Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Sadi SOMUNCUOĞLU
Sadi SOMUNCUOĞLU

Bağdat mecerası ve kuşatmadan kurtulmak

Mayıs 2009’da Türkiye-ABD-Irak arasında bir anlaşma yapıldı. Muhtevası 5 Kasım 2009 Erdoğan-Bush mutabakatının aynıydı. Bu iki anlaşmanın da şartlarını, Türkiye tek taraflı olarak yapmaya çalıştı. Özetlersek, iki kimlikli-iki dilli-özerk bölgeli bir siyasi yapıya geçişi sağlayacak yasal ve idari düzenlemeleri. Ama karşı taraf parmağını oynatmadı.
Güya Irak’ın kuzeyinde PKK unsurları dolaşamayacak, yakalanıp Türkiye’ye verilecek, böylece PKK terörü etkisiz kılınacaktı. Bunların hiçbirini ne ABD, ne Barzani yaptı. Hatta tam tersine beyanatlar vererek PKK’yı güçlendirdi. Mesela, Ekim/2009’da Cengiz Çandar, görüştüğü Barzani’nin sözlerini yazdı; “Biz PKK operasyonlarına katılmayız. Güç kullanmayı kabul etmeyiz. Ancak Türkiye sorunu siyasi ve demokratik yoldan, ” Kürt Açılımı “yla çözmeye çalışırsa, destekleriz.”
Bazı AKP yetkilileri, “PKK Açılımı” nın gereğini heyecanla yaparken, Habur girişi dahil, halkın uyanmasını sağlayacak bir kısım küstahlıkların, cinayetlerin işlenmesi üzerine, adım atamaz hale geldi. Bunun üzerine İçişleri Bakanı Atalay, Bağdat’a, oradan da Erbil’e giderek bir dizi görüşmeler yaptı. Siz anlaşmadaki görevlerinizi yapmazsanız, bizim içeride “açılıma” devam etmemiz güçleşecek dedi.
Ama hiçbir sonuç alamadan, eli boş döndü. Koskoca Türkiye, adeta Barzani’den medet umacak hale düşürüldü. Türkiye, ABD-Barzani-PKK üçgeninde bir kuşatmaya mı düşmüştü? Yakayı o kadar kaptırmıştı ki, sanki karşı tarafa baskı yapacak bir imkanı da kalmamıştı. Durum gerçekten, vahim görünüyordu.
Bu duruma tepeden bakalım. Bazı yetkililerle, karşı tarafın (ABD-AB-PKK-Barzani) Türk milletine ve egemenliğimize bakışında ortak noktalar var mı, sorgulayalım.
Biz bir millet miyiz, yoksa çok etnikli-ırklı bir yığın mıyız? Burada, karşı tarafla hemfikir iseniz, iş bitmiş demektir. Böyle bir mutabakat sizi, milli/ulus devlet yapısını, ırklar yapısına dönüştürmeye kadar götürür. Yani karşınızdakilerle işbirliğine kadar.
Bir milletin milli devletini inkar ederseniz, yapacağınz ilk icraat, devletin kimliğini “vatandaşlık” yapmak suretiyle, çok ortaklılığa geçmeye kalkmaktır. Hatta bazıları, Türkiye’yi 25 kantona ayırmaktan, (İsviçre gibi) açıkça bahsedebiliyor. Devletinize, hükümetinize açıktan küfrederler çıkıyor. Seyretseniz bir türlü, seyretmeseniz bir türlü.
Hatanın kaynağını, yukarıda yazdık bu belli. Sonra PKK’nın bir “Siyasi proje” olduğunun görülmemesi, bu da ikinci temel hata. Hep söylüyoruz, bu proje Haçlılara aittir. Ne yapmak istedikleri, hiç bilmeyenler için dahi açıktır. İşte BOP haritası. Sadece Türkiye değil, bütün Orta Doğu ne hale getirilmek isteniyor.
Peki çaremiz yok mudur? Hiç şüphe edilmesin ki, her zaman vardır. Bu millet ve devlet çok güçlüdür. Bugün bedeli ne olursa olsun yapılacak ilk iş, zihni yapımızdaki çarpıklıkları düzeltmeye razı olmak. Sonra, PKK’nın “çözüm” adı altında ne kadar talebi varsa hepsini hemen çöpe atmak, örgüt ve yandaşlarını asla muhatap almamak.
Bunun yanında acil olarak yapılacak diğer önemli iş, gayrimesul ve kimlere hizmet ettikleri belli olmayan danışman, gazeteci, üniversite hocası ve piyasa aydıncıkları bir kenara itilerek, devletin yetkili kurumları ve uzmanlarınca, bölücü terörün iç ve dış unsurlarını kapsayan makro seviyede bir plan hazırlanmalı ve acilen uygulamaya konulmalıdır. Bu planda bütün yurtta devlet otoritesi ve kanun hakimiyetinin sağlanması için milli güçlerin harekete geçirilmesi ve olağanüstü hal idaresinin ilanına yer verilmelidir.
Bu hoşunuza gitmeyebilir, ama bazı özgürlüklerin geçici bir süre için sınırlanmasının, akacak kan, verilecek şehitler ve yıkılacak kamu düzeni karşısında ne önemi olabilir ki?
Eğer niyet halisse, siyasi irade samimi olarak sadece terörü değil bölücülüğü de yenme kararında ise, Türkiye’nin halledilmeyeceği hiç bir mesele olamaz.

Yazarın Diğer Yazıları