Atatürk’ün tam bağımsızlık anlayışı

2011 genel seçimlerinde bu güne kadar olamayan ölçüde, Atatürkçülüğü inkar ve Orduya hakaret ön plana çıktı. Bu inkar ve hakaretlerin AKP’den gelmiş olması da yanlıştır. Ancak asıl yanlış, Atatürk’ün kurduğu CHP’den gelmesidir. Birkaç örnek:
CHP Genel Başkan Yardımcısı Sena Kaleli, “Atatürk ilkelerinin ve Cumhuriyetin bekçisi değilim, olmak da istemiyorum” diyor.
CHP’nin hazırladığı seçim bildirgesinde “Dersim Arşivlerini açacağız” vaadini eksik bulan Tunceli ikinci sıradaki aday Aygün, kendi web sitesinde “CHP üyesi olmadığım gibi CHP’ye adaylık başvurusu da yapmamıştım. Adaylık teklifini Kılıçdaroğlu’ndan aldım. 1938’in (Dersim) katliam olduğunu resmen kabul edilmeli; 1938-42’de idam edilen Seyid Rıza’nın itibarları iade edilmelidir” diyor.
CHP Parti Meclisi Üyesi, Muhammet Çakmak “Tekke ve zaviyeler açılmalıdır...” diyor. Fethullah Gülen’e destek veriyor.
Oysaki Atatürk “Ölülerden medet ummak, medeni bir cemiyet için, şeyn’dir (lekedir). Efendiler ve ey millet, biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler ve meczuplar memleketi olamaz. En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır” gerekçesi ile tekke ve zaviyeleri kaldırmıştı.
Atatürk’ü tartışmak isteyen, önce Atatürk’ü iyi anlamalıdır. Her şeyden önce Atatürkçülük bir felsefedir. Siyasi ve ekonomik bağımsızlık isteyen her ülke için örnek olmuş, yol olmuş bir felsefedir. Kurtuluş savaşı Türkiye’nin yalnızca Yunanistan veya diğer işgalcilerle yaptığı bir savaşla sınırlı değildir. Kurtuluş savaşı aynı anda ekonomik bağımsızlık savaşıdır. Ülkenin birlik ve beraberlik alt yapısıdır. Bu temel felsefe hiçbir zaman eskimez.
Tersine Türkiye’nin her adımı bu temel üstüne kurulmalıdır.
Örneğin Atatürk Türkiye’sinde belirgin iktisat anlayışı şöyle idi:
Ekonomide tam bağımsızlık. Tam istikrar...
Halk için akılcı çözümler. Ulusal çıkarları kollayan ekonomik ilişkiler. Açık ve şeffaf devlet. Kurtuluş savaşında; Rusya Türkiye’ye destek sağlamıştır. Savaş sonrası Atatürk, Rusların empoze etmek istediği “sosyo - ekonomik” sistemi kabul etmemiştir.
Ekonomide ideolojinin esiri olunmamış, ekonomik ve sosyal altyapıya göre ülke çıkarları ön planda tutulmuştur. 1923-1932 liberal ekonomi ile yeterli sermaye birikimi sağlanamadığı için 1932’den sonra bu birikim ve yatırımlar devlet eliyle olmuştur.
Türkiye Osmanlı borçlarını ödemiş, ABD’den aldığı 10 milyon dolar dışında dış borç almamış, dış ticaret açıkları vermemiş, ayrıca 1932 sonrası sanayi planları ve kamu yatırımları ile yüksek büyüme sağlanmıştır.
Eğer bu gün de halkın çıkarları, ülkenin geleceği düşünülseydi, Atatürkçülük felsefesi içinde kalınsaydı ekonomik anlamda,
2002 yılından bu güne kadar 235 milyar dolara dış cari açık vermezdik.
Türkiye’nin 290.4 milyar dolar dış borcu olmazdı.
364 milyar dolar döviz açığı vermezdik.
12 milyon yoksul ve aç insanımız olmazdı.
Ve siyasi olarak da,
Devlet ve ordu gibi milli değerlerimiz bu kadar tahrip olmazdı,
Bölünme heveslileri ve terör olmazdı.

Yazarın Diğer Yazıları