At pazarlığı (11 Mart 2016)
Geçen gün, bir televizyon kanalının, halk arasında yaptığı araştırmada bir şey dikkatimi çekti. 1980 sonrası doğan ve büyüyen, şimdilerde 30 yaş civarında olan bir kitle, ne yakın tarihini biliyor, ne de 1980 öncesi siyasi gelişmeleri. Gerçi bilmedikleri yalnız bunlar değil, coğrafya ve matematikten de haberleri yok. Her şey kulaktan dolma.
Sanki AKP iktidarı döneminde, 1923 sonrası kazınarak silinmeye çalışılmış ve ne yazık ki de başarılı olunmuş gibi. Bu konuya neden geldiğime gelince, Amerikan toplumu, iktidarda kim olursa olsun o kısacık tarihini, çocuklarının beynine kazımış durumda. İki gıdımlık tarihini, ona göre, buna göre, değiştirmez veya üzerinde oynamaz, oynattırmaz.
***
Amerikan bağımsızlık savaşı, iç savaş, başkentin kuruluşu, Beyaz Saray'a neden Beyaz Saray dedikleri, çocuklara, ilkokul, ortaokul ve lisede, döne döne okutulur. Ayrıca bizimkilerin, Türk'üm doğruyum andının, bir benzeri, "Birliğe bağlılık andı" ilkokullarda, her sabah öğrencilere, hem de Amerika'ya yeni göçmüş, bugünlerde başları belada olan Müslüman göçmenler de dahil, tekrarlatılır. Mesela neler vardır bu antta, "Amerikan bayrağına bağlılık, Tanrının birliği altında Cumhuriyetin temellerinin oturduğu herkese adalet ve özgürlük kurallarına bağlılık" var. Yani tek adama bağlılık değil, sisteme ve özgürlüklere bağlılıktır öğretilen. Aynı biz değil mi?
Şimdi bu kurallar ışığında, ABD Başkanlarından Ronald Reagan'ın, geçen hafta ölen eşi Nancy Reagan konusunda, sokaklarda yapılan röportajlara bir bakın. Bundan 30 yıl önce "First lady" olan bayan Reagan'ı, hemen hemen tanımayan ve hakkında iyi veya kötü bir şey söyleyen kimse çıkmadı. Çok merak ediyorum, Süleyman Demirel'in eşi Nazmiye Hanım veya Bülent Ecevit'in eşi Rahşan Hanım için, bu seksen sonrası gençlik ne söyleyecek? Bu gençliğin bu duruma gelmesinin sebebi, biz ana babalar mı, yoksa çağın getirdiği teknoloji mi, henüz karar verebilmiş değilim.
***
Sevgili okurlar, Türkiye ile AB arasında yürütülen Suriyeli mülteci pazarlığı konusu, bana Washington'da yapılan, Irak pazarlıklarını hatırlattı. Diplomasiye, "at pazarlığı" terimiyle giren konu, 14 Şubat 2003 tarihinde Beyaz Saray'da, Oval Ofis'te cereyan etmişti. Türkiye'de Abdullah Gül Başbakan'ken, toplantıya zamanın Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış ile Devlet Bakanı Ali Babacan katılır. Oval Ofis'te, Başkan Bush ile Türkiye'nin Körfez'deki kayıpları pazarlığı yapılır. Amerikalı başkan bu işten hoşlanmayıp, durumu Teksas'da yapılan at pazarlığına benzetir.
Hatırladığım kadarı ile, o tarihte Türkiye istediği miktarı alamamıştı. Daha sonra da yıllarca Türkiye, ABD'den para istemiş, ne hikmetse para gelmemişti. Bu günlerde, Brüksel'de AB liderleri ile yapılan görüşmeleri de, bu yüzden "At pazarlığı" olarak tanımlanıyor. Bu arada Başbakan kalkıp, bir Yahudi fıkrasını da, Kayseri fıkrası diye anlatmaz mı. Koptum. Sınırları delik deşik, kara suları neredeyse karaya vuran bir ülkenin yetkilileri hâlâ kalkıp, mangalda kül bırakmayan nutuklar atabiliyor.
Hani Avrupa ile vizeler kalkıyordu ya. O zaman da söylemiştim, şimdi de söyleyeyim kalkmıyor. Hani bizimkilerin, Suriyeliler için istediklerini ileri sürdükleri 3 milyar Euro var ya. İşte o da bizimkilere değil, doğrudan harcamalara akıtılacak. Hem de taksitler halinde. Artık ABD'nin en çok satan gazeteleri, sürekli bize saldırıyor. Amerika'daki Türk kamuoyu, başka konuda endişeliyken, ağalar hâlâ Obama ile görüşme peşinde. Biliyorsunuz, Nisan ayı geliyor. Bu sene artık Türkiye'nin Washington'da, adam gibi bir lobi gücü olmadığı için hayırlısı ile yakında Ermenilerin katili de ilan ederler. Yani soykırımı tasarısını nasıl ve hangi şantajla durduracaklar göreceğiz.
***
Bu arada söz Amerika'dan açılmışken, dünyaya liderlik eden bir ülkenin başına, nasıl Trump gibi sapıklar geçmeye hazırlanıyor görüyoruz. Karşısında Demokrat Parti adayları arasında ise kocasının seks skandalına, iktidar ve koltuk uğruna sessiz kalan bir kadının liderliğini izliyoruz. Gördüğünüz gibi dünya nereye gidiyor anlamak mümkün değil.