Allah vermiş... Yemesini bilmiyoruz

2001 yılında Kemal Derviş’in ve IMF’nin getirdiği program, tarım sektöründe devlet desteğini yarı yarıya azalttı. AKP iktidarı da bunun üstüne yattı.
Aslında 2001 programı ile tarıma darbe vuranlar, bugün her siyasi partide yine varlar. Bunun içindir ki çıkan sesler çok cılız kalıyor.
Öte yandan, Türkiye’de tarım politikası her zaman etkinlik ve verimlilik üstüne değil, oy amacına dönük popülizm hedefli olmuştur.
Tarım sektörü nüfusun yüzde kırkını barındırıyor. Buna karşılık tarım sektörünün Gayri Safi Yurtiçi Hasıla’daki payı yüzde 13’e gerilemiş bulunmaktadır.
Gıda sektörü stratejik bir sektördür. Beslenme, gelecek nesillerin belirleyici unsurudur. Eğitim ve sağlık ile birlikte beslenme de iktisadi kalkınmada yeni neslin başarı şansını tayin eden faktörlerden birisi olacaktır. Kaldı ki, beslenme ile sağlık arasında da doğrudan bir ilişki vardır.
Avrupa Birliği başta olmak üzere, gelişmekte olan ülkeler ilaçsız, hormonsuz ve doğal ürünlerin üretimine yani, “ekolojik tarıma” ağırlık veriyor. Bu fırsattan yararlanması gereken ülkelerin başında Türkiye geliyor. Ekolojik tarıma uygun arazi ve potansiyel en fazla Türkiye’de var. Gel gör ki, Türkiye’de gerek hükümetin çıkar hesapları ve gerekse oligopol piyasa yapısı nedeniyle, organik tarım işi yalnız konuşmalarda kalıyor... Uygulama bulmuyor.
AKP’den önce de tarım sektörü, siyasi kaygılarla desteklendi. İhtiyaç fazlası tütün ve çay ekildi. Devlet bu ürünleri topladı. Bir kısmını yaktı. Buna karşılık hayvancılık destek görmedi.
Et Balık Kurumu üreticiden değerine aldığı malı, tüketiciye az kârla satardı. AKP bunları da sattı. Sonuçta şimdi destek görmeyen hayvancılık ve Et Balık Kurumu’nun yerini alan spekülatörler nedeniyle halk dünyanın en pahalı etini yiyor.
Bu yanlış politikalar sonucu Doğu Anadolu için en önemli sektör olan hayvancılık sektörü geriledi. Örneğin Ardahan’da koyun sayısı on yılda yüzde elli azaldı.
Türkiye çok farklı iklimlere ve farklı ürünlere sahiptir. Örneğin, bal üretiminde dünyada dördüncü ülkeyiz. Önemli bir ihracat potansiyeline sahibiz... Ayrıca Ardahan’da Kafkas cinsi arının ürettiği bal, dünyanın başka bir yerinde yoktur... Ancak dünyanın da bundan haberi yoktur.
Eğer çalışırsak, bal üretiminde dünyada bir numara da olabiliriz. Olmamız için bal üretimini halka öğretmeliyiz. Bal üretimine standartlar getirmeliyiz.
Bal yalnızca küçük bir örnek... Bal gibi üzüm üretiminde de söz sahibi olabiliriz. Hormonsuz meyvede de... Özetle sahip olduğumuz özel ürünler saymakla bitmez.
Ne var ki bu imkanları değerlendirmek amatörce olmaz. Mevcut mevzuat çerçevesinde de olmaz. Önce mevzuat altyapısını getirmeliyiz... Bu çözüm de hükümetin elindedir. Daha da önemlisi önce bir tarım politikamız olacak ki, bu gibi mikro çözümleri de bu politika içinde bulalım.

Yazarın Diğer Yazıları