Bahçeli ve Başkanlık
Siyasetin gündemi yine değişti. Ancak bu sefer gündemi değiştiren Lozan çıkışında olduğu gibi Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan değil, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli oldu.
Bahçeli, Partisinin grup toplantısında (AKP'lilerin bile aklına getirmediği bir dönemde) Başkanlık sistemiyle ilgili "yasa değişikliği" teklifi getirdi. Başbakan Binali Yıldırım da Bahçeli'ye teşekkür ederek, Başkanlık ile çalışmalara başladıklarını açıkladı.
Bahçeli özetle; "Cumhurbaşkanı yasalara uygun davranmıyor, bir ülke yönetiminin anayasal sınırlar dışına çıkması yanlıştır. Cumhurbaşkanı anayasal sınırlara çekilmeyecekse, hızlı bir şekilde yasa değişikliği yapılmalıdır. Bu değişiklik ya Meclis'te, orada oylar yetmezse referanduma gidilerek gerçekleştirilmelidir" şeklinde konuştu.
GATA gibi en stratejik askeri kurumlar kapatılırken, milliyetçi kadrolar açığa alınırken, proje okulları adı altında liseler sendikaların arka bahçesi haline getirilirken, PKK'lılar üniversiteleri sararken tek bir kelimesini, tepkisini duymadığımız Bahçeli ne olmuştu da böyle bir çıkış yapmıştı.
Birileri diyebilir ki, "Bahçeli, bir devlet adamı olarak yine devletçi duruş sergiledi. Cumhurbaşkanı'na gereken uyarıyı yaptı."
Bu şekilde düşünenlere sormak gerekiyor:
Erdoğan, Cumhurbaşkanı seçildikten sonra toplum önüne çıkmadığı, AKP'yi yönlendirmediği, Türkiye gündemini belirlemediği bir dönem olmuş mudur?
Eğer böyle olsaydı, bu sefer de "kapalı kapılar arkasından siyasete yön veriyor" denilmeyecek miydi?
Erdoğan'ın anayasal sınırlara çekilmesinin gerektiği vurgulanıyor. Eğer anayasal sınırlar içerisinde değilse bunun çözümü acilen başkanlık referandumuna gidilmesi midir?
Adını "Başkan" koyduğunuzda verilen tüm kararlara katılacak mısınız?
MHP'nin olası bir Başkanlık seçiminde adayı olacak mıdır?
Bahçeli'nin bu çıkışının arkasında elbette önemli bir strateji yatıyor.
Her fırsatta kendisine millet tarafından "muhafalet etme görevi" verildiğini ifade eden Bahçeli bunu kalıcı hale getirmek istiyor. Parti içindeki muhalif hareketi tamamen ortadan kaldırmayı planlıyor. Çünkü 19 Haziran'daki tüzük kurultayı iptal edilse bile mahkemenin yetkilendirdiği Çağrı Heyeti'nin bir kez daha kongreyi toplamakla yetkili olduğu çok iyi biliniyor.
Anayasadan bahseden Bahçeli, delegelerin noter onaylı imzalarını görmezden gelirken, Siyasi Partiler Kanunu'na aykırı davranırken neden "hukuk sınırları" aklına gelmiyor?
Kendisini seçen delegeleri, "Bunlar FETÖ'cü" diyerek yaftaladığında hangi "yasal" çerçeveye sığınmıştır?
Yazarlarımız ve milliyetçi camianın önde gelen isimleri, MHP yönetimine muhalif oldukları için gözaltına alınırken, Bahçeli neden "adalet" vurgusu yapmak yerine "onlar ülkücü değiller" açıklaması yapmıştır?
Siyasetçiler, seçimler gelir geçer… Baki kalan geride bıraktığınız izlerdir.
Doların rekor kırdığı, cari açığın alarm verdiği, öğretmen atamalarından, hakim ve savcı alımına değin geniş bir yelpazede son derece tehlikeli kadrolaşmaların gerçekleştiği bir dönemde, "Adalet" ve "Hukuk" vurgusu yapmak yerine, Erdoğan'ın yetkilerini hatırlatmak mıdır gerekli olan?
Ya da böylesi bir ortamda "şu işin adını koyalım artık" demek ne derece sağlıklıdır.
Parti içindeki sevgi ve hoşgörüyü kaldıran, Milliyetçi Hareket'i tükenme noktasına getirip, 40 yıllık dostlukları ortadan kaldıran bir anlayışın "yasa"dan, "nizam"dan bahsetmesi ne derece makuldür?
Eğer anayasa dışına çıkılmayacaksa, siyasi partiler kanununa uyulmak zorundadır.
1 Kasım seçimlerinden önce MHP'ye demediğini bırakmayan yandaş medyanın, genel başkan adayları ortaya çıktıktan sonra Bahçeli için yaptığı övgüler birçok şeyi açıklamaktadır.
Tüm arşivleri açın, araştırın.
MHP'de değişim isteyen hareket ortaya çıktıktan sonra yandaş medyada Bahçeli aleyhine tek bir haber çıkmış mıdır?
MHP belki de tarihinin en hazin dönemini yaşarken, devlet kadrolarında tek tük kalan milliyetçilerin darmadağın edilmelerini izliyoruz.
Yasa, kanun, hukuk… Çoktan rafa kaldırılmadı mı?