Amerika sakın görmesin!

Bunca danışman ne işe yarar anlamadım ki ben...
Sen kalk Vietnam’a git... Hadi gittin! “acı hatıralar”la dolu olan başkent Hanoi’de tura çık... Hadi çıktın! Şart mıydı molayı Ho Chi Minh meydanında vermen? Hadi bir hatadır oldu, onu da yaptın;
İnsan, hele de ABD’nin Orta Doğu’da sakız gibi lider çiğnediği şu günlerde, gidip de komünist liderin mezar anıtı önünde poz verir mi Allah aşkına?
Hadi bu “suç”u da işledin; delil bırakma bari olay mahalinde!
Ah şu danışmanlar!
İnsan tez elden bir “Lenin’i ölü olarak görmek çok güzel” benzeri aklama demeci verdirmez mi Bülent Bey’e!
Ah Bülent Bey ah!
Bir kişi de mi söylemedi size bu fotoğrafın, mazallah değme Ümraniye deliline taş çıkartabilecek derecede güçlü bir “darbe belgesi” olduğunu!
Öyle Kaymakam Kemal Bey anıtı önünde poz vermeye de benzemez Ho Chi Minh’i arkasına alıp sırıtması insanın ha!
ABD, bugün bile hala Hollywood eliyle “öcü”leştiriyor kendilerini... Bugün bile hala, çuval dolusu para harcıyor, kendi toprağının 190.000 km. uzağında ne işi olduğunu izah edebilmek için toplumuna...
Sen de git, ABD’nin Vietnam’da çarşafa dolanmasının müsebbibi olan, ABD emperyalizmine karşı Rusya-Çin bloğundan yana duran adamın hatırası önünde eğil saygıyla!
Bir kalemde çiziği yer, “Avrasyacı” ilan edilirsin valla..
Sonra ver elini...
Neyse ben söylemeyeyim gerisini!
Bak bu hem kulağına küpe, hem de bizden sana son kıyak olsun:
Ho Chi Minh’in karşısında eğilen son liderin; Güney Vietnam’lı Diem’in kaderi; tıpkı Mübarek’inki gibiydi...
ABD’nin her dediğini yapması yetmedi devrilişini önlemeye!
Demem şu ki;
O önünde sırıtarak poz verdiğin Ho Chi Minh var ya, öyle yazıldığı gibi okunmaz okyanusun öbür yakasında...
“Gerilla”dır o ABD’nin lugatında... “Vietkong”dur... “Binlerce askerinin boğulduğu bataklık”tır... “31 bin kayıp”tır...
Dolayısıyla önünde hatıra fotoğrafı çektirmeyi değil hatırasını mümkünse zihinlerden silmeyi tercih eder ABD Minh’in!
Hele ki Orta Doğu’daki kuklalara “kötü örnek” olma ihtimali bulunan şu günlerde...
Aman diyeyim; derhal kaldırt servisten, “facebook”lara koyarlar, dünyaya yayarlar; ABD sakın görmesin “Vietnam Hatıranı”...

