Alparslan Türkeş şunları söyledi...

Eski Çalışma Bakanı Yaşar Okuyan’ın Başbuğ rahmetli Alparslan Türkeş yaşasaydı “süreç” ile ilgili ne yapacağını tam manasıyla açıklamasının ardından gündeme, “Türkeş yaşasaydı ne yapardı? Ne söylerdi?” tartışması oturdu. Herkes kendi çerçevesinden tartışmaya katılıp bir şeyler söylüyor, yazıp-çiziyor. Türkeş’in kenarı bile olamayacak bazı zat-ı muhterem Akbil kılıklılar da büyük dava adamını “süreç” e entegre etmeye çalışıyor.
Rahmetli Türkeş’i genç gazeteci olarak bir süre yakından takip edebilme şansını yakalamış biri sıfatıyla hafızalarımdan kazınmayan günlere tekrar gittim. Başbuğ’un, PKK severlere, özerklik önerenlere ve bugün yaşadığımız ve tartıştığımız konuların tıpkısının aynısı olanlara neler söylediğini ve nasıl tepki verdiğini video arşivlerinden tek tek bir daha izledim.
İtiraf etmeliyim; buruk olarak geçirdiğim 3 Mayıs Türkçülük gününde rahmetlinin sesini duydukça, söylediklerini tekrar hatırlayınca göz yaşlarıma hakim olamadım. Mekanı cennet olsun..
“Türkeş yaşasaydı ne yapardı” sorusu o kadar anlamsız ki!.. Zaten büyük devlet ve siyaset adamı, ileriyi gören geniş vizyonu ile hayatta olduğu günlerde bütün uyarılarını yaptı ve söyleyeceklerini söyledi.
Peki sorun nerede?..
Onun emanetinin sözde sahiplerinde!.. Onlar, sadece yılda bir defa ölüm yıl dönümünde ellerinde ibrikle mezarı başında fotoğraf vermekten vazgeçseler, Türkeş’i unutturma kompleksinden ve hastalığından kurtulsalar, dar kadroculuk kavgalarını bir tarafa bıraksalar, büyük Türkçülük vizyonunun kompleksiz dava adamları olmayı bir başarabilseler, Yaşar Okuyan bugün Türkeş’in dava arkadaşlarının neler yaptığını tam manasıyla anlatırdı. Hatta buna gerek bile kalmazdı.
O zaman hafıza tazelemekte yarar var;
TÜSİAD’ın hazırladığı “Doğu Raporu” sonrasında ortaya çıkan “Türkiye mozaiktir” söylemine Alparslan Türkeş, Haziran 1995’te şöyle karşılık vermişti:
“Bugün bazıları, ‘Türkiye pırıl pırıl mozaiktir’ diyor. Ne mozaiği ulan!.. Türkiye’de Türk yaşıyor. Kimi çevreler, ’Kürt gerçeğini tanıyacağız’diyorlar. Yediği naneye bak. Sen önce Türk gerçeğini tanı. Kürtler bizim bin yıllık kardeşimizdir...”
O zamanlar, terör örgütünün sivil sözcülüğünü yapan eski DEP’in milletvekili Orhan Doğan’a bir canlı tartışma programında masaya yumruğunu vurarak Başbuğ’un verdiği ders;
Alparslan Türkeş: Bu işin sonu kötüye varacak ben size tarihten de misaller verebilirim. Amerika Birleşik Devletleri’ni de söyleyebilirim.
Orhan Doğan: Hayır Sayın Türkeş bugün tarih tekerrür ediyor.
A.T: Bugün New York’ta 10 milyon İtalyanca konuşan insan var. Bunlar kalkıp da biz ayrıyız, kimliğimizin tanınmasını istiyoruz. Burada bir İtalyan devleti kuracağım diyemezler. Veya bir federasyon kuracağız diyemezler. Amerikan vatandaşıdırlar, resmi dilleri de İngilizcedir. Başka şeyler de var. Dakota eyaleti var Amerika’da, burada 7 milyon Almanca konuşan insan var. Fakat bunlar kalkıp biz burada özerklik istiyoruz, federasyon istiyoruz veya bağımsız bir Alman devleti kuracağız...
O.D: Biz sorun tartışılsın istiyoruz. Demokratik çözüm bulunsun istiyoruz Sayın Türkeş.
A.T: Almanca konuşacağız diyemezler. Onun için siz de Türkiye’de Kürtçe eğitim dili olacak, Kürtçe televizyon dili olacak, bu bölgeye federasyon verilsin, Kürt kimliği tanınsın diyemezsiniz.
O.D: Sayın Türkeş bunu parlamentoda tartışalım.
A.T: Bunu dedin mi Türkiye’yi parçalamaya karar verdiniz demektir. Türkiye’yi parçalatmayacağız
O.D: Hayır hayır hayır. Ülkeyi parçalayacaklar, ülkeyi bölecekler bizler değiliz...
A.T: Buna gücünüz yetmez bunu iyi anlatın. Kan dökmek gerekirse vatanımızın bütünlüğü için kan da dökeriz. Devletimizi ayakta tutmak için canımızı da feda ederiz. O yüzden bundan haberiniz olsun. Yanlış yoldasınız. Kendinizi düzeltin.
Ve, Başbuğ’un “Bask modeli” öneren merhum iş adamı Sakıp Sabancıya verdiği tarihi cevap;
“Sakıp Ağa çıkmış ortaya. Kendisi sanayici. Desem ki ona, ’Ağa senin şu Lassa fabrikası yok mu? Bunu bu şekilde değil de şöyle yapalım’desem. O bana diyecek ki ’Ya bu sanayi işidir. Benim uzmanlık alanım. Şimdiye kadar bir fabrika kurdunuz mu’diyecek bana. Şimdi ben de ona diyorum ki; Sakıp Ağa sen politikayı oyuncak mı zannediyorsun. Sen politikayı kahvehane gırgırı mı görüyorsun. Çizmeden yukarı çıkıyorsun . Bask sistemini uygulayacağız. Bask sistemi ne demek sen biliyor musun? Türkiye’yi paramparça edip neticede Türk Milletini imha etmek demektir. İspanya’nın şartları ayrı, bizim şartlarımız ayrı. Bizim memlekette oynanan oyunu iyi kavramamız lazım. Bizim memleketimizde oynanan oyun, bizim halkımızın iradesi dışında, halkımızın istemediği ve Türk milletini, Türkiye’yi parça parça eden neticede dağıtma oyunudur. Türkiye birliğini yıkma oyunudur.”
Bir tartışma programında da Mehmet Ali Birand Türkeş’e, “terörü nasıl bitirirsiniz” sorusunu yöneltmişti. Türkeş de kesin ve sert dilde “1 yılda. Bunun 6 ayı planlama, 6 ayı da icraat” diyince Birand “icraat, icraat” diye kekelemiş ve yüzü allak bullak olmuştu.
Türkeş, yaşasaydı ne yapardı?..
İcraat.. Hem de en kralını!..

Yazarın Diğer Yazıları