AKP, devleti nasıl zayıflattı?
Devletin ekonomi içindeki yerini, toplam kamu harcamalarının milli gelir içindeki oranı vermektedir. Örneğin merkezi yönetim bütçe harcamalarının GSMH içindeki payı 2002 yılında yüzde 43.5 iken şimdi yüzde 30’lar düzeyine geriledi.
Ancak bu oran tek başına devletin gücünü göstermez. Devletin ekonomi içindeki yeri düşük olabilir ve fakat yaptırım gücü yüksek olabilir. Aynı şekilde devletin ekonomi içindeki yeri daha küçük olabilir ve fakat daha dinamik devlet olabilir.
AKP iktidarı 2002 yılından beri devletin ekonomideki yerini daralttı... Bunu rahmetli Özal da yapıyordu... Gerekçesi, devleti daha küçük ve fakat daha dinamik yapmaktı. Devletin özel sektörün önünü kapatmasını önlemektir.
Ne var ki AKP iktidarı hem devletin ekonomideki yerini daralttı, hem de devletin gücünü azalttı.
Bunu nasıl yaptı?
AKP altyapı yapmadı
1) AKP hükümetleri, sonucu kısa dönemde alınan popülist harcamalara ağırlık verdi. Sonucu daha geç alınacak olan altyapı yatırımlarına ayrılan ödenekleri kıstı.
Bu nedenledir ki, sanayileşmiş ülkelerde bir-iki ayda bitirilen bir yol genişletme inşaatı bizde maalesef üç-beş yıl sürüyor.
Örneğin 7 yıldır başlanan Ömerli yolunu genişletme çalışmaları daha bitmedi. Örneğin Etiler kavşak inşaatı üç veya dört yılda ancak bitti.
Bir ayda bitmesi gereken bir kamu inşaatının sınırlı ödenek nedeniyle yıllarca sürmesi, devletin zayıf olduğu şeklinde bir imaj oluşturuyor. Kaldı ki, altyapı yatırımlarının eksik olması, özel sektörün de potansiyel yatırım gücünü düşürüyor.
2) Kamu hizmetlerinin herkes için eşit sunulması genel kuraldır.
AKP hem kadrolaştı, hem de AKP’li olanların işi daha kolay görülüyor. Bu söylediklerimi, devlete işi düşen herkes gayet iyi biliyor. Gerçekte devletin tarafsız olması gerekir. Vergi verirken ayırım yapılmıyor. Hizmet görülürken ayırım yapılıyor.
Bu durum vatandaşın devlete olan güvenini azaltıyor.
3) Özel sektöre karşı haksız rekabet yaratılıyor.
Birçok uygulamada devlet özel sektöre rakip çalışıyor... Örneğin devlet, TOKİ ve KİPTAŞ’a bedava arsa veriyor. Bu kuruluşların imar planı sıkıntıları olmuyor. Vergi ve harç ödemiyorlar.
Aslında bu kuruluşların yalnızca toplu konut yaparak, bu konutları halka ucuz fiyatla vermeleri yasal görevleridir. Ancak bu kuruluşlar aynı zamanda 500 bin dolara lüks konutlar da yapıp, satıyorlar. Bu durumda özel sektöre karşı haksız rekabet yaratmış oluyorlar.
4) Kimin ne yaptığı bilinmiyor... Devlette yetki karmaşası var.
Devletin daha güçlü olması için, kimin ne yapacağının iyi bilinmesi gerekir. Yani devlette yetki ve sorumlulukların iyi tarif edilmiş olması gerekir. Merkezi devlet, mahalli idareler arasında yetki ve sorumluluk iyi tarif edilmediği için, bakıyorsunuz belediyeler burs veriyor... Merkezi devletin yapması gereken her hizmeti yapıyor... Bu durumda kendilerinin gerçek görevleri olan mahalli hizmetleri aksatıyorlar.
İş bu kadarla da bitmiyor.. Bir belediye başkanı, bir partinin başkanlığına soyunuyor... Türkiye’nin her yerinde toplantı yapıyor. Kendine yandaş toplamak için Türkiye’nin birçok belediyesine kendi belediyesinin imkânlarını aktarıyor. İçişleri Bakanlığı yıllardır buna ses çıkarmıyor.
Bu durum hükümetin taraf tutması demektir... Ve devletin zayıf olması şeklinde algılanıyor.
5) Özelleştirmede kamu yararı ilkesi gözetilmiyor.
Özelleştirmenin temel gerekçesi, ekonomide kaynakları daha etkin kullanmak ve halkın refahını daha çok artırmaktır. Özelleştirmeden sonra kamu yararı olup olmadığına bakmak gerekir. Eğer özelleşen KİT’ler şimdi daha çok üretim yapıyorsa, halk daha ucuza ve daha kaliteli mal alıyorsa ve bu kuruluşlar şimdi daha çok işçi çalıştırıyorsa elbette özelleştirme doğru yapıldı diyeceğiz. Ne var ki bunların hiçbiri gerçekleşmedi. AKP Hükümeti para gelsin diye kamusal yararına bakmadan her şeyi iftihar ederek satıyor.
Böyle davranan bir hükümet devleti zayıflatmış oluyor.
Devletin zayıflaması, piyasa ekonomisinin de bozulmasına ve bugün yaşanan krizin derinleşmesine yol açtı.