Akiller-Gezi-PKK-Erdoğan
Teröristbaşıyla varılan mutabakat gereğince kurulan ve 23 PKK’lının da yer aldığı “Akiller Heyeti”, raporunu tamamladı. Yedi bölgeye ait raporun ortak noktasını şöylece özetlemek mümkündür:
1. Demokratik ve sivil bir anayasa acilen hazırlanmalı. Bunun için Meclisin yapısı pek uygun görünmese bile, hiç olmazsa bazı kritik maddeler değiştirilmeli.
2. Her bölgede, zaman içinde azalsa da bir takım endişeler var. Bunlar, ülkenin bölünmez bütünlüğü ne olacak? ’Öcalan’serbest kalacak mı? Dağdakiler affedilecek mi? PKK’ya ne taviz verildi? Anayasa PKK’nın talebine göre mi yapılacak?
3. Tek bayrak, tek vatan ve tek millet yapısı korunacak mı?
4. Bizim Kürtlerle hiçbir sorunumuz yok.
Raporlarda yer alan hususların, medyada aynı kişiler tarafından yıllardır tartışılan konulardan ibaret olduğu görüldü. Tek faydası ise, hiç beklenmeyen şekilde milletimizin uyanmasına vesile olmasıydı.
Akiller cephesinin manzarası böyle.
Gezi Parkı meselesi
On yıldır vatandaşımızdan milletimize, tarihimizden devletimize, egemenliğimizden bütünlüğümüze kadar her şeyimizin, her vesileyle ve her gün aşağılanması, azarlanması, hakarete uğraması toplumu infilak ettirdi. Bu gergin ortamdan kimler ne şekilde istifadeye çalıştı, işin sonu nereye varacak, bunlar da ayrı ve önemli bir konu.
Siyasi iktidar çare olarak, toplum psikolojisini dikkate almadan, hiçbir ayırım yapmayarak, tansiyonu fırlatacak şekilde şiddet, ağır suçlama ve karşı mitinglerle bastırma yoluna gidince, işler çığırından çıktı. Bütün yurda yayılan gösteriler önlenemez hale dönüştü. Buna rağmen, hâlâ tahrik edici şiddet ve hiddet yolundan vazgeçilmemesi, ülkenin gayrimesul danışmanlarla yönetilmeye devam edilmesi anlaşılır gibi değil. Zira karşı mitinglerle çözüm aramanın, yeni bir bölünmeye yol açacağından endişe ederiz.
PKK cephesi
Türkiye “Gezi” ile uğraşırken, PKK boş durmayıp, silahlı gösterilerle tehdidini sürdürmektedir. Erdoğan ile teröristbaşı arasında yapılan İmralı “mutabakatı” nın gereği dayatılmaktadır. “Mutabakat” a göre: PKK, terör yapmayacak, silahlı unsurları sınır dışına çıkacak. Buna karşılık, Anayasa değiştirilerek “Türk adı da, Kürt adı da” yer almayacak. Böylece taraflar egemenlik karşısında eşitlenmiş olacak, “Özerk Bölge” yetkisinde yerel yönetimler kurulacak, ana dilde eğitim yapılacak, teröristbaşının durumu iyileştirilecek, Kandil dahil PKK’lılar ülkeye gelerek siyasete katılacak, “Akil Adamlar Heyeti” ve Mecliste “Çözüm Komisyonu” kurulacak, KCK ve PKK tutukluları salıverilecek.
Siyasi iktidar “mutabakat” şartlarını(Akiller ve Mecliste çözüm komisyonu kurulması, KCK’lıların serbest bırakılması, Güneydoğumuzdan güvenlik güçlerinin çekilmesi gibi) yerine getirmektedir.
Buna rağmen küstahlaşan PKK (Teröristbaşı, Karayılan, BDP) tehditlerini artırmaktadır. Erdoğan’a; “Biz üzerimize düşeni yaptık. Sıra sizde. Anlaşmaya uyulmazsa günah bizden gider ....ana üç hafta mühlet, Meclis tatile girmeden gerekli yasaları çıkar, yoksa süreç değişir... eğer doğru adımlar atılmazsa, daha büyük çaplı bir kriz gelir... İsteklerimizin listesini Erdoğan’a verdik. Ramazan’dan sonra Meclisi toplayıp gerekli yasaları çıkaracak. Kasım ayı son tarih. Bunlar yapılmazsa PKK’yı dağda savaşacak sanmayın, artık mücadele şehirlerde olacak, vb.”
Bu iç burkucu karanlık tabloya Erdoğan’ın şu iki açıklamasını da eklemeliyiz:
Eylül 2009’da: “Kürt(PKK olacak)açılımını başlatıyoruz. Aslında bu açılımı 2002’de AB sürecinde başlatmıştık. Şimdi hızlandırıyoruz.”
Haziran 2013’te: “Türk Baharı diyorlar. Biz Türk baharını 3 Kasım 2002’de başlattık.”
Bu iki açıklamanın da anlamı aynı değil mi? Yoksa, ‘Bebek Katili’ ile İmralı’da yaptığımız “Mutabakat”a böyle mi ulaştık?