Altın yumurtlayan tavuğu kesiyoruz (21 Mayıs 2013)
2012 yılında net turizm gelirimiz 25.7 milyar dolar oldu. Eğer 2012 yılında turizm gelirimiz olmasaydı, 47.5 milyar dolar olarak gerçekleşen cari açığımız 73.2 milyar dolar olacaktı.
Turizm yatırımları olarak Türkiye, Avrupa ülkelerinin tamamından iyi durumdadır. Bu durumu Türkiye, rahmetli Özal’a borçludur. Özal’ın başbakanlığı döneminde, turizm mevzuatında hayli değişiklik yapıldı. Yatırım yap rizm sektörü öncelikli sektör olarak ilan edildi ve desteklendi.
Özal’ın bu tutkusu, 1980 öncesi Türkiye’nin 50 cent’e muhtaç olması nedeniyledir. Zira turizm geliri, kısa vadeli sermaye girişi gibi veya dış borçlanma gibi yeniden kaynak çıkışına yol açmayacak bir döviz kazanma yoludur.
Özal’lı yıllarda arsa tahsisine çok itirazlar oldu. Ancak rahmetli Özal, turizm sektörünün “altın yumurtlayan tavuk” olduğunu çok iyi biliyordu. Son yıllarda Avrupa ülkelerinde turizm geliri düşmeye başladı. Turizm çeşitlenmesiyle birlikte doğa ve gelişmekte olan ülkeler ön plana çıkmaya başladı. Ayrıca İstanbul da turizmde özellikle öne çıkmaya başlayan bir moda şehir olma yolundadır.
1980’li yıllardan sonra, turizme hızlı başlayan Türkiye, bütün avantajlarına rağmen, şimdi rakip ülkelere göre sona kalmaya başladı. 2012 yılında Türkiye’nin turizm gelirinin yalnızca yüzde 2.4 artmasına karşın, Hong Kong’da yüzde 14.4, Tayland’da yüzde 10.7 ve ABD’de yüzde 10.7 arttı. Türkiye’nin turizmin peşini bırakmaması gerekir. Buna rağmen turizme darbe vuracak nitelikte sorunlar ortaya çıkmaya başladı.
1) Uygulanmakta olan iktisat politikaları içinde turizm sektörünü en fazla etkileyen politika, kur politikası oldu. TL’nin aşırı değer kazanması, turizm sektörünü zora soktu. Rekabet gücümüzü düşürdü. Halen TL, yüzde 20 değerlidir. Türkiye bu nedenle turiste yüzde 20 daha pahalı geliyor. Bu sıkıntıyı turizmciler, çekiyor. Rekabet edebilmek için fiyatları zorunlu olarak düşürüyorlar. Çok büyük yatırımlar etkinliğini kaybediyor.
2) 1980’li yıllardan başlayarak, turizm yatırımlarına, yap-işlet-devret modeliyle arsa tahsisi yapılmıştır. Bu arsaların kirası son yıllarda yüzde 600 oranında artırılıyor. Uygulamada yatırımın tamamı devlete kalacağına göre, devlete ait olan ve belirli bir süre ile irtifak hakkı tesis edilen arsayı, diğer özel arsalarla aynı rayiç değerde tutma, yatırımcının haksız rekabete maruz kalmasına yol açmıştır. Yatırımcı hem sermaye maliyeti, hem de yüksek kira nedeniyle zor durumda kalmıştır.
3) Devletin beklenmedik bir şekilde kiraları artırması karşısında işletme, yaşamak için işçiden kesecektir... Kaliteden kesecektir. Hizmetten kesecektir. Zaten turizm tesislerimiz yatırım açısından dünyada ön sırada, hizmet açısından son sırada görünüyor. İşletmelerin maliyetleri düşürmek telaşı, sektörde hizmet kalitesini düşüren faktörlerin başında geliyor. Hizmet kalitesinin düşmesi, turizm gelirinde olması gereken patlamayı önlüyor. Sıcak paraya güvenip, sağlam döviz gelirini tırpanlıyoruz.
4) İmar uygulamaları turizm sektöründe yatırımları engelliyor. Bazı alanlar, imar izni itibariyle özel çevre alanıdır. Bazı alanlar turizm alanıdır... İmarı, Şehircilik ve Çevre Bankalığı veriyor. İşletme belgesini Ulaştırma Bakanlığı veriyor. Turizm işletme belgesini Turizm Bakanlığı veriyor. Ayrıca Ormandan, Milli Emlakten, Milli Savunmadan, Denizcilik Müsteşarlığından, müzelerden, il çevre müdürlüklerinden uygun görüş ve izin almak gerekiyor.
İmar uygulamasında mücavir alanlarda belediyeler... Köylerde Şehircilik ve Çevre Bakanlığı yetkilidir. Bir de elini taşın altına koymamış, yatırımcıyı soyguncu gibi gören bazı uzmanlar, işin tuzu biberi oluyor.
5) Turizmci şimdi yeni bir sorunla karşı karşıyadır. Hükümetin içki konusunda yasaklayıcı tutumu.. Gelişmiş ülkelerin reklam ve pazarlama standartlarından çok daha ağır olan ve içki yasağı getiren uygulamalar, turizme vurulacak en büyük darbedir. Hükümet yüzünü turizme dönmelidir ve tek döviz kaynağımızı korumalıdır.