Atatürk düşmanı teğmenlerin gittiği medrese
Tarih neden tekerrürden ibarettir?
Tabii ki tarihten ders alınmadığı için…
Ama Türkiye’de tarih, ders alınmadığı için değil “Kandırıldık” diyenlerin bile bile yaptıklarından dolayı tekerrür ediyor ve edecek…
Dün, ellerinde tuttukları ve nice vatansevere yönelen FETÖ silahının namlusu kendilerine dönünce “Milli orduya kumpasları” itiraf edenlerin bugün FETÖ’nün yerine koydukları diğer cemaat ve tarikatlarla “menzil ortaklığı” bulunuyor.
Onun için ki; sarıklı amiral ihraç edilmeyip emeklilikle ödüllendirilirken Tuzla Piyade Okulu’nda Atatürk’e sahip çıkan teğmenlerin ihracı isteniyor…
Onun için ki; Montrö Bildirisi yayınlayan emekli amirallerle, Atatürkçü teğmenleri “darbeci-cuntacı” olarak gösteriyorlar…
Türk subaylarının camileri bombalayacağı yalanıyla kumpas tezgahlayan zihniyetten farkları yok.
İslamcılar, kendi kadrolarını yaratmak adına Atatürk’ün resminden bile rahatsız olan kurmay adaylarını Harp Okullarına yerleştiriyor.
Yerleştirdiklerinin gerçek yüzü Tuzla Piyade Okulu’ndaki skandalda olduğu gibi deşifre olunca geleceğin kurmayları olacak bu kişilere yönelik tepkileri bertaraf etmek için de “cunta” yaygarası koparıldı…
“Cunta” yaygarasıyla Atatürk düşmanlığının normalleştirilmesi hedeflendi.
Oysa “yakasına takması gereken fotoğrafı” takmayan teğmenler, yansıtıldığı gibi kendi halinde dinini yaşamaya çalışan temiz dindarlar değil.
Kim olduklarını, nerede ders alıp TSK’ya girdiklerini aşağıdaki satırlarda öğrendiğiniz de, “Biz bunları tanıyoruz” diyeceksiniz…
Hatırlayalım; geçtiğimiz günlerde Atatürk fotoğrafı takmayan teğmenle birlikte hareket eden teğmenlerin Kara Harp Okulu yıllarında alt devrelerini Nurculara bağlı bir cemaate çağırdığına dair görüntüler ortaya çıktı.
Bu bilgi sizde kafa karışıklığı yaratmasın. Aldığım bilgi o ki; Atatürk karşıtı teğmenle birlikte hareket eden teğmenler aynı cemaatten.
O cemaat, Nurcuların Med-Zehracılar kolu.
Med Zehra Vakfı adıyla faaliyet gösteriyorlar. Merkezi Ümraniye’de.
“Medrese” dedikleri Ümraniye’deki binalarında yatılı olarak kalan çocuklar, gençler var. Yatılı kalanların dışında da “ders” almaya gelen gençler var.
Ağlarına düşürdükleri gençlere “ders” adı altında Risale-i Nur okutuyorlar.
Binanın sınıf ortamına dönüştürülmüş en üst katında yine “ders” adı altında, Atatürk ve Cumhuriyete karşı beyin yıkama seansları yapılıyor.
Atatürk hakkında iftiralarla gençlerin ve çocukların akıllarını bulandırılıyor.
Cumhuriyetin yanlış olduğunu ve ülkenin şeriatla yönetilmesi gerektiğini zihinlere işliyorlar.
Bu propagandaya maruz kalan çocuklar ve gençler, düşünmeyi bir kenara bırakarak, sadece beyin yıkama seanslarında kendilerine söylenenlere inanmaya başlıyorlar.
Derslerin işlendiği yer sadece Ümraniye’deki bina değil, ev tarzı yerlerinde de aynı faaliyetler gerçekleşiyor.
O teğmenler de Harp Okulu yıllarında Ümraniye’de medrese denilen binaya gidip ders alıyorlar.
