Algı operasyonu (30 Kasım 2017)

Siyasi iktidar ekonomik, sosyal ve siyasi sorunları tamamıyla beklentileri yöneterek ve algı operasyonları ile çözmeye çalışıyor.

Söz gelimi, dış ticaret rakamları açıklanıyor. İhracat artışı var. Ancak ithalat ve cari açık daha fazla artmış. Bakanlar, yandaş medya hep birlikte ihracat artışını göklere çıkarıyorlar. İlgili olanlar dış ticareti daha detaylı inceliyor ve yanlışı görebiliyor. Olmayanlar ihracatın artışına inanıyor ve siyasi tabana dahil oluyor.

Bu günlerde Başbakan dahil, birçok bakan açıklanacak üçüncü çeyrek büyüme oranı ile Türkiye'nin dünya büyüme şampiyonu olacağını vurguluyorlar. Gerçekte ise geçen sene üçüncü çeyrekte büyüme eksi 1.8 oldu. Çok basit matematik kuralı, baz yılı eksi olunca, büyüme yüksek çıkar.

Elbette bu sene büyüme oranı daha iyi olacak. Ancak bunu dünya şampiyonu diye tarif edersek, arkası için de beklenti yaratmış oluruz. Zira seneye bu büyüme oranını tutturamayacağımız çok açıktır. Dahası, gençler arasında işsizlik ve eğitimsizliğin yüzde 28 olduğu, yüzde onun üstünde kronik enflasyonun yaşandığı bir ekonomide, büyüme şampiyonu olmak sorunları çözmüyor.

Aslında algı operasyonu yahut algı yönetimi, toplumu ikna yöntemidir. Ne var ki, siyaha beyaz diyerek tüm toplumu ikna edemezsiniz. Neyin nasıl algılandığı kişinin ihtiyaç ve beklentileri ile doğru orantılıdır. Bu nedenle bu algı operasyonu çoğu zaman tepkiye dönüşüyor

Eğer ideolojik bir teslimiyet varsa, algı yaratmasan da insanlar gerçeği kolay kolay görmek istemezler.

Gündemde olan iki konuda aşırı bir algı yaratma telaşı var. Birisi Kemal Kılıçdaroğlu'nun açıkladığı belgeler... Diğeri de Reza Zarrab davasıdır.

Kılıçdaroğlu'nun açıkladığı belgeler eğer gerçekse, bu sorunun hukuki bir sorun olarak ve kaynağının ne olduğunu tartışmak ikinci derecede kalır.

Yurt dışında bulunan bir banka hesabına veya yurt içindeki bir bankadan diğer bir bankaya dolar gönderirken, önce ABD'ye gidiyor, sonra oradan tekrar gönderilen hesaba gidiyor.

Türkiye'deki bankaların ABD'de anlaştıkları bankalar var. Her dolar transferi ABD'de bulunan bu anlaşmalı banka üzerinden gidiyor. Yurt dışına yapılan transferler için verilen belgeye dekont karşılığı olarak ''Swift'' deniliyor.

Yurt dışına Euro gönderilmesi de yine Türk bankalarının Avrupa'da anlaştığı bir muhabir banka üstünden yapılıyor.

Kılıçdaroğlu'nun açıkladığı bu belgeler Türkiye'deki bankada var... ABD'deki aracı bankada var... Gittiği bankada var.

Medyada ya kasıtlı veya doğru bir açıdan bakmasını bilmediği için belgenin içeriği değil de, komplo cephesi sorgulanıyor.

Dün akşam bir televizyonda CHP Grup Başkan Vekiline muhabir ''Belgeyi kimden aldığınızı açıklamadınız'' diye soruyor. Oysa ki bu belge gerçek ise, CHP'nin belgeyi kimden aldığı bu gerçeği değiştirir mi? Zaten gerçekse adı komplo olmaz. Gerçek değil komplo ise ancak o zaman da komplonun merkezini tartışmak gerekir.

Komplo olmayan bir gerçeği olmuş gibi düzenlemek ve tuzağa düşürmektir.

Bir banka genel müdürü de ABD'de Reza Zarrab'la başlayan davanın haksız ve siyasi yönü ağır basan bir dava olduğunu söylüyor.

Türkiye'yi bıraktık, ABD'deki mahkemeleri yargılıyoruz. Oysa ABD'de mahkemeler başkanları da yargılıyor.

Sözün özü, lafla peynir gemisi yürümüyor.

Yazarın Diğer Yazıları