Akşener ve iktidarın kendinden şikâyeti

6''lı Masa bu kadarcık rüzgâra dayanamayıp dağılırsa (ki iktidar ve ortaklarının umudu buydu) seçildiklerinde ne yapacak?

Öyle değil mi?

Türk Milleti onlara umut bağlamış. Milyonlarca insan oradan gelecek haberlere odaklanmış ve bir an evvel seçimin yapılmasını bekliyor, bir kısım insanlar tutturmuş, "Meral Akşener, hemen Saraçhane''ye koşturdu. Yetmedi bir de alana çıkıp konuştu. Bu parti içine müdahale sayılır" demeye.

Saraçhane partinin (CHP''nin) içi mi ki, iç işi olsun?

CHP''nin yandaş kalemlerine göre Saraçhane CHP''nin iç işi, İstanbul Belediyesi de resmî kurum değil, partinin binası sanki. Saraçhaneye giden yolları açanlar arasında, İYİ Parti ve özellikle İstanbul İl Başkanı Buğra Kavuncu''yu yok sayıyor olmalılar.

Ortaklık hukuku ve de samimiyeti yok mu?

İmamoğlu, İYİ Parti-CHP ortak adayıydı. Öyle ise Saraçhane, başkanın siyasal mensubiyeti bakımından CHP''nin olsa da, var oluşu bakımından öyle değil.

Peki, bu gerginliği neden yapıyorlar?

Çünkü İYİ Parti, kim ne derse desin, İmamoğlu''na yapılan siyasal hukuk operasyonunu sıcağı sıcağına anında kavradı ve topu sahaya sürüp karşı kaleye gönderdi.

Böylece siyasal alanda flaşı patlattı.

Bunun sonucu olarak da siyasal etkin figür, siyasi belirgin obje haline geldi.

İşte bu siyasal görünürlük, bazılarını rahatsız etmiş olabilir. Kimileri de kendi yetersizliklerini bu başarıyla kıyaslayıp, endişeye kapılmış olabilir.

Hepsi mümkündür.

Lakin zaman, buradan çatışma çıkarıp, gittikçe derinleştirdikten sonra, masayı devirme zamanı değildir. Nitekim iktidarın apaçık dillendirdiği "Fazla gitmez, devrilir" beklentisi boşa çıktı.

Çıkmalıydı da.

Çünkü Doğu toplumları ve elbette Türkler, kültürel yapı bakımından "Dayanışmacı" toplumlardır. Batı''nın bireyci kültürüne karşı, Doğu''nun toplulukçu-dayanışmacı kültürü önemli bir ayrımdır. Toplulukçu kültürün en önemli özelliği lider odaklı olmasıdır. Dolayısı ile 6''lı Masa''nın liderleri, yönetsel bir güç olarak gruptan kopmadığı sürece, ekip dağılmaz. Ve grup yönetimi, oluşturduğu etkileşimli güç (sinerji) sayesinde, kendini meydana getiren parçaların toplamından daha fazla etki yaratır. Bu söylediğim bilimsel bir kuraldır.

Toparlarsak; sonuç olarak herkes, oluşan çatlakları büyütmek yerine anında düzeltmeye çaba sarf etmelidir.

KÜFE İKTİDARIN KENDİ ESERİ

Erdoğan, asgari ücret artışıyla ilgili konuştu ve dedi ki: "Bizim sırtımızda 85 milyonun olduğu bir küfe var. Ama tabii sırtında küfe müfe olmayanlar atıyorlar. ''Şu kadar, bu kadar veririz filan falan'' diye... Çünkü bir sıkıntısı yok. At, nereye giderse gitsin. Ama biz, çok hassasız ve 85 milyon nüfusu olan ülkemiz, bu yıl 1 milyonun üzerinde bir artış daha söz konusu nüfus olarak, yani yıl sonu itibarıyla nüfusumuzun 86''yı aşması, yakalaması mümkün, bütün bunları düşünmek durumundayız."

Bu cümlelerde ne var biliyor musunuz? İktidarın kendini eleştirisi. Aynı zamanda itirafları var.

Sormak lazım, iktidara geldikleri 2002 ekonomik kriz döneminde 184,3 lira olan asgari ücret, niye orada sabit kalmadı da onun kat be kat üstüne çıktı?

Bu sorunun yanıtı küfenin doldurulmasında. Artık dolduranlar da küfeyi taşıyamıyor. Çünkü ekonomiyi 20 yıldır yöneten iktidar, ülkeyi öyle bir dar boğaza soktu ki, açıkladığı asgari ücreti kendisi bile beğenmeyip, yetersiz olduğunu kabullenerek "Sırtımızda küfe var" demek zorunda kalıyor. Hatta yetmeyip, ilerde yeni bir ilave yapacaklarını söylüyor.

Kaldı ki küfenin gerekçesi olarak gösterdiği 1 milyon nüfus artışını söylemesi bile tam bir aymazlık. 1 milyon artıştan şikâyet eden Erdoğan, her defasında evlenmiş olan ve evlenmekte olanlardan "Üç çocuk" istiyordu.

Dahası, Türkiye''ye, 2,5 milyon Suriyeli, bir o kadar da Afganlı getirip yerleştirdi.

Şimdi "sırtımızda küfe var", muhalefet boş konuşuyor demeye getiriyor. Eğer vakti zamanında muhalefeti dinleseydi, sırtında küfe olmazdı. Kendi verdiği asgari ücretten de şikayet etmezdi.

Yazarın Diğer Yazıları