Balıklama atladılar
Teşbihte hata olmaz; boşuna “bir deli kuyuya taş atmış, kırk akıllı çıkaramamış” dememişler.
Tarihlerinde holokost gibi milyonlarca Yahudi’nin sistemli olarak yok edildiği bir utanç dönemi bulunan Avrupalılar’ın, Türkler’in farklı kimlikleri nasıl algıladığını göstermek için, “Demorasi ve İnsan Hakları için Avrupa Aracı” gibi kültür kodlarıyla hiç de örtüşmeyen bir isim altında desteklediği anket amacına ulaştı.
Anlı şanlı köşe yazarları, Radikal’in “içimizdeki ırkçılık” manşetine dört elle sarılarak, uğruna milyonlarca euro harcanan, Türkiye’de birarada yaşayan insanları “dil, din, ırk” ekseninde çatıştırma operasyonundan katkılarını esirgemediler.
++++++
İyi tatiller Türkiye
Şimdi diyorsunuz ki, “Bayram değil, seyran değil, bu adam neden ’İyi tatiller’diliyor?”
Anlatayım:
Siyasetçiler dinleniyor.
Anayasa Mahkemesi Başkanvekili dinleniyor.
Yargıtay, Danıştay üyeleri dinleniyor.
Hâkimler, savcılar dinleniyor.
Eskisiyle, yenisiyle askerler dinleniyor.
Valiler dinleniyor.
Kaymakamlar dinleniyor.
Emniyet müdürleri, polisler dinleniyor.
Dinleme elemanları bile dinleniyor.
Tapu kadastro müdürleri dinleniyor.
Gümrük müfettişleri dinleniyor.
Dinlenen profesör, rektör arkadaşına soruyor:
“Ne yapıyorsun?”
Rektör yanıt veriyor:
“Dinleniyorum...”
Doktorlar dinleniyor.
Mühendisler dinleniyor.
Şarkıcılar dinleniyor.
Sendikacılar dinleniyor.
İş adamları dinleniyor.
Dinlenen iş adamı, yanındaki iş adamını, “Kapat cebini, dinleniyoruz” diye uyarıyor.
Diğer iş adamları onu hep bir ağızdan onaylıyorlar:
“Biz de dinleniyoruz...”
Dernek başkanları, yöneticiler dinleniyor.
İktidar yandaşı olmayan gazeteciler, köşe yazarları, yayın yönetmenleri dinleniyor.
Öğrenciler dinleniyor.
Herkes birbirine, “Dinleniyorum” diyor.
Dinlenenlerin dinlendikleri sırada yaptıkları sohbetler gazete sayfalarını dolduruyor...
Kısacası artık kimse bu ülkenin sorunlarına kafa yormuyor, konuşmuyor, eleştirmiyor...
Ülkenin karşı karşıya bulunduğu tehlikelerden kurtulmak için çözüm yolu aramıyor, çalışmıyor...
Adeta herkes toplu tatile çıktı; dinleniyor!
“Toplumsal muhalefet” sindi, sustu, köşesine çekildi; dinleniyor!Ne diyeyim; iyi tatiller!
* Mustafa Mutlu / Vatan
Toplumsal muhalefet sindi, köşesine çekildi; siyasetçiden yargı üyelerine, validen emniyet müdürüne, rektörden doktora herkes adeta tatile çıktı; toplu halde ‘dinleniyoruz’!
++++++
Hazmede hazmede
2002 Ekİm’İnde...
Apo’nun idamı müebbete döndü. Kürdistan Ulusal Parlamentosu açıldı. Madam Mitterrand onur konuğu olarak katıldı. Mesut Yılmaz “AB’nin yolu Diyarbakır’dan geçer” dedi. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Kanadoğlu, AKP’ye kapatma davası açtı. Milli maç yaptık.
2003 Ekİm’İnde...
İsviçre, soykırımı tanıdı. Apo’nun avukatı ilk Kürtçe şiir kitabını çıkardı. AB uyumu ayaklarıyla Kürtçe kursları açıldı. Mardin’de emniyet müdürlüğü tarandı; 5 polis yaralı... Milli maç yaptık.
2004 Ekİm’İnde...
10 şehit verdik. Avrupa Parlamentosu, Leyla Zana’ya Sakharov Ödülü verdi, Ermeni Kongresi’ne de ev sahipliği yaptı. Milli maç yaptık.
2005 Ekİm’İnde...
11 şehit verdik. Bu sefer Arjantin, soykırımı tanıdı. Orhan Pamuk, Almanya’dan Barış Ödülü aldı. İngiltere Prensi Charles, Türkiye’ye geldi. Milli maç yaptık.
