Aralarında kara kedi var

İşte ‘pati’ izleri!
Ahmet Hakan, Abdullah Gül ile Tayyip Erdoğan’ın arasının açık olduğunu ispatlamak için delil topluyor

Ne oldu da küstüler, nasıl oldu da birbirlerinden hoşlanmaz hale geldiler...
Bilmiyorum...
Ama araya “kara kedi”nin girdiğinin fazlasıyla farkındayım...
Olay şu:
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile Başbakan Tayyip Erdoğan’ın arası fena açık...
Soğuk savaş var aralarında...
“Nereden çıkarıyorsun?” diye soracak olursanız...
Dört adet kapı gibi kanıt sunabilirim:
BİR: The Economist’te çıkan zehir zemberek Tayyip Erdoğan karşıtı analizin arkasındaki isim, Abdullah Gül’e yakınlığı dillere destan olan Amberin Zaman’dır...
İKİ: Başbakanlık tarafından akreditasyonu iptal edilen bir meslektaşımız, akreditasyon tartışmalarının dumanı tütmeye devam ederken, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün uçağında, hem de büyük bir hüsnü kabulle ağırlandı...
ÜÇ: Tayyip Erdoğan’ın öfkesini çeken “Obama gibi geldiler / Bush gibi oldular” açıklamasını yapan isim tartışmasız Gül’e yakın duran Fehmi Koru’dur...
DÖRT: Ortak özellikleri Abdullah Gül’e yakınlık olan bazı isimler, Batı basınında Erdoğan karşıtı yazıların çıkmasına vesile oluyorlar... Ancak bu isimler, hükümet ile laik kesim arasındaki ilk kırılma noktasının “Abdullah Gül’ün Çankaya inadı” olduğunu ustalıkla gizlemeyi de başarıyorlar...

++++++

“Bol dalAveralI” polİsİye romanlarI gerçekle karIŞtIrIyor olmalI:
Korkmayınız Mr. Öz!
Fehmi Koru’nun seri üretim gücünü nereden aldığını merak ederdim.
Sanırım artık biliyorum. Sağolsun sadece çift meslekli gazetecileri değil, türlü komplo teorisi ve kehanetinin kaynağını da deşifre etti...
“’1 numara, beklendiği gibi bir asker değil de söylendiği gibi bir işadamı çıkarsa, ’Ergenekon’sanıldığı gibi bir ’yarı-militer’örgüt değil de bazı dengesiz eski askerleri de kullanan daha farklı bir yapılanma ise bu sizleri şaşırtır mı?
Şaşırtmamalı. ” diye yazdı önceki gün.
Aynı yazıda, hakkında en az 5000 sayfalık eleştiri ve tartışma kaleme alınan, 2455 sayfalık iddianamenin sahibi olan “cesur” ve “titiz” savcıya “Türkiye’nin üzerindeki karanlık sayfaları kaldırma” misyonunu hatırlatarak, “tam yol ileri” dedi.
Bir gün sonra da Taha Kıvanç köşesinde Erol Üyepazarcı’nın ’Korkmayınız Mister Sherlock Holmes’ adlı kitabını tanıttı.
Altına şu notu düştü:
“Okuma zevkim polisiyelerle tanıştıktan sonra derinleşti; yazma hevesimi de bu alanın öncü kalemlerini okumama borçluyum.”
Bu kitaplarda yer alan, kendi deyimiyle “sık kullanılan daleveralar” Koru’yu epey etkilememiş mi?
Ne dersiniz?


