Avrupa Birliği Türkiye’de işçi haklarını savundu

Avrupa Birliği; 2022 Türkiye raporu; genel olarak bizde iktidarın ve muhalefetin yapamadığını yapmıştır. Rapor; Türkiye’nin, siyasi, sosyal ve ekonomik alanda, imkânlarını açıklayan yaptıklarını öven ve yapması gerektiği halde yapamadıklarını ortaya koyan, zaman zaman da yol gösterici nitelikte, ucuz siyasi hesaplar içermeyen, 140 sayfaya yakın bir belgedir.

Bu raporu okuyan herkesin, AB’ye teşekkür etmesi gerekiyor. Ama anlaşılıyor ki, hem medya, hem de siyasiler, bu raporu kendi ideolojik çizgileri içinde sübjektif olarak değerlendirmişler. Bu kapsamda Sayın Cumhurbaşkanı “gerekirse AB’ den yollarımızı ayırırız” diyor. Bu söz, raporun karşılığı değil. Olsa olsa, öteden beri siyasi iktidarın Batı’dan uzaklaşma isteğine zorlama bir bahane olabilir.

Bu raporda Türkiye’de işçi haklarının iyileştirilmesi de isteniyor.

Raporun giriş bölümünde; “Sendikal haklar, gerçek anlamda sosyal diyalog eksikliği ve süregelen kayıt dışı ekonomik faaliyet (kayıt dışı istihdamı vurgulamak için) düzeyleri ile ilgili endişeler devam ediyor.’’ Deniliyor.

Raporun işçi hakları ile ilgili bölümünde de; “Türkiye’nin özellikle; sendikal hakların kullanılmasını sınırlandıran engelleri kaldırması ve sosyal diyalog mekanizmalarının etkili bir şekilde kullanılması, iş hukuku ve iş güvenliği ile ilgili alanlarda, işçi haklarının uygulanması ile ilgili mevzuatın iyileştirilmesi, kadın istihdamının teşvik edilmesi gerekir.’’ Deniliyor.

Türkiye de işçi hakları nasıl kısıtlandı?

1-Aslında, son 20 yılda işçi hakları kısıtlandı, sendikasızlaştırma politikası uygulandı. Bu nedenledir ki;

*1999 yılında sendikalaşma oranı yüzde 69,30 iken;

*2005 yılında yüzde 58,65’e geriledi.

*2023 yılında ise yüzde 14,76’ya kadar düştü.

2-İşçinin grev yapmasına da fiilen izin verilmiyor. Hükümetin grevleri 60 gün süreyle erteleme yetkisi keyfi kullanılıyor. Yasa şöyle; “Karar verilmiş veya başlanmış olan kanuni bir grev veya lokavt genel sağlığı veya millî güvenliği bozucu nitelikte ise Bakanlar Kurulu bu uyuşmazlıkta grev ve lokavtı altmış gün süre ile erteleyebilir.” Gel gör ki Millî Güvenliği bozucu etkisi; objektif değil, yoruma bağlıdır. Bu nedenle hükûmet tarafından kullanılıyor.

Erteleme kararı sonrası tarafların anlaşmamaları halinde grevlerin yeniden başlaması yasal olarak mümkün değil. Bu nedenle 60 gün içinde taraflardan ya anlaşmaları bekleniyor ya da toplu iş sözleşmesi Yüksek Hakem Kurulu tarafından sonuçlandırılıyor. Bu yapılmazsa sendikanın toplu iş sözleşme yetkisi düşüyor.

3-Hükûmetler; İdeolojik mahfiller, ideolojik sendikalar, sarı sendikalar kurdurdu. İşçi hakları ikinci planda kaldı. İşçiler de buna alet oldu. İşçilerin gücü bölündü. Halen mevcut 3 konfederasyonun üye oranı şöyledir;

*TÜRK-İŞ; yüzde 8,

*Hak-İş; yüzde 5,0,

*DİSK; yüzde 1,4.

Halen mevcut üç konfederasyon tek bir konfederasyon haline getirilmelidir.

4-Devletin parti devleti olması gibi, memur sendikaları da parti sendikası oldu. Bu durumu devlette en fazla memur üyesi olan Memur-Sen’de görebiliyoruz. Çünkü Memur-Sen başkanları ya AKP’den milletvekili veya bu partiden milletvekili adayı oluyorlar.

5-Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu’nun (ITUC) 148 ülkeyi kapsayan raporuna göre; Türkiye, 2022 ve 2023 yılında "çalışanlar için en kötü 10 ülke" arasında yer aldı.

Bu ülkeler; Bangladeş, Belarus, Ekvador, Mısır, Esvatini, Guatemala, Myanmar, Filipinler, Tunus ve Türkiye’dir.

Türkiye, Küresel Haklar Endeksi'nde “işçi haklarının garanti altında olmadığı” anlamına gelen 5. grupta yer aldı.

Dünyada sendikacılık, 1970 yıllarında zirveye ulaştı. Sonrasında bazı ülkelerde düştü, bazılarında yükseldi.

Bugünkü enflasyon koşullarında işçilerin sendikalaşmaya daha çok ihtiyacı var. Çünkü işçilerin reel ücretleri çeşitli enflasyon hileleri ile fiilen düşük kalıyor. Düşük reel ücret de emek verimliliğinin düşmesine neden oluyor. Ayrıca gelir dağılımı bozuluyor ve sosyal sorunlar artıyor. Yani hepimiz kaybediyoruz.

Yazarın Diğer Yazıları