Bankacılıkta kalitesizleşme
Türkiye Bankalar Birliği verilerine göre, bankaların üçüncü çeyrekte kârı bir önceki döneme göre yüzde 12 düştü. Bankaların kârı her geçen dönem biraz daha azalıyor.
Yine bu birliğin verilerine baktığımızda, bankaların ödenmeyen kredi ve kredi kartı sayısında yüzde 25’in üzerinde bir artış var. 2014 yılı bankalar için parlak geçmiyor. 2015 yılı için zaten herkes karamsar. 2013 yılına kadar dünyadaki bankalara nispet yaparcasına her yıl yüzde 100’e yakın büyüyen bankalar neden şimdi tökezliyor?
Oysa 2008 yılında daha ağır bir kriz vardı. Üstelik bütün dünyada sektör kötüyken Türk bankaları müthiş kârlar açıklıyorlardı. Nitekim bu müthiş büyümeye kanıp Ruslar, Denizbank için 3.5 milyar doları ödemişlerdi. Bugün İspanyollar dünyanın en büyükleri arasında yer alan Garanti için 5.5 milyar dolar ödediler.
Yani bugün banka tabelaları geçmişteki kadar büyük para etmiyor.
İyi de neden? Bankalar neden daha az kazanıyor?
Açgözlülük
İlk neden olarak bankaların açgözlülüğünü sayabiliriz. Bankalar Amerika’nın parasal genişlemesinden dolayı çok ucuz kaynak buldular ve Türkiye’de tüketimi çeşitli kampanyalarla adeta patlatıp herkese para sattılar. Öyle ki çok taksit, çok bonus ve cazip kampanyalar, krizde bile Türkiye’yi tüketim çılgınlığı haline getirdi. Bu açgözlülük sonucu Türkiye nüfusunun yüzde 70’e yakını borçlandı. 77 milyon nüfuslu ülkede kredi kartı sayısı 60 milyona ulaştı. Şu an Türkiye batık durumda, kart ve kredi vereceği bir kişi bulmakta zorlanıyor. Buldukları da ödeme zorluğu yaşayan ve kredi notu düşük kişiler.
İşsizlik
İkinci etken; Türkiye’de 2014 yılında her ay biraz daha artan işsizlik. 9 ay itibariyle yüzde 10’un üzerindeki işsizlik, bankaların büyüme hedeflerini bozan gelişme oldu. İşsizlik aynı zamanda bankalar için ödenmeyen kredilerin de artmasına neden oldu.
Hedef baskısı ve kalitesizleşme
Bana göre bankacılığın tıkanmasının en önemli sorunu, hedef baskısı ve beraberinde gelen kalitesizleşme.
Bankalar 2005 ile 2013 yılları arasında o kadar kolay para kazandılar ki adeta bankalar müşteri doldu taştı. Her türlü abuk subuk kredi ve bankacılık ürünü çok rahat satıldı. Yüzde 0.70 ile vatandaştan para toplayan bankalar bunu yine vatandaşlara aylık yüzde 5 gibi dünyanın hiç bir yerinde olmayan ve soygun olarak kabul edilecek bir faiz oranıyla, kredili mevduat adı altında sattılar. Sadece o değil, daha yüzlerce kalem ücret, vatandaştan alındı. Kredi alanlardan bin liraya varan dosya masrafları, sigortalar ve komisyonlar. Bunların çoğuna yasal düzenleme ile çekidüzen verildi. Durum böyle olunca bankalar eski rakamları yakalayabilmek için hedef baskısına yöneldiler.
2014 yılında Türkiye’nin büyüme hedefi yüzde 3.5 ama bankaların büyüme hedefi yüzde 50! Bu ne iktisat ne de piyasa mantığına sığar. Hele paranın daha da değerlendiği bir dönemde pazar daralırken, bankalar yüzde 50 büyüme hedefi ile çalışanlarına baskı yapmaya başladı.
Daha çok sigorta-bireysel emeklilik poliçesi, daha çok kredi kartı ve daha çok kredi sat!
İyi de kime nasıl satacak?
Banka çalışanları bu hedef baskısından kurtulmak için çaba harcadı.
Örneğin; bireysel emeklilik poliçesi hedefini kredi almaya gelen vatandaşlara “kredin daha kolay çıkar” diye 100 TL’lik geçici poliçe yaptı. Bankalar için en önemli gelir kaynağı olan kredili mevduat hesabını müşteriden habersiz kredi sözleşmesinin arasına koyup ve çaktırmadan imzalattıkları sözleşmelerle açtı. Daha buradan saymakla bitiremeyeceğim onlarca ürünü, sadece hedefi tutsun diye sattı.
İşte bu da kalitesizleşmeyi getirdi.
Bankalar bu ağır hedef baskısından vazgeçmediği sürece bankacılık sektöründe hep gerileme yaşanacaktır.
Yabancı patronlarına yaranıp üç beş milyon dolar prim alma hayalindeki yöneticiler, bunu çok iyi anlasın artık. Hedef baskısı beraberinde kalitesizleşmeyi getiriyor!