Anadolu Filistin olmadıysa…
Son söyleyeceğimi ilk baştan söyleyeyim: Eğer Anadolu Filistin olmadıysa bunu Mustafa Kemal Atatürk ve onun Kuvayı Millici yoldaşlarına borçluyuzdur.
Her Türk vatandaşı her sabah kalkınca ne güzel, özgür ve barış dolu bir ülkeye uyanabildim diye onları minnetle anmalıdır.
Dükkânının kepengini pazarda sergisini açan, tarlasına ahırına çiftine çubuğuna varan vatandaşlarımız özgür bir ülkede Cumhuriyetin güvencesinde işine gücüne bakabildiği için onlara minnettar olmalıdır.
İnsanlar evlerinin barklarının gecenin bir nısfında bombalar ile yerle yeksan olacağından, yanıp yıkılacağından korka korka uyumuyorsa daima o kahramanları anımsamalıdırlar.
Camide namaza, Cem evinde ceme, Kilisede Havrada duaya duranlar ne güzel, özgür ve laik bir ülkede tanrıma yakarabiliyorum diye Kara Kalpaklı kahramanlara bir kere daha şükretmeli ve onlara da dualarını göndermelidir.
Bakın Filistin’de yaşananları görüyorsunuz 70 yıldır insanlar din, mezhep ve etnik bölünme temelli kavgalarda birbirini boğazlayıp duruyor.
Yıllardır Filistin’de ve sadece Filistin’de de değil Orta Doğunun neredeyse tamamında kan gövdeyi götürüyor, ortalık yangın yeri, çoluk çocuk, kadın kız kanlı bir bataklıkta umutsuzca debelenip duruyorlar.
Ortadoğu’da birçok ülkede insanlar diktatörlerin ya da kralların demir yumruğunu tepesinde hissediyor, insan hak ve özgürlüklerinin esamisinin okunmadığı ülkelerde baskı altında yaşamak zorunda kalıyor.
Bakınız 100 yıl kadar önce Osmanlı İmparatorluğu 1. Dünya savaşında yenilip Sevr Anlaşmasını imzalayarak teslim olduğu zamanlarda Anadolu gerçekten de çok vahim bir haldeydi.
Savaşlar sonucunda perişan olmuş, yok yoksul düşmüş son derecede cahil bir kitle etnik ve dini olarak aşırı bölünmüş bir vaziyetteydi.
Üstelik bu etnik ve dini guruplar arasına yüzyıllara dayanan kan davaları da vardı.
Türk, Kürt, Ermeni ve Rumlar zaten silah silaha çatışmaktaydılar.
Ülkede Müslüman, Hristiyan ve Yahudi halklar her biri kendi dininin kavgasını veriyordu. Dahası her birinin arkasında da büyük abiler vardı; Rusya, Amerika, İngiltere, Fransa, İtalya, Almanya, Yunanistan ve bilumum emperyalist hayaller gören güçler etkili oldukları etnik ve dini kesimleri kışkırtıp duruyordu.
Osmanlı’dan kalma Sünni Alevi, Türk Kürt çatışması en önemli toplumsal fay hattı olarak patlamaya hazır bir barut fıçısı gibi oracıkta durup duruyordu.
Dahası hilafet ve saltanat yanlısı feodal yapılar, aşiretler, şeyhler şıhlar, tarikat ve cemaatler hem bir biri ile kanlı bıçaklıydı ve hem de Kuvayı Milliye güçlerine düşmanlık güdüyorlardı.
Memleket dört bir yan düşman ülkeler ile çevrilmiş ve ülkenin hemen her karış toprağı emperyalist güçlerin işgali altındaydı.
Yani bugün Filistin’de yaşananları misliyle doğuracak her türlü koşul fazlasıyla mevcuttu.
Üstelik emperyal güçler açısından boğazları kontrol eden Anadolu jeostratejik olarak Filistin’e göre çok ama çok daha önemli bir bölgeydi.
İşte Mustafa Kemal Atatürk ve yoldaşları bu kadar karmaşık, çatışmacı ve riskli bir toplumsal yapıda insanları bir araya getirerek milli egemenlik ilkesi üzerine bina edilmiş yepyeni bir devlet kurmayı başarabilmiştir.
Açıkça söylemek gerekirse Osmanlı bakiyesi kullardan milli egemenlik hak ve özgürlüklerine sahip eşit vatandaşlar yaratan, yeni bir cumhuriyet kuran Milli Mücadele ve Türk Devrimleri dünyada eşi çok ama çok az görülebilecek bir başarıdır.
Az biraz bilgisi, vicdanı ve izanı olan kişilerin bu mucizevi başarıya hayran olmaması, minnet duymaması mümkün değildir.
Bu ay Cumhuriyetimizin 100. Kuruluş yıldönümünü kutlayacağız, Filistin’de yaşananlar hem bize ve hem de tüm dünyaya ibret olmalıdır.
Bu yaşananlara bakıp Cumhuriyet’in bize kazandırdıklarının kıymetini anlamalı, başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere Cumhuriyetimizi kuran kahramanlara ne kadar çok şey borçlu olduğumuzu bir kere daha idrak etmeliyiz.