AKP bilerek mi devleti zayıflattı?

Küresel ekonomik sürecin ilk tahribatı, küresel kriz oldu. Ancak sorun burada bitmeyecek... Dünya, yaklaşık on sene hazırdan yedi. Şimdi ekonominin rayına girmesi için yine on sene gerekiyor.
Bu durum bir trenin raydan çıkmasına benzer. Tekrar rayına girmesi için daha fazla zaman gerekir.
Kaldı ki, küreselleşmenin getirdiği sorunların ayrıca bir de siyasi ve sosyal boyutu var. Örneğin, küreselleşmenin en büyük tahribatı devlet-piyasa dengesinin bozulmasıdır.
Küreselleşmeyi destekleyen ve dünyaya bir kurtuluş olarak sunanlar, spekülatif sermayedir. Spekülatif sermayenin kuralsız dolaşması ve spekülatif kâr sağlaması için devletin zayıflaması gerekiyordu. Devletin ulusal çıkarlar için kural koyması, spekülatif sermayeyi frenleyecekti. Bu nedenle devletin zayıflaması gerekiyordu. Bu durum, “bir ekonomide kaynakların daha rasyonel kullanılması ve büyümenin sağlanması için devletin ekonomideki payının azaltılması gerekir” şeklinde lanse edildi.
Aslında, devletin ekonomide aşırı genişlemesi ve örneğin özel malları yapması etkinliği düşürür. Bizde Emekli Sandığı’nın otel işletmesi, kaynakların çar-çur olmasına neden olmuştur. Buna karşılık, devletin altyapı yatırımlarının blok satış yöntemiyle özelleştirilmesi de aynı şekilde kaynakların yanlış kullanılmasına, toplam faydanın düşmesine ve devletin piyasayı düzenleyici rolünün ortadan kalkmasına neden olmuştur.
Bu anlamda Devletin ekonomideki payını düşürmekle, devleti zayıflatmak farklıdır.
AKP iktidarı küreselleşmeyi göklere çıkaran spekülatif sermayenin en sadık dostu oldu. Bunun nedeni, düşük kur-yüksek faiz sonucu giren sıcak para ve hazır yatırımları ve bankaları yüksek fiyatlarla alan fırsatçı sermayenin getirdiği suni refahtır. AKP iktidarı bu refahın bitmeyeceğini zannederek, spekülatif, fırsatçı sermayeyi korudu. Sermaye piyasasında bu sermayeye, yerli sermayeye göre daha fazla imkan ve vergi istisnası getirdi.
AKP hükümeti bir yandan mevcut altyapı yatırımlarını satarken bir yandan da kamu yatırımlarını düşürdü. 2003 yılında sabit sermaye yatırımlarının toplam yatırımlar içindeki payı yüzde 30.1 iken, 2008 yılında yüzde 21.5’e geriledi.
Daha önemlisi, bir toplumun geleceğini etkileyen eğitim ve sağlık yatırımlarını da özel sektöre pas etti.
Devletin elinde rekabetçi piyasa düzenlemek, yol göstermek ve ulusal çıkarlar için politika oluşturmak imkanı kalmadı.
Örneğin, enerji fiyatları ekonomide maliyetleri, üretim seviyesini ve fiyatları etkiler. Bugünkü krizde sanayide kullanılan elektrik fiyatlarının düşürülmesi, sanayide maliyetlerin düşmesine yardımcı olur. Sanayide üretimin aşırı düşmesini engeller. Ancak eğer elektrik dağıtımı özel sektörde ise bu fiyat stratejisini kullanamazsınız.
AKP iktidarı, gelir dağılımı politikasını da devletten alarak, partiye verdi. İnsanlara iş yerine poşet dağıtarak, gelir dağılımını düzelteceğini zannetti. Veya zannetmedi, toplumu kendi istediği düzene sokmak için bunu yaptı.
Devletin zayıflaması, sosyal anarşiyi de tırmandırdı. Eğer bu ülkede birileri çıkıp açıkça Mustafa Kemal’i ihanetle suçluyorsa ve birileri de PKK’yı koruyucu güç olarak görüyorsa, bu anarşiden öte bu işin çivisinin çıktığını gösterir.

Yazarın Diğer Yazıları