Aleviler'e kirli tezgah

“Dersim’de analar ağlamasın diyen oldu mu?” sözünü, “Bu Cumhuriyetçi, Atatürkçü, milliyetçi taifesi ananızı ağlatacak” diye yorumlayanların “kirli tezgahı” dün de medyanın gündemindeydi


Arslan Bulut dünkü yazısında “Ne oldu da Alevi’den çok Alevici kesidiler?” diye sordu.
Behiç Kılıç’ın yine dünkü yazısında ise “Ne oldu da” sorusuna cevap olacak önemli bir ipucu gizliydi:
“Türkiye’nin getirildiği noktaya bakın. Cumhuriyeti kuranlardan, bu uğurda kanlarını dökenlerden, 2009 yılında o zaman başları ezilenlerin torunlarına hesap sorduruluyor!!.”
“Sanki bir yerlerden düğmeye basılmış gibi” diyen Sadi Somuncuoğlu da, “Alevi açılımı” nın gündeme gelmesini “yeni bir ayrımcılık kapanının kurulduğuna işaret” olarak yorumladı.
Yaşananları “çirkin bir istismar” olarak nitelendiren Sebahattin Önkibar’dan başka, istismarın “Tunceli” üzerinden yapılma nedenini özetleyen Altemur Kılıç da “Bam teli” ifadesini kullandı. “Bunun için şimdi Dersim harekâtını ”Alevilere“ karşı yapılmış bir zulüm diye gösterip, tüm Alevi ve Bektaşi vatandaşları tahrik etmekte”ydiler.
Yeniçağ’ın konunun gündeme geldiği günden bu yana Dersim ve Aleviler üzerinden oynanan oyun konusunda tavrı gayet net.
Aslında Öymen’e “kuyruğuna basılmış kedi gibi” saldıran yandaş medya ve iktidar mensuplarının da tavrı net;
Ülkenin yapı taşlarından biri daha eksiltilebilecekse, onlar için “papaz elbisesi giymek” ile “kızıl başlık takmak” arasında bir fark yok!
Hatta ikincisi çok daha büyük bir fedakarlık!
Bunu Aleviler’i ötelemek için değil, iktidarın o kesime bakışının anlaşılması için vurguluyorum.
Burada en acıklı durumdakiler “Atatürkçü” geçinip Öymen’i istifaya çağıranlar, “Cumhuriyetçi” geçinip onu kuran “anlayış”tan bihaber olanlar.
Öymen üzerinden başlatılan “Dersim” kavgasının içyüzünü izah eden yorumlara geçmeden önce sunuşumuzu İsrafil Kumbasar’ın satırlarıyla noktalayalım :
“Ne yapacaktı Onur Bey?
Mesela, şöyle mi diyecekti:
- ”Dersim hadisesi, CHP tarihinde kara bir lekedir. Atatürk çok büyük bir yanlış yaptı. Osmanlı döneminde Ermeni çeteler ile işbirliği yapan, Cumhuriyet kurulduktan sonra da topyekun isyana kalkışan hainlerin Dersim bölgesinde ayrı bir devlet kurmalarına izin vermedi. “


++++++


Adalet Bakanı’ndan çirkin boykot!
‘Telefon dinlemeleri’yle ilgili olarak ‘basını’ bilgilendirmek isteyen Adalet Bakanı Sadullah Ergin önceki gün bir toplantı düzenlemiş. ‘Miş’ diyoruz çünkü biz de ‘basın’dan öğrendik.
Öğrenir öğrenmez de, neden ‘bilgilendirme’ kapsamı dışında tutulduğumuzu öğrenmek üzere Adalet Bakanlığı’yla iletişim kurma maratonunu başlattık. Ankara büromuzdaki arkadaşlar canlarını dişlerine taktılar bitiş çizgisini görebilmek için. Fakat nafile.
Adalet Bakanlığı Basın Müşaviri’ni arıyorlar: Yok! Özel Kalem’e gidiyorlar: Kapı, duvar.
Bir “adaletsizliği”, usulsüzlüğü, çarpıklığı vs. yazdığımızda, daha kargaların faaliyete geçmediği bir saatte arayıp “Ne yaptınız, ne ettiniz, o iş öyle değil, keşke yazmadan bir arayıp sorsaydınız...” diye dövündüklerine göre böyle bir gazetenin varlığından da, haber gücünden de fazlasıyla haberdarlar... İş “dava açmaya” gelince, “aba altından sopa göstermeye gelince” de hiç ihmal etmezler sağolsunlar. Epey popüler bir gazeteyizdir adliye koridorlarında... Genel Yayın Yönetmenimiz de var. Köşe yazarı desen o da mevcut... Yani Adalet Bakanı’nın davet kriterlerinin tümüne sahibiz. Tümü buysa tabii!..

