Asgari ücretin en az yüzde 12 artması gerekir

Asgari ücretin ne olacağına “Asgari Ücret Tespit Komisyonu” karar veriyor. Bu komisyonun çoğu, hükümete bağlı bürokratlar, işveren temsilcileri ve işçi temsilcilerinden oluşur. Oy çokluğu ile karar verir. Bu temsilcilerden üçte ikisi, devlet ve işveren temsilcilerinden olduğu yani veren tarafından olduğu için, bunlar asgari, ücreti daha düşük tutmaya çalışırlar. İşçi temsilcileri, yani zam alacak olanlar ise azınlıktadır. Hiçbir zaman işçi temsilcilerinin istedikleri asgari ücret verilmedi. Bu nedenle hep uyuşmazlık oldu. Bu defa da Türk-iş katılmadı. Yine de asgari ücret tespit edildi.
Aslında, asgari ücret tespiti, yalnızca işçikler için yapılmıyor. Vergi matrahının tespiti için de asgari ücret tespiti gereklidir. Yine tespit edilen asgari ücret, Türkiye de hayatta kalmak için gerekli asgari harcamaların neler olduğunu ve bunun için en az harcama miktarını tespit etmek anlamına geliyor.
Bu nedenle, asgari ücretin tespitinde tarafsız ve objektif kurumları da işin içine katmak gerekir. Yine işçi temsilcileri için, belirli oy mutabakatı aramak gerekir. Aksi halde işçi temsilcileri lüks olsun diye bu komisyonda olacaklardır. Hiçbir zaman bir toplumsal mutabakat oluşmayacaktır.
Asgari Ücret Tespit Komisyonunun iki görevi olmalıdır... Birisi asgari geçim için gerekli harcamanın tespiti... İkincisi ise asgari ücretin tespiti.
Asgari ücretin tespiti, asgari ücreti hedef enflasyon kadar artırarak, işçinin satın alma gücünü korumak şeklinde yapılmaktadır. Bu anlamda, mutfak enflasyonu her zaman ortalama enflasyonun üstünde olmakta ve işçi kaybetmektedir. Varsayalım ki işçi satın alma gücünü korudu.. Yeterli değil. Zira işçiye, ekonomik büyümeden ve verimlilik artışından da pay vermek gerekir.
Örneğin, 2010 yılı için büyüme hedefi yüzde 3.5’tir. Yani, 2010 yılında üretim faktörleri, daha çok katma değer yaratarak, milli geliri reel anlamda yüzde 3.5 oranında artıracaklar. Bu artıştan işçilere pay vermez isek, işçinin hakkını, sermaye sahipleri ve bankalara aktarmış oluruz. Doğrusu, işçilere de bu artıştan aynı oranda, yüzde 3.5 farkı vermektir. Vermeyen hükümetler, işçinin hakkını gasp ederek, diğer faktör sahiplerine aktarmış olurlar. Gelir dağılımı bozulur, zengin fakir farkı artar.
Her ekonomide her yıl verimlilik artışı olur. Türkiye’de ortalama yüzde 3 ile yüzde 6 arasında verimlilik artışı oluyor. Yani bir işçi bu sene 100 birim mal üretiyorsa, önümüzdeki sene 103 veya 106 birim mal üretiyor. Doğrusu işçiye verimlilik artışından da pay vermektir.
Özet olarak, 2010 yılı için, asgari ücretin en az yüzde 12 oranında artması gerekirdi. Oysaki artış yüzde 5.2’dir.

2010 yılının ilk yarısında asgari ücret ve kesintiler şöyle olacaktır:
Brüt asgari ücret .................729.00
İşçi vergi payı ....................151.99
İşveren vergi ve prim payı.....156.74
Net ücret...........................577.01
İşyerine maliyeti .................885.74 liradır.

İşçinin eline geçen toplam maliyet olan 885.74 liranın 557.01 lirasıdır. Vergi ve pirim tutarı ise 329 liradır. Yani istihdam üzerindeki yükler yüzde 37’dir.
Asgari ücret, asgari yaşama göstergesidir. Bu ücretin tamamını vergi dışında tutmak gerekir. Ayrıca istihdam yükünü yüzde 25 düzeyine indirmek gerekir. Bu takdirde, 8.5 milyon kayıt dışı çalışanın en az yarısı kayıt altına alınır. Devlet, daha düşük vergi ve prim alır ve fakat daha çok çalışandan alır. Geliri düşmez, tersine artar.

Yazarın Diğer Yazıları