"Ayinesi iştir kişinin lâfa bakılmaz"
Bugün ele alacağımız konu Türk Milliyetçilerinin hiç değişmeyen sorunudur. Dr. Reha Oğuz Türkkan'ın 39 yıl önce kaleme aldığı aşağıdaki yazısı vesilesiyle hem kendisini anmak, hem de bir itirafta bulunmak isterim. Türk Milliyetçiliği tarihinde önemli bir yeri olan Reha Oğuz Türkkan'a yeterince değer verildiğini söyleyemem. Bu ihmalin ilk ve son kurbanı elbette Türkkan değildir. Değerlerimize, kendilerine has gerekçeleri olsa bile yaşarken de aramızdan ayrıldıktan da sonra da mümkün olduğu kadar önem vermeliyiz. Vermeliyiz ki, milli hizmetin kutsiyeti bilinsin, Türk kültür ve medeniyeti yüceltilsin, Türk Milleti hedefine ulaşsın. En iyisi rahmetli Türkkan'ın yazısındaki tespit, tahlil ve tavsiyelerini hatırlayıp yorumlayarak sorumluluğumuzun gereği için çalışalım.
"Milliyetçi kesimim fikir beraberliği var mı?" (1)
Dr. R. Oğuz Türkkan
(Columbia Üniversitesi eski öğretim üyesi)
Bir ara, "çoğulcu" (plüralist) demokrasi pek modaydı. Buna göre çağdaş bir toplumda fikir birliği değil, fikir ayrılığı olmak ve kafadan ayrı bir ses çıkabilmeliymiş.
Baş harflerden bir orman
Her ne kadar fikir sahasında Nazi "kazayağı" biçiminde tek ses çıkarma arzu edilecek bir şey değilse de bunun aksi yöndeki ifratı da bizi 12 Eylül öncesinin korkunç kutuplaşmasına getirmişti. "Çoğulculuk" yarışında öylesine ayrı görüşler üretmiş ve çoğaltmıştık ki, fikir hayatımız süprüntü tenekesinin çeşit zenginliğine bürünmüştü.
Eylemci sol bu konuda başa güreşiyordu. Her fikir diyemeyeceğim. Çünkü fosilleşmiş sloganlara fikir demek için hayal gücü gerekir. Evet her bir taktik ve eylem yolu görüşü bir örgütlenmeye yol açmıştı. Neticede uzmanların bile içinden çıkamadığı bir baş harfleri ormanı türemişti. Abdi İpekçi vurulmasında az önce yazdığı bir makalede, yarım sütun dolusu "TKP-ML, TİPK-C, TMP-MLS, İGD"ler sıralamış, kendinden tek bir kelime eklemeden imzasını atmıştı.
Aşırı sol, bu aşırı bölünmesine rağmen ana hedefte birliğini muhafaza etmiştir. O da Türkiye'nin ve Türklüğün çökertilmesini isteyen dış mihrakların direktifleri yolunda eylem yapmak… Hatta eylem rekabeti sırsında ve Rus-Çin politikalarının çatışmaları sonucu birbirlerini vurduklarında ağızbirliği yapmışlardır.
Meselelere benzer açılardan bakmak
Milliyetçi kesim bu derece bölünmemiştir. Milliyetçi diye özel bir etikete layık görebileceğimiz şahıslar sadece dağılmış, bir kısmı da hiçbir siyasi örgüte girmeden bağımsız kalmışlardı. Partililerle partisizler çok kere bir derginin, gazetenin veya derneğin etrafında toparlanmışlardır.
Bu "bağ" ve "bağsızlık" çoğulculuğuna, parti çekişmelerine ve zaman zaman çok şiddetlenen şahsi nefret ve kızgınlıklara rağmen "Milliyetçiler" fikren şaşılacak bir beraberlik manzarası arz ederler.
Millî görüş sahibi olanlar pek çok temel konularda benzer açılardan meselelere bakmaktadırlar. Çağdaş demokrasi anlayışında da asıl önemli olan ve milleti millet olarak bir arada tutabilen budur, bu olmalıdır. Amerikalıların ağızlarında düşürmedikleri "konsensüs" (ortak fikirler) de, işte budur.
Ortak fikirleri bazen madde madde sıralamak ve tanımlamak zordur. Ama belirli konular hakkında çeşitli insanların fikir ve tepkileri olursa, işte bu tepkideki benzerlikler ve aynılıklar "ortak fikir ve duyuşu" billur gibi bir berraklıkta ortaya koyar.
Önceden konuşmadan aynı şeyi konuşmak
Hatırlarım, Kıbrıs harekâtı günlerinde ben de Muharrem Ergin de aynı gazetede yazıyorduk. Yeni Kıbrıs meselesi çıkalı hiç görüşmemiştik. Ben Ada'dan, O da Çınarcık'tan yazı gönderiyorduk. Şimdi unuttuğum bir teferruat noktasına ilişen ikimizin de yazısı aynı günde yayımlanmıştı. Cümle ve üslup farkı hariç, görüşlerimiz tıpa tıp aynıydı.
Bunun bir benzerine bugün, bu yazıyı kaleme almadan önce şahit oldum. "Bu vatana sahip çıkarsan" başlıklı bir yazı yazmıştım. Ardından büyük bir Türk Musikisi üstadı, aynı zamanda da doktor olan bir tanıdığımla sohbet ettim. Kendisini ilk defa 1975'de tanımıştım, bu ikinci buluşmamızdı. "Bağımsız" milliyetçilerden biriydi. O konuştukça ben hep başımı salladım. Çünkü o, sanki okumuş gibi az önce yazdığım makale dizimdeki görüşleri, hemen hemen aynı ifadelerle dile getiriyordu. Anarşinin tekrar hortlayacağı kaygısı ve hatta kanaati Millî Eğitimin milletçe kurtuluş veya felaketimizin temelinde yatan bir mesele olduğu; millî şuur ve duygunun ancak sanat yoluyla sağlam aşılabileceği; Milliyetçi kesimin sanat ve sanatkârlar konusu ihmal ettikleri ve solcuların aksine, birbirlerini hiç tutmadıkları ve teşvik etmedikleri; ilmî değerlerimizin tehlikeli bir derecede kaybolduğu ve yeni nesli çok erken yaştan başlayıp yeniden millî olarak yetiştirmenin zarureti ve nihayet denge meselesi… Nerede denge olmaz, nerede olur? Operaya devlet milyarlar, galiba yarım milyar harcarken, millî musikimize iki kuruşluk bir bütçe lütfetmesinin dengesizliği.
Ayinesi iştir kişinin
Yazımı bitirirken milliyetçi kesimin bir eksiğini işaret etmekten geçemeyeceğim. Aralarında bu kadar "duyuş ve tepki beraberliği" olmasına rağmen milliyetçiler, icraatta ele ele ve kol kola yürüme alışkanlığını edinememişlerdir.
İnşallah önümüzdeki "iş" yıllarında "ayinemiz" lafımıza uygun olur.
(1) Reha Oğuz Türkkan, Yeni Düşünce 01 Aralık 1981, Sayı 12, s: 7