AKP iktidarı ekonomide başarılı mı başarısız mı?

Bir gazetenin bana sorduğu sorular arasında, AKP iktidarının ekonomide başarısı mı, yoksa başarısızlığı mı ağır basıyor diye bir soru da vardı. Bu soruya tek bir cümle ile cevap vermek mümkün değildir. Ekonomide her şeyi gramıyla ölçen bir terazi yoktur. Olayı bir slogan ötesine taşımak ve tarafsız bir değerlendirme yapmak için daha detaylı izah ettim. Ancak gazetenin yaptığı özet nedeniyle, görüşümün yanlış anlaşılabileceği kaygısı ile, ekonomi alanında sorulan bu iki soruyu ve değerlendirmemi aynen veriyorum.
Soru: AK Parti Hükümeti’nin 9 yıllık ekonomi politikasını bir kefeye koyduğumuzda sizce ‘başarılar’ mı ağır basıyor, ‘başarısızlık’lar mı? Bu süreçte sizce ekonomideki en büyük başarı ve başarısızlık nedir?
Cevap: AKP’nin politikaları, Küresel genişleme imkanlarının da yardımıyla bugün için ya da kısa dönem için, GSYH’da büyüme ve enflasyonla mücadele de başarılıdır.
Üretim, istihdam ve gelir dağılımı açısından ise başarısızdır.
AKP’nin ekonomi alanında yaptığı en ileri adım, paradan 6 sıfır atılmasıdır. Buna karşılık TL’nin değerli para olarak tutulması (kurun düşük tutulması) Türkiye’nin rekabet gücünün kaybolmasına ve bu nedenle 2003-2010 sonuna kadar geçen 8 yılda 219.5 milyar dolar cari açığa neden olmuştur.
Merkez Bankası’nın hesapladığı, 2003, TÜFE ve sanayileşmiş ülkeler bazlı reel kur endeksinin Şubat 2011 değeri 127.84’tür. Bu demektir ki sanayileşmiş ülkelerle olan ekonomik ilişkilerde TL, ortalama yüzde 27.84 daha değerlidir. Bu nedenle rekabet gücümüz düşmüştür.
MB Başkanı, düşük kurun siyasi bir tercih olduğunu söylemiştir. Başbakan da cari açığın riskli olduğunu söylemiş ve fakat hiçbir önlem almamıştır. MB’nin likiditeyi daraltıcı önlemleri de yetersiz kalmıştır.
Düşük kur, ara malı ve hammadde ithalatını, iç üretimden daha cazip kıldığı için sanayi üretiminde ithal aramalı ve hammaddenin payı yüzde 70’tir. İşsizliğin artmasının nedeni de budur... İç üretim yerine ithalatın tercih edilmesidir.
Öte yandan iktisat politikalarının kısa ve uzun dönemde farklı etkileri ortaya çıkabiliyor. Yüksek cari açığın finansmanı, varlıklarımızın yabancı sermayeye satılması ve özel sektörün dış borçlanması ile yapıldı. Uzun dönemde faiz ve kâr olarak dışarıya kaynak transferi olacak, bu sonuç potansiyel büyüme engelleyecek ve fakirleşme yaratacaktır.
Çözüm uzun vadeli politikalara dönmek ve bu çerçevede Kur baskısı yaratan sıcak paranın kontrol edilmesi, MB’nin TL yanında aynı zamanda reel kuru da gözetmesi ve dalgalı kur yerine bir geçiş süresi içinde, “kontrollü kur” sistemine geçilmesi şeklinde olur.
Soru: Hükümet’in Cumhuriyetimizin 100. kuruluş yıldönümü olan 2023’e ilişkin ekonomik hedeflerini mümkün görüyor musunuz? (İlk 10 ekonomiye girmek gibi.)
Cevap: İktisat politikalarının temel hedefi insanların ve sonuçta toplumun refahıdır. Yalnızca büyüme bu refahı getirmez. Bu nedenle gelişmekte olan ülkelerde, tek başına GSYH’da büyüme yerine, gelir dağılımı, eğitim ve sağlık hizmetlerinin daha etkin yapılması, toplumun eğitim ve kültür düzeyinin artması, siyasette demokrasi ve insan haklarının korunması gibi ekonomik ve sosyal içeriği olan “İktisadi Gelişme” hedeflenmelidir. Türkiye’de nüfus artış oranı binde 15’tir. Hızlı nüfus artışı fert başına gelir artışını sınırlıyor.
Özet olarak, Türkiye büyümeyi artık iktisadi gelişmenin bir aracı olarak görmelidir. Kalkınma ve gelişmeyi hedeflemelidir.

Yazarın Diğer Yazıları