Atatürk, Latife Hanımla evlenirken neler yaşandı?

Zübeyde Hanım hastaydı. Doktorlar, Ankara’nın sağlığına iyi gelmediğini ileri sürmüş deniz kıyısı bir yerde yaşamasını gerekli görmüşlerdi. Aynı günlerde, İzmir’e gitmesi müstakbel gelinini tanıması da gerekiyordu. Yerleşebileceği şehri seçmekte güçlük çekilmedi...

 

 

Latife Hanım, sevdiği adamın annesini, evlerinden birinde misafir edebileceğinden dolayı, çok memnundu. Müstakbel kayınvalidesi İzmir’deki evlerine geldiğinde mutluluktan havalara uçarak karşıladı...

“ARKADAŞLAR! EVLENİYORUM...”

Cumhuriyet henüz ilan edilmemişti…

4 Ocak Cuma günüydü. Azerbaycan Elçisi Abilov bir ziyafet veriyordu. Davetli sayısı sınırlıydı. Ziyafete geldi, alkışlar arasında salona girdi, kürklü paltosunu çıkardı. Masmavi gözleri ışık saçıyordu.

Görenler mutlu olduğunu hemen fark etti. Tek tek herkesin ellerini sıktı sofranın başına geçti. Kısa süre sonra mutlu oluşunun nedeni anlaşıldı. Ayağa kalkarak konuştu:

“Arkadaşlar! evleniyorum...”

Herkes hayret içinde kalmıştı. “Ciddi mi Paşam?” sorularına yüzündeki tebessüme eşlik eden başını sallamasıyla onay verdi. 
Basın-Yayın Genel Müdürü Ahmet (Ağaoğlu) Bey merakla sordu:

“İzmir Fatihi’nin kalbini fetheden bu bahtiyar kim acaba Paşam?”

Memnun kalmış bir tavırla cevap verdi:

“İzmirli bir kız!”

Ardından İzmir’de yaşadıklarını ve Latife Hanım’ın özelliklerini anlattı:

“Maddi güzellikten ziyade manevi kıymete önem veren bir hanım. Pek öyle, ahım şahım değil. Fakat öyle zeki ve samimi konuşuyor ki...
Ailece ahdetmişler, eğer ben İzmir’i alırsam mutlaka kendi köşklerinde misafir edilecekmişim... Ben sadece evlenmek için evlenmek istemiyorum. Vatanımızda yeni bir aile hayatı yaratmak için önce kendim örnek olmalıyım. Kadın böyle umacı gibi kalır mı?.”

“MİLLET SAĞ OLSUN. MİLLETİN ANNESİ BENİM ANNEMDİR...”

Aradan on gün geçmişti. Doktor Yüzbaşı Asım Bey, İzmir’de Zübeyde Hanım’ın yanından bir saniye bile ayrılmıyordu. 14 Ocak akşamıydı. Hastanın odasında kendisi, Salih Bey ve Gazi’nin manevi evladı Abdürrahim vardı. Zübeyde Hanım’ı bir kez daha muayene ettikten sonra üzgün yüz ifadesiyle Salih Bey’e döndü:

“Maalesef! Maalesef, ümit yok artık...”

Atatürk''ün manevi evladı Abdürrahim, “annem” dediği Zübeyde Hanım’ın ölmek üzere olduğunu anlamıştı. Kendisini tutamadı, bağırarak ağlamaya başladı.

Doktor Yüzbaşı Asım Bey birden kızdı:

“Sen dışarı çık bakayım, Abdürrahim! Lütfen dışarı çık.”

Odadan çıktı, hüngür hüngür ağlamayı sürdürdü. Bir saat kadar sonra, Salih Bey de dışarı çıktı. Çok üzgündü. Abdürrahim’e sarıldı:

“Hepimizin başı sağ olsun...”

Salih Bey, ölüm haberini vakit geçirmeden bir telgrafla bildirdi.

Henüz acı haber kendisine ulaşmamıştı. Sabaha yakın emir erini çağırdı. Annesinden bir haber olup olmadığını sordu. Ali Çavuş gelen telgrafın şifresi olduğunu, açıldığını söylemeye çalışırken,

“Annem öldü, biliyorum...” dedi:

“Rüyamda gördüm. Birlikte yeşil kırlarda geziyorduk, birden ortaya çıkan bir sel annemi alıp götürdü...”