Teğmenlere Harp Okulu yıllarında kanca takıyorlar ve sonra karşımıza 10 Kasım’da Atatürk fotoğrafı takmayan, kendisine tepki gösteren silah arkadaşlarına Atatürk’e “put” diyerek cevap veren teğmenler çıkıyor…
“Biz bunları tanıyoruz” diyeceksiniz diye boşuna demedim. Burada resmen “davaları” için hainler yetiştiriliyor.
Peki Nurcuların bir kolu olmaktan öte, kim bu Med-Zehracılar?
Sıddık Şeyhanzade ve İzzeddin Yıldırım’ın başını çektiği Kürt kökenli bir grup Nurcu, Yeni Asya Grubunun Risale-i Nurlarda “tahrifat” yaptığını, Said-i Nursi’nin Kürt kimliği ve Kürtlerle ilgili söylediklerinin sansürlendiğini iddia ederek, ana akım nurculuktan ayrılıp Med-Zehra Vakfını kurarlar.
2017’de hayatını kaybeden Sıddık Şeyhanzade, on yıl FETÖ elebaşı Fetullah Gülen’le birlikte çalışmış bir isim.
Şeyhanzade ve Yıldırım’ın “abilik” ettiği grup “tahrifatsız” risaleleri yayınlamaya başlarlar.
Aynı zaman da bu grubun amacı, Said-i Nursi’nin vasiyeti olan, Van’da El Ezher’e denk bir üniversitenin kurulmasını gerçekleştirmektir.
Said-i Nursi’nin “Medresetül Zehra” adını verdiği bu üniversitenin kurulmasını gerçekleştirmek için çalışmalarını Med-Zehra Vakfının bünyesinde yürütürler.
Bu sebeple kamuoyunda “Med- Zehracılar” olarak biliniyorlar.
Med-Zehra grubu, Risale-i Nur Külliyatı’nı basmaya yetkili birkaç Nurcu akımdan biri.
1993 yılında, Fatih’te kurulan Yeni Zemin dergisinin sahibi Osman Tunç da, Zehra Vakfı’nın yöneticilerinden biriydi.
Yeni Zemin’in Genel Yayın Yönetmeni ise, AKP’li Mehmet Metiner’di. Yeni Zemin’in yayın kurulunda ise Altan Tan, Abdurrrahman Dilipak, Ali Bulaç gibi isimlerden oluşuyordu…
Yeni Zemin dergisinin teknik müdürü ise AKP'li Yalçın Akdoğan’dı!
Akdoğan bir müddet sonra derginin Genel Yayın Yönetmen Yardımcısı oldu. Yeni Zemin’de “Genelkurmay nasıl sivilleşir” gibi dosyalar kapak konusu yapılıyordu.
Yalçın Akdoğan’ın da Çözüm Süreci’nin mimarlarından biri olduğunu belirtmeme gerek yok sanırım…
Zaten Med-Zehra grubu da Kürt-İslamcı bir grup ve cemaatin abisi Sıddık Şeyhanzade çözüm sürecine açık destek vermişti…
Sizin anlayacağınız gerçekten de ordu içerisinde bir cunta, hatta cuntalar var.
Kim mi onlar?
Atatürk’ün ordusunda Atatürk’e sahip çıkanlarla, Atatürk’ten rahatsız olanlara Milli Savunma Bakanı “eşit mesafede olduğunu” ve olaya karışan “herkesin” görevinden uzaklaştırıldığını ilan ediyorsa, Atatürk düşmanı olmak ile Atatürk düşmanlarını uyarmak, aynı muameleye layık bulunuyorsa, Türk Ordusu’nda “sarıklılar cuntası” etkin demektir.
Oysa Atatürk düşmanı biri, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin doğal düşmanıdır!
Atatürk fotoğrafını takmayı reddeden sözde teğmeni orduda tutmak düşmanı içinde barındırmaktır! Hangi ordu içinde bile bile düşman barındırır?
Bir zamanlar, “Çözüm Süreci ile dağa çıkışlar daha nitelikli hale geldi' diyen iktidar, bugün ise 'Dağa çıkışı önlüyor' bahanesi ile Türk istikbalinin evlatlarını gericiliğin karanlık ini olan tarikat ve cemaatlere teslim ederken, o gerici yapılarla milli ordu da ümmet ordusuna dönüştürülüyor...