Avamlaştırılmış Liberal politikalar
1980 sonrası dışa açılma ve liberal politikalar bir türlü dikiş tutmadı. 1994 krizi, 1999 krizi ve 2001 krizini yaşadık. Adalet ve Kalkınma Partisinin 18 yılında da ağır bir dış açık ve dış borç yükü altındayız. Cumhuriyet döneminin en ağır işsizlik sorununu yaşıyoruz.
1980 sonrasında Liberal politikalara geçiş, deneme yanılma yöntemi ile oldu. Prof. Dr. Gülten Kazgan o zaman ‘’Yeni Ekonomik Düzende Türkiye’nin Yeri’’ isimli kitabında bu durumu ‘’Sanki birileri Sabah yataktan kalkıp terliklerini giyerken aklına geleni o gün yürürlüğe koyuyor ; Gidişatı beğenmezse akşama pijamalarını giyerken vazgeçip geri alıyordu ’’ şeklinde izah ediyor.
Adalet ve kalkınma partisi döneminde liberal politikalar biraz daha muğlaklaştı. Temelde planlama kaldırıldı ve kurumsal devlet yapısı değişti. Bunun bir nedeni, kamu altyapı yatırımlarının özelleştirilmesini kolaylaştırmak, diğer nedeni ise ekonomik kararları günlük siyasi hedeflere göre düzenlemekti. İMF’ nin 2001 güçlü ekonomiye geçiş programı ve Dünya sermaye hareketlerinin hızlanması da bu hedeflere destek oldu. Sıcak paranın hakim olduğu spekülatif piyasa yapısı oluştu. Reel sektör dışlandı.
2001 İMF Türkiye‘yi kur tuzağına soktu. Ekonomi yönetimi de sürekli Merkez Bankasına müdahale ederek ekonomiyi faiz tuzağına soktu. Faizleri düşürüp, eksi reel faiz ile enflasyonun önleneceği zannedildi ve fakat uygulamada ters etki yaptı. 2005 -2019 yılları arasında, faiz-kur-enflasyon ilişkisine bakarsak şu tespitleri daha rahat yapabiliriz.
(Aşağıdaki grafik )
- 2005-2012 yılları arasında, yüksek faiz-düşük kur hakim oldu. Yüksek faiz ve düşük kur aynı zamanda sıcak para dediğimiz spekülatif yabancı sermayeyi çekti. O zaman bu spekülasyonun sembolik örneği Japon ev kadınlarının Japonya’da düşük faizle yen borçlanarak yüksek faizli TL’ye yatırım yapmalarıydı. (Carry Trade ) .
2) Yüksek faiz-düşük kur aynı zamanda enflasyonun da yüzde 10 ve altında kalmasına neden oldu. Ama enflasyonu daha da düşüremedi; çünkü enflasyon yapısal nedenlerle kronikleşmişti.
3) Yüksek faiz-düşük kur, ithalatın yerli üretime göre daha ucuz kalmasına neden oldu ve üretimde ithal girdi payı yüzde 40’lara yükseldi.
4) Grafikte dolar kurundaki değişmenin aşırı dalgalı bir seyir gösterdiği görülüyor. Bu durum Türkiye de istikrarın bozulmasına ve ekonomide aşırı kırılganlığın ortaya çıkmasına neden oldu.
5) 2011 ve 2012 yılları kurda ve faizde milat yılı oldu. Ekonomi yönetimi enfasyonu düşürmek için, faizleri düşürmek gerekir diye tutturdu. 2018 kur şokunu aşmak için faizler yüksek tutuldu. Ancak diğer yıllar faizler düşük tutuldu ve bazı yıllar eksi reel faiz oluştu. Ne var ki düşük faiz ekonomi yönetimini haksız çıkardı. TÜFE arttı ve Enflasyon yüzde 10’un üstüne çıktı.
6) 2015 daha düşük ve 2018 daha yüksek kur şokları da enflasyonun artmasına neden oldu.
7) Genel olarak 2012 yılından sonraki yıllar faizler düştüğü için yabancı yatırım sermayesi de çıkmaya başladı. Bu çıkışta güvem sorunu da etkili oldu.
Bu grafikte bir tespit en önemli sırada yer alıyor… Faiz düşünce enflasyon düşmüyor, tersine artıyor. Ancak ekonomi yönetimi neden hala tersini iddia ediyor ve Merkez Bankasına baskı yapıyor ?
Çözüme gelince; mevcut avamlaştırılmış liberal politikalarda revziyon yaparak bu tuzaktan çıkamayız. Türkiye Covid krizinde başarılı olan ülkelerden birisidir. Covid sonrasında tüm politikaları değiştirmek gerekir. Demokrasi ve hukukun üstünlüğü başta olmak üzere güven altyapısını yeniden kurmalıyız. Devleti kurumsallaştırmalıyız. Piyasa-Devlet optimal işbirliğini sağlamalıyız.