’nin ısrarına rağmen, yuanın değerini artırmıyor. Bir biz “güçlü para onurumuz” diye, ekonomik gerçeklere ters slogan peşinde
oluyoruz.
Anlaşılan biz daha akıllıyız!
Öte yandan yine Başbakan, Merkez Bankası faiz oranlarını düşürsün diyor.
Eylül ortasında Türkiye İstatistik Enstitüsü Kurumu, Ağustos ayı finansal yatırım araçlarının reel getiri oranlarını açıkladı. Ağustostan Ağustosa son bir yılda mevduat reel faizi, ÜFE ile indirgendiğinde yüzde 0.28 ve TÜFE ile indirgendiğinde yüzde 0.93 olmuş. Yani mevduatta reel faiz sıfıra yakın ve yüzde birin altında kalmış. Bu şartlarda faizler daha da düşerse, mevduat sahibinin parası eriyecek. Kimse durduğu yerde parası erisin diye tasarruf etmez. Bu şartlarda enflasyon açısından da sorun çıkacak.
Buna rağmen Başbakan neden faizleri de eksi yapmak istiyor?

Yazarın Diğer Yazıları