Bankacılar neden konuşuyor?
Farkında mısınız son bir ay içerisinde banka genel müdürleri sık sık konuşmaya başladılar.
Kârlılıklarının düştüğünü, BDDK’nın düzenlemeler yaparak üstlerine çok geldiğini ve daha bir çok konuda feryat etmeye başladılar.
Bir banka genel müdürü ise neredeyse aba altından sopa gösterdi.
“Bankaların kârlılığı Türkiye için önemli.”
Bu zatın sözlerinin meali şu:
Biz zarar edersek ülke zarar eder! Ben buna şöyle cevap vermek istiyorum:
Siz 10 yıldır dünya bankacılık sisteminde görülmemiş bir kâr elde ederken bu ülke kazandı mı?
Elbette hayır!
Bu ülkenin tek bir kazanımı olmadı. Tam tersi 70 milyonluk ülkenin 50 milyonu borçlu hale geldi.
3 milyon insan icralık oldu. En az 500 bin kişi kredi kartı borcundan dolayı ceza aldı.
Eğer bunlar kazanımsa Türkiye kazandı(!)
Şu ana kadar 4 bankanın genel müdürü konuştu. Bunlardan ikisi yerli sermaye ikisi ise yüzde 100 yabancı sermaye. Bu dört bankanın Borsa İstanbul’a gönderdikleri 2015 yılı ilk çeyrek bilançosuna baktığımızda kârında büyük bir artış var. Zaten bankalar ilk çeyrekte kârlılığını yüzde 15 oranında artırmışlar. Ya bu süre içerisinde dünyadaki bankalar ne yapmış?
İlk çeyrekte dünya bankalarının bir önceki döneme göre kâr artışı Amerika’da yüzde 5. Üstelik bu ülkede şu an müthiş bir ekonomik düzelme ve artan refah var.
Gelelim bu adamlar neden konuşuyora:
Konuşan banka genel müdürlerinin tek bir amacı var; o da Türkiye’yi tehdit etmek.
Yani koskoca ülkeyi bankalar, “bana dokunursanız kriz çıkar” diye tehdit ediyor.
Bankaların 2001 yılından bu yana yaptıkları hep bu.
Meydanı o kadar boş buldular ki, sisteme güvenip bankaya parasını yatıran garibanların hesabından Bankacılık Hizmet Geliri adı altında her ay kontrolsüzce para kestiler. Bankaları denetlemekle yükümlü kurum olan BDDK, yıllarca, bunlara izin verdi.
Şimdi BDDK, yapması gereken denetim görevinin sadece yüzde 5’ini yapıyor. Bu yüzde 5 de bankaları rahatsız etmeye başladı. Nitekim Burgan Bank Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Erten; “İlk defa bankacılık sektörü düzenleme riski ile tanıştı. Mesela perakende bankacılıkta BDDK, ’bu ürünü bu fiyattan fazla satamazsınız’dedi. Bu nedenle bankacılıkta eski kârlara rahat rahat ulaşmak artık çok kolay değil. Bu noktaya gelirken bankaların da hataları var kendimize de biraz çuvaldızı batırmamız lazım” diyor.
Yani Mehmet Erten’in de dediği gibi sektör ilk kez, düzenleme riski ile tanıştı. Onlar için meydan o kadar boştu ki tek risk vardı, o da müşterinin aldığı kredisini ödememe. Onu da nasıl olsa Türkiye Cumhuriyeti yasaları hallediyordu. Borçlu vatandaşın evindeki buzdolabına kadar her şeyini icra yoluyla alıyordu.
Böyle ballı bir ülkede siz banka almaz mısınız?
Nitekim yabancılar da böyle yasaların ve düzenlemelerin olmadığı bir ülkede bol bol banka aldılar.
Dediğim gibi şu anda BDDK, basının da baskısıyla biraz düzenlemeye başladı. Hemen feryat etmeye başladılar.
Bunların feryadının asıl nedeni kriz havası yaratıp, her ay şube başına ödedikleri “şube harcı” ndan kurtulmak. Nitekim bunu da ağızlarından kaçırdılar. Bazı banka yöneticilerinin Ankara’da bu harçların kaldırılması veya en aza indirilmesi için Hazine yetkilileriyle görüşmeye başladıkları iddia ediliyor.
Şimdi Türkiye Cumhuriyeti, Galata Bankerleri’nden sonra tarihinin ikinci büyük sınavını veriyor. Gerek Hazine, gerekse düzenleyici ve denetleyici kurum olan BDDK’nın bankalar karşısındaki duruşu çok önemli.
BDDK’dan benim hiç umudum yok. Zira Mart ayında Milliyet Gazetesi’nden Kadife Şahin, bir banka şubesinin müşteri hesaplarından para tırtıkladığının belgesini yayınlamıştı. BDDK ise gereken yapılacak demişti. Aradan geçen 3 aya rağmen BDDK bu konuda ne yaptığını açıklamadı. BDDK yetkililerine bir kez daha soruyorum:
Ortada müşteri hesaplarından para çalan bir banka şubesi var. Bunun belgesi gazetede yayınlandı. 23 Mart 2015 tarihli gazeteye bakılabilir.
BDDK yetkilileri bu konuda net bir açıklama yapmazlarsa koca kurum hep zan altında kalacaktır.