Ya Sağlık Bakanı olsaydı
Gerçi her şerde bir hayır vardır. Türkiye’de adaletin nasıl işlediğini Adalet Bakanı’nın ağzından dinleyemedik belki ama, yaşayarak öğrendik. Taraf orada, Vakit orda, Yenişafak, Star, Bugün... hepsi orada; tirajı olan da olmayan da... Gördük ki Türkiye Cumhuriyeti Adalet Bakanı için,Yıldıray Oğur gibi, hık demiş Soros’un sivil darbe örgütleyen gençlerinin burnudan düşmüş Genç Siviller üyesi olmak yeterli yazar sayılmaya. Demek ki en az Hasan Karakaya kadar geniş bir küfür dağarcığın olmalı gazeteci yerine konman için... Demek ki sermayenin, tam batarken bir anda serpilmeni sağlayan sürpriz nakit akışlarının hesabını vererememezlik yapamıyorsan, TSK’ya savaş açmamışsan, CIA’nın yürüttüğü psikolojik savaşın neferi değilsen, Cumhuriyet Bayramı’nı kutluyorsan, kimliğinle sorunun yoksa hiç gazeteyim diye iddia etmeyeceksin arkadaş... Koskoca Adalet Bakanı hükmünü böyle verdiğine göre yeterli delili, en azından kuvvetli şüphesi var demek ki, onun anladığı manada gazetecilik yapmadığınla ilgili! İşte ülkenin Adalet Bakanı bu. Gazetecilik ilkelerini hala korkularının ve menfaatlerinin üzerinde tutan birkaç gazeden birine ‘bilgi’ ambargosu koyuyor. İyi ki Adalet Bakanı. Ya Sağlık Bakanı olsaydı Sadullah Ergin; bizi ıssız bir adada, karantinaya mı aldıracaktı acaba?