++++++


Ve mutlu son:
Engin içinden anırdı

Herşey 4 Kasım 2007 günü başladı...
Engin Ardıç, Akşam Gazetesi’ndeki köşesinde, Hilary Clinton’un, hakkında çıkan lezbiyen söylentilerinden sonra Demokrat Parti’den başkan adayı olma şansının kalmadığını yazdı. Ardıç’ın bu yazıya, Clinton’un en yakın rakibi gibi gözüken Barrack Obama’ya da şans tanımadığını eklemeyi ihmal etmedi. Ardıç’a göre Obama’nın aday olma, hele hele başkan seçilme ihtimali öyle imkansızdı ki, “Adı Hüseyin olan biri ABD Başkanı seçilirse Taksim’de anırırım” demekte sakınca görmedi.
Gel zaman, git zaman TMSF Ciner Grubuna ait Sabah’a el koydu. Engin Ardıç, ‘Akşam’dan Sabah’a 500 bin YTL’yi’ cebe indirdi.
Çok, yetim ahı aldı...
Tam bir yıl sonra, 4 Kasım 2008 günü Amerikalılar sandık başına gitti. “Allahın sopası yok” derler ya, herhal o misal bir ceza reva görüldü Ardıç’a.. ’Adı Hüseyin olan Obama’, artık ’seçilmiş Amerikan Başkanı’ydı’..
Yüksek perdeden kalem sallamaya alışmış Ardıç’ın lugatında, ’cezamız neyse çekelim’ cümlesinin olmadığını fark eden odatv.com, bir yıl önceki Akşam Gaztesi’ni gün ışığına çıkarma gereği hissetti. Ardıç, iddiası gün gibi ortadayken, o satırları yazan kendisi değilmiş gibi, ’adı Hüseyin olan Obama’nın, ’sapına kadar Amerikalı’ olduğunu anlatmaya kalkışmaz mı?
“Alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste” fırsatçılığı yapmadık. Onun yerine gazetecilik mesleğinin güvenilirliğinin sarsılmaması için, ’orada dur’ dememiz farz oldu. Ve, Ardıç’ı ’sözünü tutup anırmaya’ davet ettik...
Çağrımız, camiada kısa sürede yankı buldu. Baktık olay büyüyor; Ardıç’ın anırmasını bekleyenler çığlaşıyor... Meselenin takipçisi olmaya soyunduk. Anırır da duymayız, haksızlık ederiz korkusuyla, dişimizden tırnağımızdan arttırdığıklarımızla ’Anırma Takip Timi’mizi kurduk. Çıkabilecek ’şaibe’ iddialarına önlem olarak, konunun bilirkişisi Karakaçan Bey’i timin başına getirdik...
Don Kişot’un yol arkadaşı Sancho Panza’nın eşeğinden, Nasreddin Hoca’nınkine, Keloğlan’ınkinden, Shrek’in rehberine, Bremen Mızıkacılarından, İran’a kadar dünyanın bütün eşekleri Ardıç’a moral motivsayon sağlamak için seferber oldu. Bu dünya çapında bir organizasyondu, ve “basında güven” tesisi uğruna şu kriz ortamında maddi manevi büyük fedakarlıklar yaptık...
Emeği geçen herkese sonsuz teşekkürü borç biliyorum.
Ve nihayet;
Engin Ardıç’ın Seyir Defteri... 1 Aralık 2008, 27. Gün...Sabaha karşı 03.00 sularında Engin Ardıç’ın konutuna bir ışık huzmesi çökmüş... Karakaçan Bey’in olay yeri incelemesinde vardığı kanaat, Engin’in içinden anırdığı yönünde... Söz konusu huzme de, doğruluk yoluna girmeye niyetlendiğinin işareti diye rivayet edilirmiş... Niyet herşeyden önemli! Madem, içinden de olsa anırdı, biz de eşek değiliz ya, saçı sakalı ağarmış koskoca Ardıç’a ’Midas’ın kulakları eşek kulakları’ muamelesi yapacak değiliz... Taksim’e gidip, bir sesin anırma olarak kabul edilebilmesi için gerekli olan tonu, desibeli tutturamasa da, ’anırdı’ kabul edelim, insanlık biz de kalsın...

++++++


Sen nereden biliyorsun?
Radikal Yazarı Avni Özgürel Sabah’tan Ecevit Kılıç’a konuşmuş:
“MİT’in paraları İsviçre’de kumarhane’de batırıldı, barlarda pavyonlarda yendi” diyor. İsim isim vermiş. İnsan sormadan edimiyor:
Sen nerden biliyorsun, yanlarında mıydın?
Açık söylemek gerekirse, “Güney’i MİT deşifre etti, Veli Küçük Hizbullah’ı kurmuş ötesi var mı” gibi dayanağı muaallak olan ama mutlak doğruymuş gibi ifade edilen iddialar, üsubu bakımından beni korkuttu.
Umarım yeni bir Tuncay Güney vak’asıyla karşı karşıya değilizdir!

++++++


Komiseri kim koruyor?
Emrullah Uslu adını bir kez daha hatırlatalım. Taraf gazetesinde yazan Uslu, Polis Akademisi mezunu bir komiser. Halen devlet memuru ancak yaklaşık sekiz yıldır yurtdışında yaşıyor. Devlet memuru kanununa göre birinin bursla yurtdışında kalmasının izni azami dört yıl. Ancak Uslu tam sekiz yıldır Amerika ve Kanada’da. (Tuncay Güney de Kanada’da yaşıyor, ek bilgi.) Bu durumda da kanun açık: Emrullah Uslu’nun ya MİT mensubu olması gerekiyor ya da Başbakan’dan özel izin alması. Emrullah Uslu’nun Amerika’da seçtiği yer de ilginç: Utah. Utah, Türkiye’de tartışılan bazı bilgi ve belgelerin kamuoyuna sızdırıldığı yer. Odatv.com’da çıkan bir habere göre Emrullah Uslu orada okuduğu yıllar boyunca etrafına “Ben MİT’ten bursluyum” diyormuş. Utah’tan sızan bilgiler Genelkurmay’ında dikkatini çekti ve Uslu adına Askeri Savcılık soruşturma başlattı. MİT, geçen hafta bu iddialar üzerine Tuncay Güney olayı patlamadan önce uzun sessizliğini bölerek Emrullah Uslu’nun kendileriyle ilişkisi olmadığını söyledi. Sadece bu kadar. Ama Emrullah Uslu’nun neden sekiz yıldır yurtdışında olduğunu öğrenemedik.
* Oray Eğin / Akşam


++++++

MİNİ YORUM
Din, inanç, dil, şive... Kavramsızlık!

Said Yazıcıoğlu, “Diyanet, her Müslüman gibi Alevileri de temsil eder” diyebilecekken “Alevilik din değil, Diyanet’te temsil edilemez” dedi. AKP’nin açılımı Aleviler’e açılamadan içine kapandı. Devlet, inancı, ibadet biçimi, evinde, köyünde öğrendiği kelimeleri ne olursa olsun her vatandaşını anlamak ve kendini ‘gemileri yakmadan’ anlatmak zorunda değil midir? Bu kavramlar üzerinde uzalaşmadan, dini, dili devlet poltikası içinde nasıl konumlandırdığınızı netleştirmeden mümkün olabilir mi?
* Selcan TAŞÇI

Yazarın Diğer Yazıları