Arınç, Çelik, itiraf ve terör
Dolmabahçe görüşmeleri, "çözüm süreci", "MİT TIR'ları", "Paralel Yapı soruşturmaları", "adil yargılama", vb. konularında Bülent Arınç açıklamalarda bulundu. Eğer bu sözleri Arınç, Başbakan Yardımcısıyken etmiş olsaydı bunun hem anlamı hem bir değeri hem de etkisi olabilirdi. Etkisiz eleman durumuna düştükten sonra yapılan bu açıklamaların çok da karşılığı yoktur.
Kozmik odaya giriş ve suikast komplosu!
Arınç hükümetten ayrıldıktan sonra şöyle diyor: "Hâkim ve savcılar 'meslekten çıkarılırsın, verilen talimatlara uymazsan başına neler gelir' denilerek insanlara maalesef ceza veriliyor" iddiasında bulunuyor. Dolmabahçe görüşmelerinden Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın haberinin olduğunu iddia ediyor.
Halbuki bu tür iddialar yalnız bugüne özgü değildir. Arınç'ın Başbakan Yardımcısı olduğu dönemlerde Balyoz ve Ergenekon davalarıyla ilgili olarak hukuk faciaları yaşanırken Arınç'ın hiç sesi çıkmamıştı. Uyduruk suikast iddialarının ve ardından kozmik odaya girişin de öznesi Arınç'tı.
Çözüm süreciyle ilgili olarak şu sözleri de bir süre önce Arınç sarf etmişti: "Terör örgütü eylem yapmadıkça biz de operasyon yapmayacağız düşüncesindeydik... PKK çözüm sürecini 'yeniden güçlenmek, silahlanmak, serhildan için fırsat kollamak, devrimci halk ayaklanması için uygun ortamı bulmak amacıyla sinsi bir biçimde kullandı.' Halkın kendilerine 'teröristler silahlarıyla her gün köylerde ama siz bunlara bir şey yapmıyorsunuz' diye yakındığından da söz ediyor. Hatta, üzerinde silah olan PKK'lı teröristler karakolun önünden geçiyorlar, onlara el sallıyorlardı. Asker de onlara hiçbir şey yapmıyordu, durum biraz böyleydi..."
Arınç hem öyle hem böyle!
Bu sözlerin sahibi olan Arınç şimdi şöyle diyor; "PKK'nın silah depoladıklarına dair istihbarat gelmedi. Böyle bir şey duymuş olsaydık, hem bunu gündeme getirir hem bunun tedbirinin alınmasını isterdik." Arınç bir öyle bir böyledir.
Arınç, kentleri silah, patlayıcı deposu haline getiren, hendek, barikatlarla dolduran ve kan dökülmesine neden olan "çözüm süreci"ne ihtiyaç olduğunu söylüyor. Şu cümleleri o kurmuştur: "Yeniden çözüm sürecine mutlaka ihtiyaç olduğuna dair kanaatim var. Hükümet kanadı bu işi götürmelidir. Hiçbir sorumluluğu olmayan kişi veya kurumla bu iş yürürse hesap sorulamaz hale gelir."
Dökülen onca kanın, gözyaşının; verilen onca şehidin ve gazinin; yakılan onca cami ve okulun nedeni olan çözüm süreci gafletidir. Yeniden çözüm süreci istemek, PKK'yı sıkıştığı kapandan kurtarmak anlamına gelmektedir.
Bir itiraf da Hüseyin Çelik'ten
AKP'nin eski kurmaylarından olan Hüseyin Çelik ise şunları söylüyor: "Çözüme giden yolu bozmamak adına ve tamamıyla iyi niyetle, valiler, kaymakamlar, savcılar, hakimler, polis, asker, jandarma ve korucular, PKK'nın yapıp ettikleri karşısında öyle ki elleri kolları ilişkili sabrın hudutlarını zorlayarak beklediler... Sur'da Diyarbakır için bir fark yoktur. PKK, ağır silahlarıyla gelip metropol bir şehre yerleşmişse bunda kendisi için ders ve sorumluluk çıkaracak pek çok 'görevli' olmalıdır."
EMASYA protokolü uyarınca, Şubat 2010'a kadar gerekli görüldüğü takdirde şehirlerdeki olaylara valinin izni olmadan müdahale edilebiliyordu. Ancak EMASYA protokolü yürürlükten kaldırılmasından sonra şehirlerde operasyon yapabilmek için valilikten izin alma şartı getirildi.
Operasyon yetkisi valilere verilmesinden sonra durum şöyledir: TSK, sadece 2014'te bugün terör eylemlerinin yaşandığı kentlerden Şırnak'ta 110, Hakkâri'de yaklaşık 100 ve Tunceli'de de 80 civarında müdahale talebinde bulundu. 2014'te üç ilde yapılan yaklaşık 290 operasyon talebinin yalnız sekizine valilikler izin verdi. Operasyon izni verilen olayların terör örgütüne ağır darbe indirecek türden değildi.
Bugün kentlerdeki terörist direnişinin neden aylarca sürdüğü Çelik ve Arınç'ın itiraflarında saklıdır.