Bankacılığın 14 yılı
Türkiye’de bankacılık sektörü için 2007 yılından sonra bir milat başladı. Sektör 2001 krizinde yaşanan daralmayı da fırsat bilerek yeniden büyüme stratejisine girdi. Çünkü Demirbank, İnterbank, Pamukbank, Kentbank ve İktisat Bankası gibi bir çok oyuncu banka bir gecede yok olmuştu.
Gerek IMF gerekse Kemal Derviş yasaları olarak bilinen tedbirlerle Türkiye’de bankacılık sektörü yeniden toparlanmaya başlarken 2001’in Aralık ayında 137 bin 495 olan personel sayısını bankalar, krizi de bahane ederek 2002’nin Aralık ayında 129 bin 332’ye düşürdü. Bankalar az elemanla çok iş yaptırmayı bu yıllarda keşfetti. 2003 yılında personel kıyımı daha da arttı ve 123 bin 249’a kadar geriledi.
Sektör, 2006’ya kadar personel sayısını hep kriz döneminin altında tuttu. Nitekim tarihler 31 Aralık 2006’yı gösterdiğinde bankacılık sektöründe çalışan sayısı 134 bin 120 ile hâlâ kriz döneminin bile altındaydı.
Oysa bankaların bilançoları bu süre içerisinde yaklaşık yüzde 300 büyümüştü.
2007 patlama yılı
Bankacılık sektörü artık ciddi anlamda yabancıların kontrolüne 2007 yılında geçti. Bu defa strateji değiştirerek bankacılığın kitabı yeniden yazıldı.
2007 yılında bankalar personel sayısını 6 ayda 11 bin artırarak bir anda 145 binden 156 bine yükselttiler.
Klasik bankacılık dönemi bu tarihte bitti ve bu defa satışa yönelik bir strateji ile adeta sokak bankacılığına yöneldi sektör.
2007 ve 2008’de; krediye, kredi kartına, konut kredisine aç Türkiye’yi adeta paraya boğan bankalar personel sayısını da zirveye çıkarttı. Sektör bir anda çalışan sayısını 170 bin 425’e yükseltti. Bu trendde Amerikan Merkez Bankası FED’in de katkısı büyük oldu. Amerika’dan bedavaya yakın bir faizle alınan para Türkiye’de yüksek faizle satılıyordu. Dünya bankaları zarar açıklarken, bankalarımızın bilançolarından adeta kâr fışkırıyordu.
Tükenen pazar
Bankalar için bol para dönemi 5 yıl daha sürdü. Bol para, bol kredi ve dolayısıyla bol kâr anlamına geliyordu.
Müşteri adeta kredi almak için kuyruğa giriyordu. Bir bankanın keşfettiği SMS kredi, bankaların kârlılığının patlamasına neden oldu. Milyonlarca insan hiç ihtiyacı yokken, tatil, elektronik eşya ve daha bir çok şey için kredi kullandı.
70 milyonluk pazar, sektör oyuncularını adeta çılgına çevirdi. Bu çılgınlık personel sayısının da patlamasına neden oldu. Çünkü her personele verilen hedef çok kolay bir şekilde tutuyordu. Bir sonraki hedef iki katı olmasına rağmen o da tutuyordu. Bunu fırsat bilen bankalar “çok personel çok satış” düşüncesiyle banka şubelerini elemanla doldurdular. 2013 yılının sonuna geldiğimizde bankacı sayısı 200 bine ulaşmıştı.
FED işi bozdu
FED parasal genişlemeyi bitireceğini açıkladığında tarih 2014’tü. İşte her şey o tarihten sonra bozuldu. Doların yükselmesi, bankaların ucuza buldukları paranın maliyetini artırdı ve kârlılık düşmeye başladı. 2014 yılı sektör için küçülme yılı oldu.
Gelelim 2015 yılına.
Bankacılık sektöründe tehlike zilleri çalıyor. Sektör tükenen pazar ve sendikasyon maliyeti nedeniyle hareket kabiliyetini iyice kaybetti. Sektör 2015 yılına küçülme operasyonları ile başladı. 2014 yılında 100’e yakın şube kapanırken, 2015 yılında bu sayının çok daha artması bekleniyor.
Bankaların 2007 hesabı
Bankacılık uzmanları, sektörde bulunan 200 bin personel sayısının 2014 yılı bilançolarına göre fazla olduğu düşüncesinde birleşiyorlar. 2006 ve 2007 yılında patlayan personel sayısını sektör yeniden o yıllardaki seviyeye çekmeyi planlıyor. Ancak personel sayısının azaltılması bankaların kârlılığını ne kadar artıracağı elbette tartışılır. Ama şube birleştirme ve kapatmaların maliyette ciddi bir kolaylık sağlayacağı ortada.
Özetle; sektör için 2015 yılı ucunda ışık görünmeyen bir tünel gibi...