++++++


Siyasi rant hesapları var
CHP Grup Toplantısı’nda ortaya çıkan bir protestocunun, işi Alevilikle ilişkilendirmeye çalışması da sorunun siyasi bir ranta çevrilmek istendiğini açıkça gösteriyor.
1938’de bastırılan Dersim (Tunceli) isyanı, Alevilerin değil, bölgedeki gerici güçlerin çıkarttığı bir ayaklanmadır. 1937 yılında Dersim’de başlayan ayaklanma Avrupa’da da çok yankı buldu.
İşte 29 Temmuz 1937 tarihli Komüntern’in yayın organı Rundschau’da şunlar yazılıyor: ’İki ayı aşkın bir zamandan beri Ankara hükümeti, Dersim bölgesindeki Kürt aşiretlerinin yeni bir gerici ayaklanmasını bastırmakla uğraşıyor. Feodal unsurlar; Kemalist parti tarafından gerçekleştirilen reformlara rağmen, bugüne kadar ülkenin bu sapa bölgesinde barınmayı başarmışlardır. Bu bölgeye geçtiğimiz yıl Tunceli adı verilmiştir. Dersim’in egemen katmanları, yürürlükteki yasalara rağmen, kendi yasadışı ayrıcalıklarını koruyabilmişlerdir. Dersim’de devlet otoritesi sadece kağıt üzerinde kalıyordu. Feodal aşiret reisleri her fırsatta devleti hiçe sayarlardı. Bugün Kemalist hükümetin enerjik reformları yüzünden, kendi iktidarlarını tehdit altında hisseden feodal unsurların ümitsiz bir direnişi ile karşı karşıya bulunuyoruz.’
(Kaynak: Komüntern Belgelerinde Kürt Sorunu; s. 185, aktaran Erdal Yeşil)
Şu acı gerçeği Tunceli halkı kabul etmelidir: Başta Seyit Rıza olmak üzere, 1937’de ayaklanan aşiret reisleri; devletin getirdiği yeniliklere karşı direnen derebeyleridir. Devletin; bölgeyi bunlara bırakması elbette söz konusu olamazdı.
Bugün, Dersim (Tunceli) isyanını sanki Aleviler çıkarmışlar; sanki isyan çok haklıymış gibi yanlış bir hava yaratıldı. Böyle bir şey olmamıştır. Tunceli’nin tarafsız ve vicdan sahibi halkının; bu oyuna alet olmaması gerekir. Tunceli’yi temsil ediyormuş havasındaki DTP’lilerin ortalıkta koşuşturup kargaşa yaratmaya uğraştığı görülüyor. Bunların kendilerini Alevilerin kumandanı gibi göstermeye çalışmaları da ayıptır.
Bir sözüm de Alevi Bektaşi Federasyonu Başkanı Ali Balkız’a...
Sayın Balkız; eğer siyaset yapacaksan; Alevi toplumunu birbirine düşürecek bu tür kışkırtmaların içinde aktör olma. Çekil Alevi Bektaşi isimli örgütün başından; AKP’ye mi gidersin; DTP’ye mi gidersin; yoksa parti mi kurarsın; o senin bileceğin iştir; yap siyasetini. Eğer Alevileri temsil eden bir kuruluşun yöneticisi isen de tarafsız ol, sakin ol... Ve yobazlarla bölücülere dolaylı destekçi haline gelme.
* Rıza Zelyut / Güneş


++++++


Öymen yetmez Atatürk istifa etsin...
İsyancıyla müzakere yerine mücadele eden Cumhurbaşkanı, Mustafa Kemal... İsyanı bastıran Başbakan, İsmet İnönü. İsyanı bastırmak için düzenlenen harekâtın parasını veren, Ekonomiden Sorumlu Bakan, Celal Bayar. İsyancıları asan Başbakan kim? Milli mücadelenin efsane “Galip Hoca”sı, Celal Bayar. Babası müftüdür. İsyancıları asan Adalet Bakanı, Şükrü Saracoğlu. İsyancıların vurduğu gazileri tedavi eden, Sağlık Bakanı, Refik Saydam. Sabiha Gökçen, Türkiye’nin ilk kadın pilotudur ama, “dünyanın ilk kadın savaş pilotu” dur... Kore’de mi savaştı Sabiha Gökçen? İsyancıları bastırırken savaştığı için aldı, o “dünyanın ilk” unvanını... Adnan Menderes desen, “İsyanı bastıralım” diyen CHP milletvekili o sırada. Onur Öymen? Henüz doğmamış. Onur Öymen’in istifa etmesi gerekiyorsa, neden seçim meydanlarına Adnan Menderes’le fotomontajlı fotoğraflarını yerleştirip, “Biz O’nun devamıyız” diye oy istiyor, dini bütün siyasetçilerimiz?
Asıl soykırımcı CHP zihniyetiyse eğer,
Kemal Kılıçdaroğlu AKP’li mi?
Doğruları konuşmak için, en az iki kişi gerekir; biri doğru söyleyen, biri doğru anlayan... Lafı, kıçından anlamamak lazım.
Eğer Öymen kadar hümanist, beyefendi, kibar, karıncayı incitmez bir diplomatın, Alevi soykırımcısı olduğuna inanılıyorsa, konuşacak laf kalmamıştır bu ülkede.
* Yılmaz Özdil / Hürriyet