+++

Toroslar’a meydan okuyan genç adam

“Sen haberimi yapmadan ölmem” diye mesaj atmış Hakan... Hakan kim mi? Yüzünü belki milyon kere gördüğümüz ama kim olduğunu sormayı ancak bir uçurumun kıyısında akıl edebildiğimiz sayısız insandan biri. Hani şu tanıştıktan sadece bir hafta sonra yeniden karşılaştığınızda “pardon tanışıyor muyuz” dediklerinizden.
Sonra bir gün... Günün geceye döndüğü saatlerde. Toroslar’ın kıvrımları arasında mesela... Mesela kırmızı ışıkları gelincikleri andıran siyah araçlar ilerlerken uçurumun kıyısında... Ani bir frenle dikkat kesildiğiniz acının yüzü Hakan... Dinlemeyi beklediğin türkü yerine ağıt anonsu geceyi yaran: “Durmayın, ambulans gelecek!” “İzlenim” diye günlerce yüzlerindeki umudu yazdığın insanların canhıraş çırpınışı...
Dedim ya mesaj atmış, “haberimi yapmadan ölmem” diye... Utandım. “Ölseydi” kimbilir ne meşhurdu şimdi; boy boy fotoğrafları yayımlanacaktı “MHP konvoyunda hayatını kaybeden genç” diye... Ya bu berbat kaza anı hiç yaşanmasaydı; devrilmeseydi o araç, o uçuruma... Hakan’ın bir hikayesi yokmuş gibi davranmaya devam mı edecektik... Yok olana kadar varlığının anlamını anlatmaya değer bulmayacak mıydık? “İlkokulda gazete yöneten, lisede haber sunan ve şimdi MHP’nin her türlü organizasyonunun sunumunu yapan bir genç adam vardı orada” demeyecek miydik hiç!
Elbette demeyecektik...
O kazadan bir gece önce, güzel türkü söylediği rivayet edilince “Iğdır’ın al elması”nı istedim Hakan’dan. Garipsedi; “Doğduğun yer neree, Iğdır nere?”
“Rumeli’nin yürek sancısı var” dedim Kafkaslar’ın nağmelerinde...
“Söz” dedi... Sözünü tutmuş; hasta yatağından attığı mesajın sonuna istediğim türküyü de eklemiş Hakan! Ben de sözümü tutuyorum; ölmesini beklemeden not düşüyorum tarihe Hakan Cem Küçükoğlu diye hayli kabiliyetli bir adamın var olduğunu...

+++

Senin yüzün kızardı mı

Bugün yazarı Gülay Göktürk, Balyoz davasında yargılanan askerleri kahraman gibi gören eşlerinin yüzlerinin kızarması gerektiğini ileri sürmüş.
Sanki “Londra’da “çocuk pornosu kaseti arayan hayali kahraman”ın kocası olduğu iddia edildiğinde, “insanların sübyancı olma hakkını savunan” bir eş olarak kendi yüzü kızarmış gibi...

+++

‘Yandaş’ yazılır; ‘yalaka’ diye okunur

Birileribir yandaş gazetecinin eline Soner Yalçın’ın CHP’ye yazdığı mektubu tutuşturunca iktidar yandaşları (ben “yalaka” demeyi daha doğru buluyorum, nezaket gereği “iktidar yandaşı” diye yazacağım ama siz “yalaka” diye okuyun) mal bulmuş Mağribi gibi mektubun üzerine atladılar. CHP de kendisine yandaş TV tezgâhlıyormuş, CHP’nin de yandaşları varmış!.. Aradaki nicelik farklarını ne edeceğiz!

***

1a) Başbakan’ın bir emri ile Türkiye rekoru kırılarak bir holdinge 2 kamu bankası toplam 750 milyon dolar kredi açıyor. Bu kredi ile Türkiye’nin en etkin TV ve gazetelerinden birisi satın alınıyor. İktidarın emrine veriliyor.
1b) CHP’nin Halk TV’si ise maddeten yerlerde sürünüyor.

***

2a) İktidarın yandaşları TMSF’den, daha doğrusu milletin cebinden bol sıfırlı transfer paralarını utanmadan ve sıkılmadan kendi ceplerine indiriyorlar. İkinci sınıf iktidar yandaşları da TMSF’nin TV’si Cine-5’e hiç seyredilmeyen programlar yapıp, haftalık harçlıklarını çıkarıyorlar. Birinci sınıf yandaşlar ise babalı-oğullu yine hiç seyredilmeden programları ile TRT’den besleniyorlar. Özel yandaş TV’lerde böğürerek, ağzından tükürükler saçarak program yapanlar ise ayrı bir kategori.
2b) CHP yandaşlığına soyunanları ise uyarıyorum. Ay başlarında maaş almakta zorlanabilirsiniz.

***

3a) İktidar yandaşları Cumhurbaşkanı’nın, Başbakan’ın özel uçağına binip dünyayı gezince piyasaları artıyor, işadamları onlara ayrı bir ihtimam gösteriyor.
3b) CHP’nin seçim otobüsüne binen CHP yandaşları Anadolu’da dolaşırken iş adamlarının “aman uzak durayım, ne olur ne olmaz!” dedikleri gazeteciler haline geliyorlar.