2006 Ekİm’İnde...
5 şehit verdik. Fransa, soykırım yok diyeni içeri tıkan yasa çıkardı. Orhan Pamuk, Nobel aldı. İngiltere Kraliçesi’nin Türkiye’ye geleceği açıklandı. Milli maç yaptık.
2007 Ekİm’İnde...
18 şehit verdik. DTP Kongresi’nde “Türk denmesin, Türkiyeli densin” dendi. ABD Ohio soykırımı tanıyan 36’ncı eyalet oldu, Türkiye oha falan oldu. Orhan Pamuk, Nobel’den aldığı parayla ABD’de ev aldı. Maliye bakanımızın, İngiliz vatandaşı olduğu ortaya çıktı. Kevın Kostnır, Çankaya Köşkü’nde 29 Ekim balosuna katıldı. Milli maç yaptık.
2008 Ekİm’İnde...
5’i polis 12 şehit verdik, sonra Aktütün’ü bastılar, 17’de orada, 29 şehit verdik. Ahmet Türk “Kürtler soykırıma uğradı” dedi. Türkiye’nin onur konuğu olduğu Frankfurt Kitap Fuarı’na Türkiye’nin yarısını Kürdistan diye gösteren harita asıldı. Atatürk’ü sarhoş, dinsiz gösteren Mustafa filmi vizyona girdi. Milli maç yaptık.
2009 Ekim’İnde...
Kürt açılımı, Ermeni açılımı, Kevın malum, Ermenistan’la milli maçımız var. Şimdilik.
Hazmede hazmede yani.
* Yılmaz Özdil / Hürriyet
++++++
Eteğindeki taşı döktü
Sorun, Cumhuriyet’in kuruluş döneminde, imparatorluktan ulus devlete geçiş sürecinde benimsenen “hepimiz Türk’üz, hepimiz devletin uygun gördüğü Sünni İslam yorumuna inanırız” şeklinde özetlenebilecek kimlik politikalarından kaynaklanıyor. Cumhuriyet’in kuruluşundan neredeyse yüzyıl sonra, farklılığa saygısızlık telkin eden politikaları sürdürüyoruz. Bunda ısrar bizi birbirimize düşürmeye devam edecektir. Düzeltmek için uzun vadede en etkili araç ise anaokulundan üniversiteye eğitimdir.
* Şahin Alpay / Zaman
++++++
İçselleştirmekte hiç zorlanmadı
Hep kendimiz gibi insanlarla bir arada olmayı tercih ediyoruz; yabancı ve farklı olanlar bizi rahatsız ediyor, onlarla komşu olmak bile istemiyoruz. Kendimiz gibi olmayanların MİT’te, yargıda, emniyette, orduda görev almalarını, siyaset yapmalarını hoş karşılamıyoruz. Kimselere güvenmiyoruz. Kendimiz için özgürlük ve hak istiyoruz, ama bizden farklı olanların özgürlükleri ve haklarını kolaylıkla feda edilebilir görüyoruz.
Çok-kültürlü bir imparatorluğun mirasçısı olmakla övünen bir ülkenin bugünkü hal-i pürmelâli bu işte...
* Fehmi Koru / Yenişafak
++++++
Kişi kendinden bilir
Bizde ırkçı, kimlikçi duygulardaki kabarmaların öbür sebebi eğitim tarzımızdır. Hoşgörü ve beraber yaşama yerine türdeşliği vurgulayan eğitim...
Hikmet Bayur gibi bir tarihçi bile, 1912-1913 Balkan Harbi’ndeki faciaları anlatırken, Osmanlı Dışişleri Bakanı Noradunkyan Efendi Ermeni, Harbiye Nazırı Mahmut Şevket Paşa da Çerkez olduğu için, “Bu gibi yer ve işlerde Türk olmayanların kullanılması yanlıştır” diye yazabilmişti! (Türk İnkılap Tarihi, II/2, sf. 193, 289)
* Taha Akyol / Milliyet
++++++
Hitlerizm pazarlanıyor
Başbakan Erdoğan, ‘Neye mal olursa olsun!...’ diyor ama konu onun sandığı kadar basit değil.
Türkiye Cumhuriyeti, 86 yıllık tarihi boyunca hiç bu kadar iç çatışma ortamına girmemişti. Bunun en açık örneğini de Bursaspor-Diyarbakırspor maçında gördük...
Başbakan Erdoğan ikide bir etnik unsurlara vurgu yapmayı bırakmalıdır. Bilmelidir ki ayrıma giden sözler ettikçe vatandaşı ayrışmaya ve düşmanlığa itmektedir.
İstanbul’da Robert Kolej’de, sınıflardaki çocukların alnına ‘Kürt, Rum, Ermeni, Türk, Yahudi’ gibi ırk veya millet isimleri yazıları yapıştırılmış. Bu tavır, birbirini kardeş gibi gören çocukların aklına açık açık ayrışma fikrini sokmaktır.