Soğukkanlılığını kaybetmeden, “Çocuk, şifreyi al getir!” diye emretti.

Ali Çavuş telgrafla odaya döndüğünde, “Ölmüş değil mi?” diye sordu üzgün kısık sesiyle.

“Siz sağ olun Paşam” diyebildi yutkunarak Ali Çavuş.

Gözlerini tavana dikti. İri gözyaşı taneleri ardı ardına yanağından süzüldü:

“Millet sağ olsun. Milletin annesi benim annemdir...”

“İNŞALLAH ZAMAN OLUR, NİKÂHI VALİ BEY KIYAR!”

29 Ocak 1923

Latife Hanım gelinlik değil, krem rengi bir elbise tercih etmişti. Saçlarına tül takmış, eline de uzun saplı bir gül almıştı.

Çok sade bir gelindi. Düğün değil, nikâhtı. Gayet sade bir şekilde düzenlenmişti. Lacivert kruvaze bir elbise giymişti. İlk defa bir gelinle damat, vekil tayin etmeden evlenmek üzere Kadı’nın karşısındaydı.

Köşk’te ses seda kesilmişti. Kadı Efendi’ye hitaben, biraz kısık, vakur sesi duyuldu:

“Efendi Hazretleri, biz, Latife Hanım’la evlenmeye karar verdik, lütfen gerekli işlemi yapar mısınız?”

Kadı Efendi, Latife Hanım’a döndü:

“Hanımefendi, on dirhem gümüş mihri müeccel ve aranızda kararlaştırılan mihri muaccel ile hazır bulunan Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretleri’yle karılığı kabul ediyor musunuz?”

Latife Hanım, “Kabul ettim” cevabını verdi.

Kadı Efendi, bu sefer de Mustafa Kemal’e dönerek aynı soruyu sordu:

“Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretleri... Bu hanımefendi ile yani İzmir eşrafından Sadık Bey
oğlu Muammer Beyefendi’nin kızı Latife Hanımefendi ile evlenmeyi kabul ediyor musunuz?”

“Evet! Kabul ettim...”

Hayatının en şerefli hizmetini başarı ile yaptığına sevinen Kadıefendi cüppesinin kollarını süratle sıvayarak ellerini göğe doğru kaldırdı. Yeni evlilerin mutluluk ve sağlıkları ile evliliğin vatana millete hayırlı olması için dua etti. Dua uzayınca Gazi bir ara davetli arkadaşlarına dönerek, “İnşallah zaman olur, nikâhı vali bey kıyar!” dedi.

FEVZİ (ÇAKMAK) PAŞA: “ŞEREFİNİZE İÇİYORUZ PAŞAM!”

Evlilik ve evlilik biçimi tüm yurtta ve dünyada büyük yankı uyandırmıştı. Halife Abdülmecid de kutlama telgrafını gönderdi:

“Bu mutlu nikâhın her bakımdan uğurlu olmasına dua ve bu vesile ile de şerefli vatanımızın esenlik ve mutluluğunun elde edilmesini Allah’ın yüce lütfundan yakarır ve niyaz eylerim.”

Nikâhın ikinci akşamı Fevzi (Çakmak) Paşa, Gazi onuruna bir ziyafet vermek istedi. Ali Çavuş’u çağırdı, bahçede bir sofra hazırlanmasını emretti.

Sofra hazırlandı Fevzi Paşa’ya haber verildi. Fevzi Paşa yemeğe geçilmeden önce damadın çalışma odasına çıkarak, “Paşam, Ali bizi bu akşam yemeğe davet ediyor, ne buyurursunuz?” demesi üzerine silah arkadaşı gülümseyerek, “Uygun olur Paşam” yanıtını verdi.

Kısa bir süre sonra Gazi ve Fevzi Paşa aralarına Latife Hanım’ı almış olarak sofraya geldi. Fevzi Paşa, Gazi’nin kadehine rakı, kendi kadehine de portakal suyu koyduktan sonra rakı kadehini bizzat dava arkadaşı damada takdim etti:

“Şerefinize içiyoruz Paşam!”

Memnuniyetinden gözleri parlamıştı. Çok sevdiği ve saydığı kıymetli adamın yanında o güne kadar hiç içki içmemişti...

Yazarın Diğer Yazıları