++++++


Akla mantığa aykırı bir ittifak
Alevilerin “Din dersleri zorunlu olmaktan çıkarılsın, cemevleri camiler gibi ibadethane sayılsın, Diyanet’te Alevilere de yer verilsin” gibisinden en haklı isteklerine yıllardır kulak tıkarlar...
Aleviliği inkâr ederler.
Derken tuhaf bir şey oldu... Onur Öymen’in Meclis’te konuşurken Dersim’i ağzına almasıyla bizim dinciler Öymen’e karşı Alevilerden önce saldırıya geçtiler.
İttifaka ikinci cumhuriyetçiler, Sorosçular, cemaatçiler de dahil oldu... Öymen’in şahsında hem ona hem CHP’ye hem Atatürk’e salvolar birbirini izliyor...
* Melih Aşık / Milliyet


++++++


Anti-Cumhuriyetçi merkez kampları
Türkiye’nin iki üniversitesi son yıllarda asli misyonlarından ciddi bir sapma gösterip, kamuoyunda ideolojik birer kamp merkezi olarak yer edindiler.
Önce Bilgi’den bahsedelim. İkinci Cumhuriyetçiler’in eksenine fazlasıyla girdi, yeni sermayeyle işbirliği yaptı, yeni piyasaya çıkan bazı işadamlarını ve dönemin parlattığı kimi gazetecileri bağrına basıp, onlarla yan yana görüntü vererek kendi safını belli etti. Şahsi ilişkiler, tanışıklık, ’kokteyl ilişkileri’ belirleyici oldu...
Bir süre sonra Bilgi Üniversitesi eğitim kurumu imajından gizli bir ajandanın işlediği bir merkeze dönüştü, kaçınılmaz olarak.
Şimdi bu ideolojik merkez Sabancı Üniversitesi’ne kaymış durumda.
Bekir Coşkun da bir keresinde Sabancı Üniversitesi’nin kendisini ’Burada Atatürk’ü eleştirmeye izin var’ diye pazarladığını eleştirmiş, ’Yani sizin açınızdan ’Atatürk’ü eleştirmek’bir üniversitenin ’üstün vasfı’sayılabiliyor mu artık? Atatürk’ten hoşlanmamak, yaptıklarını eleştirmek, bir üniversitenin ’kalitesini gösteren’nedenler arasında olabiliyor mu sizce’ diye sormuştu.
Bütün bu tartışmalara Sabancı Üniversitesi’nin vitrindeki ’İkinci Cumhuriyetçi’ hocalarını ekleyelim: Halil Berktay, Cemil Koçak, Hasan Bülent Kahraman... Ne garip, hepsi sol gelenekten gelip umduklarını bulamayınca liberal saflara direksiyon kırmış isimler...
Ve tüm bunların üzerine bir de anti-Cumhuriyetçi eylemleriyle kamuoyunun gündemine gelen ’Genç Siviller’ hareketinin Sabancı Üniversitesi’nde yeşerdiği bilgisini ekleyelim...
* Oray Eğin / Akşam

Soroscu gençler Sabancı Üniversitesi’nde örgütlendi.

++++++


Dersim protestosu sürmanşetinde yer aldı. Özürlüler Şurası’nın açılışında Erdoğan’ın korumalarının yaka paça gözaltına aldırdığı Özürlüler Federasyonu Başkanı’na ise yer verilmedi Yenişafak’ta. Yeni Şafak’ın demokratlığı da buraya kadar!
* Medyafaresi


++++++


MİNİ YORUM
Paçaları fena tutuştu

Cemil Çiçek “özel hayatın gizliliğini ihlal” le ilgili cezaların arttırılacağını açıklayınca yandaş medyada bir panik aldı yürüdü. Kılıçlarını bu sefer iktidara doğru sallamayı bile göze aldıklarına göre belli kişilerin en “mahrem” bilgilerini kullanarak onları gözden düşürmeye çalışmak varlık nedenleri haline gelmiş. Buradan da anlaşılıyor ki, yandaş medyadaki üst düzey tetikçiler için “iktidar” amaca ulaşmak için kullandıkları ve işlerine yaramadığı anda da “sifonu çekebilecekleri” bir araç...

Yazarın Diğer Yazıları