***


4a) İktidar yandaşları tam bir basın özgürlüğünü ciğerlerine çekiyorlar. İstedikleri belgeyi yayınlasınlar, “Bu belgeyi nereden buldun?” sorusu ile karşılaşmayacaklarını biliyorlar. İstedikleri küfrü etsinler “kişisel kanaatlerini belirtmiş” olacaklar.
4b) CHP yandaşları her an “CHP=Ergenekon” denklemi çerçevesinde Silivri’yi boylayabileceklerini hiç akıllarından çıkarmasınlar. İkametgah senedi dahil evlerinde, işyerlerinde, çantalarında hiçbir belge taşımasınlar.
Cüneyt Ülsever / Hürriyet

+++

Aaaa! Orta Doğu haritası değişiyor

Arap ülkelerindeki ayaklanmalara “demokrasi mücadelesi” diyen medya geç uyandı

Biz Büyük Orta Doğu Projesi (BOP) deyip geçiyoruz ama; bu projenin tam adı “Genişletilmiş Orta Doğu ve Kuzey Afrika Bölgesi ile Müşterek Bir Gelecek ve İlerleme İçin Ortaklık İnisiyatifi...”
Projeyi dünyaya ilk duyuran kişi ise Amerika Birleşik Devletleri’nin 43. Başkanı George W. Bush...
Projenin amacı; petrol zengini Müslüman ülkelere demokrasi ihraç etmek, bölgenin kontrolünü ele geçirmek ve bu zengin pazarların serbest rekabete açılmasını sağlamak...
Proje, Batı’da Fas’ın Atlantik kıyılarından, Doğu’da Pakistan’ın kuzeyindeki Karakurum yaylalarına... Kuzey’de Türkiye’nin Karadeniz kıyılarından, güneyde Aden ve Yemen’e kadar uzanan bir bölgeyi kapsıyor... Projenin bizim için önemi ise, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın “Eş Başkan” ilan edilmesi...
Ve daha sonra AKP yöneticileri tarafından yalanlansa da, kendisinin bunu tam 34 farklı yerde yaptığı konuşmada gururla ifade etmesi...

***


BOP’un, ABD’nin Müslüman ülkelerini dönüştürmeye yönelik bir operasyon planı olduğunun anlaşılması üzerine Başbakan Erdoğan, 13 Ocak 2009 Salı günü partisinin grup toplantısında aynen şunları söyledi: “Büyük Orta Doğu Projesi’nin amaçları ve Türkiye’nin üstlendiği görev bellidir. BOP, Orta Doğu’da barışı sağlamak için kurulmuştur ve bölgenin ekonomik kalkınmasına, özgürlüğüne, kadın haklarına yönelik iyileştirmeleri hedeflemektedir. BOP çerçevesinde Türkiye de Eş Başkanlık görevini üstlenmiştir. ”

***

ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice’ın 7 Ağustos 2003 tarihinde Washington Post gazetesinde yayınlanan yazısı gözler önüne seriyor: Rice bu yazısında bölgede bulunan 22 devletin rejiminin, sınır ve haritalarının değiştirileceğini, Türkiye’nin de bunların içinde olduğunu anlatıyordu!

***

İşte böyle... Televizyonlarda kesilen ahkâmlara aldırmayıp; arkanıza yaslanın, Tunus’u ve Mısır’ı dönüştüren... Yemen’de ve çok sayıda Arap ülkesinde devam eden... Libya’da iç savaşa yol açan “halk hareketleri” ni bir daha düşünün...Ve şu sorunun yanıtını bulmaya çalışın: Rice’ın sözünü ettiği ve aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 22 devlette rejim ve haritalar değişecekse... Kuzey Afrika’yı ve Arap ülkelerini kavuran halk hareketleri, bu operasyonun bir parçasıysa... Türkiye’nin yeni rejimi ne olacak, sınırlarımız nasıl değişecek?
Mustafa Mutlu / Vatan

+++

Gazeteciliğe çağrı
Korkabilirsiniz, bunu anlarım. Ama hiç değilse o zaman susun. Bu tertibe alet olmayın, mesleğimizin ayaklar altında çiğnenmesine izin vermeyin. Habercilikte ısrar edin!
Soner Yalçın Silivri Cezaevi

