Bankacılar yıpranma hakkı istiyor...
Türkiye’de bir süre öncesine kadar belirli meslek gruplarına Sosyal Sigortalar’da yıpranma süresi verilirdi.
Gazeteci, röntgen teknisyeni, postacı ve polisin 12 aylık hizmet süresi, 4 ay ilave edilerek 16 ay olarak kabul edilirdi. Bu da bu meslek gruplarındakilerin 5 yıl erken emekli olmalarını sağlardı. Kamuoyunda yıpranma payı olarak bilinen bu uygulama bir süre önce büyük ölçüde kaldırıldı.
Ancak yeni düzenlemelerle yeniden bazı meslek grupları bu kapsama geri alındı.
Şimdi bankacılar bu yıpranma payının kendilerine de verilmesini istiyorlar. Tıpkı gazeteciler ve polisler gibi belirli bir mesaisi yasal olarak sınırlı olmasına rağmen, hiçbir zaman uygulanmayan bankacılar, fiili hizmet zammını hak ettiklerini söylüyorlar. Bu konuda bana elektronik posta yollayan bir okuyucum bankacılara neden yıpranma hakkı verilmesi gerektiğini şöyle anlatıyor:
“10 yıllık bankacıyım ancak sanki bu işi 20 yıl yapmış gibi yıprandım. Yasal olarak çalışmamız gereken süre 8 saat. Ancak 10 yıllık iş hayatımda hiçbir zaman 8 saat çalışmadım. Üstelik bir de ayın en az iki haftası Cumartesi Pazar da çalıştım. Bizim kadar kim çalışıyor?
Karşılığı alınmadan bu çalışmanın yanı sıra bankalar son 3 yıldır performansa dayalı değerlendirme sistemine geçti. Yani maaşın ve iş güvencen performansın kadar. İlk bakışta çok doğru bir mantık olarak algılanıyor.
Elbette çalışıp performansını gösterecek aldığın parayı hak edeceksin. Ancak Türkiye’deki bankacılık sektöründe bu hiç de öyle değil.
Sana bir hedef veriyorlar. Bir ayda 20 kredi satıp, 30 kredi kartı vereceksin. 40 tane yeni hesap açıp, şu kadar gelir getireceksin. Bunu gece gündüz çalışarak tutturuyorsun. Bir sonraki ay sana yüzde 50 daha fazla hedef veriliyor. Bu defa tutturamazsan işten atılıyorsun. Çalışma Bakanlığı, bankacılık sektöründeki personel sirkülâsyonunu neden hiç araştırmaz?
İşte bu yıpratıcı çalışma şartlarından dolayı biz bankacılara da fiili yıpranma zammı verilmeli.”
Köle sektörü
Bir dönemim en gözde mesleği olan bankacılık, aç gözlü banka patronları yüzünden çekilmez bir hale geldi. Türk genel müdürlerin, yabancı patronunu mutlu etmek ve milyonlarca dolarlık primleri kapmak için emrindeki on binlerce bankacıyı adeta köle gibi çalıştırıyor.
Sıkı sık Türkiye’de hizmet sektörü büyüyor deniliyor. Aslında büyüyen köle sektöründen başka bir şey değil. Sadece bankacılık sektöründe değil birçok sektörde Türkiye köle pazarına dönüştü. Bu nedenle özellikle bankacılara yönelik farklı bir sigorta uygulaması getirilmeli. Personelini köle gibi gece gündüz çalıştıran bankalar, daha fazla prim ödemeli ve bu primler bankacıların daha erken emekli olmalarını sağlamalı.
Direkt satış tuzağı
Bankalar daha fazla kar hırsı ile onbinlerce üniversite mezunu genci akıl almaz kadro tuzakları ile sömürme yöntemleri buluyor.
Bu sömürü kadrolarından biri de direk satış.
Gazetelere ve kariyer sitelerine ilan veren bankalar yeni mezun on binlerce genci işe alıyor. Fakat şube kadrolarına değil de satış ekibine alıyor. Asgari ücret ile işe alınan personelin bir masası ve oturacağı sandalyesi yok. O sürekli kapı kapı dolaşıp sigorta veya kredi kartı satışı yapacak ve ne kadar çok satış yaparsa o kadar para kazanacak. Bir ay satıp ikinci ay satamayınca işten çıkartılıyor. Direkt satış personelinin çalışma süresi ise yok. Gece gündüz ve hafta sonları.
Böyle bir sistem dünyanın hangi ülkesinde var ve en önemlisi hangi ülkenin yasaları böyle bir modele izin veriyor. Çalışma Bakanlığı, Türkiye’nin kanayan yarası olan bankacılık sektörüne neşter vurmak zorunda. Çalışma şartlarını yasalarla belirlemeli ve buna uymayan bankalara ağır cezalar vermeli.
Bu konuyu işlemeye devam edeceğim.