Bahçeli’den gerçekçi seçim analizi...

Mahalli seçimler yüzünden ara verdiğimiz klasik başkent Salısını özlemişiz. Mebus siyasetçilerin tekrar Ankara’ya dönmesi ve TBMM’nin açılması ile birlikte ortalık şenlendi. Sabahın erken saatlerinde Meclis kulislerinde volta atanlar, oturup dostlarla çay kahve muhabbeti yapan mebusların gündemi tek di; “seçim sonuçları” ... Mebus siyasetçilerin daha çok yerel ölçekli yaklaşım ve değerlendirmelerini dinledik. Gözler liderlerin seçim sonrası ilk grup toplantılarında ne diyeceğine çevrilmişti. Klasik Salı’nın ilk grup toplantısını her zaman olduğu gibi dün de MHP yaptı. Grup toplantısını izlemek için gelen ziyaretçilerde heyecan yüksekti. Devlet Bahçeli konuşmasına herkesin çok dikkate alması gereken bir uyarıyla başlayıp, “sandık savaş meydanı, ölüm kalım arenası değildir” dedi.
Gazetelerin haber sütunlarında detaylarını okuyacaksınız ama MHP lideri Devlet Bahçeli’nin oldukça sıkıntılı bir seçim sürecinin ardından yaptığı konuşmanın hafızalarda tutulup üzerinde dikkatli bir değerlendirme yapılması gerektiğini düşünüyorum. Devlet Bahçeli’nin şu sözleri nasıl bir seçim atmosferi yaşadığımızın en gerçek fotoğrafı;
“30 Mart Mahalli İdareler Seçimleri’ni yalnızca sonuçları üzerinden analiz etmek, bitmiş bir futbol müsabakası hakkında ileri geri konuşmaktan, şöyle olsaydı böyle olurdu türünde vadesi geçmiş basit münakaşalardan farksızdır. Türk milleti 30 Mart’ta siyasi aktörlere bir mesaj vermiştir. Bu doğrudur. Türk milleti 30 Mart’ta bir tavır takınmış, sonuçta seçimini yapmıştır. Bu da kesindir. Fakat daha önemlisi Türk milleti 30 Mart’a ayrı bir anlam yüklemiş, bugüne kadar benzerine rastlanmayan bir psikolojik ve sosyolojik atmosferde sandığa gitmiştir. Ne olursa olsun, hangi tarafından bakarsak bakalım, 30 Mart’a; 17 ve 25 Aralık’ın gölgesi düşmüş, yeterli ve doyurucu değilse de tesiri dokunmuştur. Başbakan Erdoğan, 30 Mart öncesinde “Rüşvet ve Yolsuzluk Soruşturması”nı püskürtmek amacıyla canını dişine takmıştır. Telaşla üslubunun ayarını kaçırmış, siyaseti bulandırmıştır. Her iddiayı peşin peşin reddetmiştir. Yargıyı milli iradeye darbe vurmakla suçlamıştır. Gezdiği, gittiği, konuştuğu her platformda paralelden girmiş, Pensilvanya’dan çıkmıştır. Başbakan’a göre, devlet içinde yuvalanmış çeteler ve örgüt elebaşları harekete geçmiş, AKP hükümetini ve Türkiye’yi hedef almıştır. Haşhaşi, neo-Ergenekon, virüs, sülük, vaiz lobisi, beddua lobisi, kan lobisi, çıkarcılar, ananasçılar, sahte peygamberler, alim müsveddeleri, telekulaklar, röntgenciler, kaset imalatçıları gibi ithamlarla önüne gelene saldırmış, karşısında kim varsa bindirmiştir. Başbakan milletimize karşı çok acımasız, çok vahşi, çok kalleş bir psikolojik harekât yürütmüştür. Başbakanlık’ta kurgulanan algı operasyonlarıyla yalanı gizlemiş, rüşveti saklamış, yolsuzluğu örtmüş, para kasalarını hasıraltı yapmıştır.”
Hele hele, MHP liderinin şu sözlerinin çok dikkatlice takip edilmesi gerekir;
“Bilhassa Dışişleri Bakanlığı’nda yapılan ve Suriye’ye muhtemel operasyonun konuşulduğu toplantının dinlenmesi ve sızdırılması Başbakan ve hükümetinin elini güçlendirmiştir.”
Devlet Bahçeli’nin bu sözlerinin ardından başka gerçekler ve bilgiler varsa derhal kamuoyu ile paylaşılmalıdır.
MHP lideri konuşmasının son bölümünde -izleyenlerin ayakta alkışladığı- sözleriyle Cumhurbaşkanlığı seçimi ile ilgili partisi üzerinde yapılan spekülasyonlara da son verdi;
“Önce özerkliğe, arkasından Kuzey Kürdistan’a açık kapı bırakandan Cumhurbaşkanı olmaz. Türkiye’yi birbirine düşürmeye azmedenden, toplumu kamplara ayırandan Cumhurbaşkanı olmaz. Şehitlerin vebalini ve kanını taşıyan bebek katiliyle müzakere yapandan, teröristlere kucak açandan Cumhurbaşkanı olmaz. Vatanı bölme, milleti 36’ya ayırma hedefinde olandan Cumhurbaşkanı olmaz. Twitter’ı engelleyen, YouTube’u kapatan, kişisel hak ve hürriyetleri budayandan Cumhurbaşkanı olmaz. Hukuka saldırandan, adaletten kaçandan, rüşvetçilere ve hırsızlara kol kanat gerenden Cumhurbaşkanı olmaz. Villalara balya balya dolar yığandan, kamu arazilerini zimmetine geçirenden, evdeki parayı sıfırlarken haysiyet ve inandırıcılığını da sıfıra düşürenden Cumhurbaşkanı olmaz. TSK’ya kumpas kurandan başkomutan olmaz. Türklüğü reddeden, T.C.’yi silen, milliyetçiliği ayaklar altına alan bir inkârcıdan Türkiye’ye Cumhurbaşkanı olmaz, olamaz, olamayacaktır. Kısacası iki yanlıştan bir doğru çıkmaz, tekeden süt sağılmaz, balda tuz bulunmaz, suda ateş yanmaz, Recep Tayyip Erdoğan’dan da Cumhurbaşkanı olmaz.”
Devlet Bahçeli, bu sözler ile Türk milletine yakışır bir Cumhurbaşkanının tarifini herkese ilan etti, aynı zamanda partisinin Cumhurbaşkanlığı seçim kampanyasını da başlattı.

Yazarın Diğer Yazıları