Çocuklara hiç düşünmedikleri, akıllarına getirmedikleri etnik kimliklerini zorla hatırlatmanın barışla bir ilgisi olabilir mi?
Başbakan Erdoğan; farkında olmadan; Hitlerizmi Türkiye’de demokratikleşme olarak pazarlamaya çalışıyor. Bunun sonucunda da tarihi boyunca Türkiye’de etnik kışkırtmalar yapmış olan Robert Kolej gibi okullar o tertemiz ruhlu çocukların aklına etnik ayrışma fikrini sokuyor.
* Rıza Zelyut / Güneş
++++++
Doğan aşkına gazetesini harcadı
Fehmi Koru, önceki gün Taha Kıvanç adlı ikinci kimliği ile “Uzaktan tam tam sesleri” başlıklı bir yazı yazmış ve Doğan Grubu’ndaki gelişmeleri, Uzan Grubu’nun sonunu getiren olaylara benzetmişti.
Doğan, Yenişafak Genel Yayın Yönetmeni Yusuf Ziya Cömert’e bir mektup yollamış. Uzan ile anılmaktan duyduğu rahatsızlığı dile getirmiş.
Mektubun Cömert’e yazılmasına belli ki biraz içerlemiş çift kimlikli yazar. Tam da Doğan tarafından muhatap alınmakla bir çeşit medya VIP’i olacakken, “Fasıl akşamlarına, Hürriyet düşlerine sünger çekmekle karşı karşıya kalmış” gibi, panikle “suçu” gazetesine atmış.
Yazıyı fotoğraflayıp anonslayın diyen o muymuş, Aydın Doğan itiraz etmekte haklıymış, zaten o “Uzanlar şunu yapmıştı, Doğan Grubu da şimdi aynısını yapıyor” demek istememiş, Doğan’ın başına gelen en küçük bir haksızlığa en fazla üzüleceklerden biri oymuş, yazısının gazetede kullanılma biçiminin getirdiği sonuçlardan kendisi sorumlu değilmiş... Bir gazeteci bu kadar eğilip bükülür mü? Bir medya patronunun gözünde makbul sayılmak için, altına imza attığı yazıyı bile inkar noktasına gelir mi? En acısı da birlikte çalıştığı meslektaşlarını, gazetesini harcar mı?
++++++
MEDYATAVA
İnternet ve etik
Medya ile ilgili internet sitelerini bizim camia merakla izler. Oradaki haberlere yarı inanır, yarı inanmaz ama “belki doğrudur” diye de izlemeyi ihmal etmez. Peki o siteleri hazırlayan ve çoğu kez medyadaki aksaklıkları yansıtan o arkadaşların medya etiği ile ilgileri nedir? Haberlerin kaçı doğru, kaçı sallamadır. Neden sallarlar? Neden salladıkları haberi düzeltmek yerine geri çeker de sizi yalan habere inananlarla başbaşa bırakırlar? Neden okurunuzu, eşinizi dostunuzu boşuna meraka sevk ederler? Medyatava’cılar, bu sorular özellikle sizlere...
* Melih Aşık / Milliyet
++++++
İktidarın ‘arsa çarmıklama’sı
AKP, iktidara gelişinin 7’nci yılında “arsa çarmıklama modeli”de geliştirerek rüşvet sektörünün milli gelirdeki payını artırmakla yüz yüze gelmiş oldu.
Albay Zeki, sorgulandı.
Hapse alındı.
İş kadını Sibel, sorgulandı.
Serbest bırakıldı.
AKP’li Sibel Çarmıklı neden serbest bırakıldı ve arsanın sahibi iş adamı kimdir? Ekonomi açısından bu sorunun doğru cevabı “IMF’nin İstanbul’da Genel Kurul toplantısı yapmasından” çok daha önemlidir. Çürüme Türkiye’yi bitiriyor.
* Necati Doğru / Vatan
++++++
MİNİ YORUM
Bilgi Üniversitesi deplasmanı(!)
Birgün editörü Selçuk Özbek’in IMF Başkanı Dominique Strauss-Kahn’a ayakkabı fırlatması, deplasman golü gibiydi. Mekan Bilgi Üniversitesi olunca, IMF Başkanı’nın salona, evinde, taraftarlarına şov yapmaya çıkan oyuncu motivasyonuyla girdiğine şüphem yok. Bu nedenle bir İstanbul Üniversitesi, Marmara, İTÜ’de yaşayabileceği şokun kat kat fazlasını yaşamış olmalı.
Hele bir de saldırı silahının kendi üretimleri olduğunü düşününce...