+++

Medyayı yeniden şekillendirme planı

Bir süre önce, birkaç arkadaş oturduk ve meyhane masasında medyayı kurtardık.
Önce Milliyet gazetesini masaya yatırdık. ‘Taha Akyol gitsin, yerine oğlu gelsin’den tutun da ‘Başyazar Kadri Gürsel olsun’, ‘Çetin Altan haftada bir pazar günleri yarım sayfa ekte yazsın’, ‘Tezkan üç’te yazsın’ gibi bir dolu fantezi. Sonra sıra Hürriyet’e geldi, ‘Nuray Mert buraya hiç olmadı, en doğru yer Radikal’ diye girdik konuya, ‘Ertuğrul Özkök olsaydı bu manşeti nasıl atardı’....
İyi ki tüm bunlar meyhane masasında kaldı ve iyi ki telefonda konuşmamışım diye düşünüyorum. Kim bilir, yarın öbür gün ‘Medyayı yeniden tasarlama planı’ olarak karşımıza bile gelebilirdi bu geyik muhabbetleri.
(...)
Gazetecinin not defteri olur... Bu not defterlerine de insan aklına gelen her şeyi yazar...
Galiba artık aklımıza geleni sadece kendimize saklamamız gerekecek. Ne kimseyle paylaşacağız, ne kağıda dökeceğiz. Gerçi, siz ne kadar tedbir alırsanız alın birileri sizin adınıza günlükler, notlar tutup yerleştirmekten hiç çekinmiyor galiba...
En iyisi her şeyi ezberlemek, sadece kendi beynimize güvenmek. Bakarsınız, bu süreçten beynini çok daha farklı yetiştirmiş bir kuşak bile çıkar.
Oray Eğin / Akşam

+++

Libya’da kaç Türk var? Rakamlar hep oval. Sallıyor çünkü yetkililerimiz. Bilmiyorlar. İddia ediyorum, arayın şu anda Berlin Belediyesi’ni, Berlin’de kaç kedi var, ev ev söylesin... Arayın büyükelçiliğimizi, vatandaşlarımızın adres
listesini verebilirse Taksim’de miyavlarım.
Yılmaz Özdil / Hürriyet

+++

Soyup soğana çevirdiler

AKP hükümetleri 8 yıldır eski iktidarların kurduğu büyük tesisleri sattılar. Bunu satarken de Türkiye’yi açık açık soydurdular. Alın Tekel’in içki kısmını...
Tekel içkiyi aralarında işadamı Nihat Özdemir’in de bulunduğu gruba 2004’te 292 milyon dolara sattılar. Bunlar aldıkları malı; 2 sene sonra Amerikalılara 810 milyon dolara sattılar... Yüzde 250’den fazla kar... Amerikalı şirket, bizim içkiyi şimdi İngilizlere tam 2 milyar yüz milyon dolara devretmiş... Yani ilk satış fiyatının 7 katı...
İktidar yandaşlarını zengin etmek için senin benim malımı yağmalattılar. Peki kim soracak bu rezaletin hesabını?
Millet... Millet bunun farkında mı?
Değil... Çünkü; bu hükümet, ’Asker darbe yapacak, Ergenekoncular var!’ diyerek bu milleti oyalıyor, kandırıyor; bu türlü soygunları da gözden saklıyor.
Rıza Zelyut / Güneş

+++

Nehir operasyonundaki kritik soru(!)

Yarım asırda iki anayasamız oldu. Biri yüzde 52 oyla merkez sağdaki Demirel’i iktidara getirdi. Öteki yüzde 34 oyla, sağdaki bir partiye anayasayı değiştirecek çoğunluğu verdi. Yüzde 52 almış bir başbakanın yeğeninin hayali ihracatının hesabını sorabilen basın mı daha özgürdü, yoksa Deniz Feneri’nin adını ağzına alamayan bir basın mı?
Ertuğrul Özkök / Hürriyet

+++

Devlet Yeni Rakı’yı 810 milyona satabilirmiş. Peki araya bu satıştan 518 milyon dolar kâr eden ortaklık nasıl ve neden girdi? Biri bunun hesabını vermeli.
Can Ataklı / Vatan

Yazarın Diğer Yazıları